Maraş merkezli depremde on binlerce insanın ölümü karşısında, ülkeyi yönetenlerin vurdumduymazlığı ile meydana gelen vahim tablo karşısında büyük bir öfkeye kapıldık. Oysa kapitalist üretim ilişkilerinin hâkim olduğu iş yaşamında güvenlik tedbirlerinin alınmaması sonucunda da binlerce insan yaşamını kaybetmekte. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (İLO) göre dünyada 2 milyondan fazla insan çalışırken ölüyor. Her gün 6 binden fazla insan patronların kar hırsı uğruna ölüyor. Türkiye, yılda 77 bin iş kazası ile Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sırada bulunuyor. İSİG raporlarına göre; 2023 yılının ilk 4 ayında 585 kişi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. AKP’nin iktidarda olduğu 2002 yılından bugüne iş cinayetlerinde yaşamını kaybeden işçilerin sayısı 31 bin 131’e ulaştı. Rapora göre bu rakam sadece basına yansıyabilenler. Çünkü son yıllarda artan baskılarla birlikte iş cinayetlerinin basına yansımasında da düşüş var.
İktidara sırtını dayamanın cüretkarlığı
Amasra katliamıyla ilgili Nisan ayında yapılan duruşmasında sanık İşletme Müdürü Selçuk Ekmekçi’nin avukatlığını yapan Avukat Çağla Dursun, kendisine tepki gösteren ailelere, “başınıza gelenleri hak etmişsiniz” sözlerini sarf etmişti ve bu sözler hafızalarımızda hala tazeliğini koruyor. Dursun, 43 maden işçisinin hayatını kaybettiği bir faciadan sonra yakınlarını kaybeden ailelere çemkirme cüretini gösterebilmişti. Gazete Duvar tarafından yayınlanan haberde Dursun’un bu cüreti nereden bulduğuna ilişkin soruları da yanıtlayan, Yargıtay’dan başlayan devletin en üst kademelerine uzanan ilişkileri de kamuoyuyla paylaşılmıştı. Amasra dışında da, Soma’da, Ermenek’te, Ostim’de, Davutpaşa’da ve pek çok iş yerinde işçiler, görmezden gelinen işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri nedeniyle hayatlarını kaybettiler. Yaşanan insani kayıplarla ilgili yıllarca süren davada, göstermelik cezalar verildi, tazminatlar kuşa çevrildi. Tüm bu katliamlarda hem yapılan düzenlemeler hem de tedbirlerin alınmıyor olması açısından sorumluluğu olan AKP-MHP iktidarından tek bir kişi bile ceza almadı, istifa etmedi. O nedenle de onlarca işçi yaşamını kaybetmeye devam ediyor.
Çocuklara ayrıcalık yok
İşçi sınıfı krizin faturasını sadece yoksullaşarak ödemiyor. Kapitalistler arası rekabette avantaj sağlayan en fazla, en az maliyetle ve en kısa zaman içinde üretim koşulları da işçi sınıfının yaşam hakkını gasp etmekte. Çocuklar açısından ayrıcalıklı bir durum söz konusu değil. Çocuk işçi sayısı bir milyonu aşmış durumda. Herhangi bir ücret pazarlığı koşulları olmayan, patronların istediği gibi, istediği koşullarda çalışan çocuk işçi kitlesi artan fakirleşmeyle birlikte istihdamda giderek daha fazla yer alıyor.
Türkiye’de çocuk işçilik 4 ila 8 yaş aralığında başlıyor. 8 yaşından itibaren mevsimlik tarım işçisi ve sokakta çalışırken işçi sayısında ciddi bir artış yaşanıyor. 10-12 yaşlarda tekstil ve metalde çalışan çocuklar, 13-14 yaşlarından itibaren tarım, inşaat, sanayi ve hizmetlerde çalışan sayıları yüzbinlere ulaşıyor; 15-17 yaş grubunda ise tarım başta olmak üzere konaklama, ticaret, inşaat, metal, tekstil ve gıda gibi işkollarında çalışan milyonu aşkın çocuk işçi var. İSİG raporlarında son 10 yılda 611 çocuk iş cinayetleri sonucu yaşamını kaybetti, deniyor. Rapora göre, SGK her yıl 11 çocuk işçinin öldüğünü açıklarken, her yıl 50 çocuk işçinin ölümü gizlenmekte. Suriyeli on binlerce çocuk da tarım ve sanayide çalışıyor. Göçmen çocuk işçilerin tüm çocuk işçi ölümlerindeki oranı yüzde 10-12 aralığında.
İş cinayetleri sınıfsaldır. Ve yanıtı da sınıfsal olmalıdır. Kapitalizmin işçi sınıfına dayattığı gayri insani çalışma koşulları meslek hastalıklarına ve ölümlere yol açmakta. Kapitalizmin işçi sınıfının başına açacağı belâların sonu olmadığı gibi, ona reva gördüğü berbat çalışma ve yaşam koşullarının da sonu yok. İşçi sınıfı, kendi can güvenliğinin yanı sıra çocuklarının geleceği ve güvenliğini de ancak ve ancak örgütlenerek koruyabilir. Her gün ve her an en temel haklarımızı gasp eden kapitalizme karşı birleşmek ayakta kalmamızın da tek yoludur.
Çağla Oflas
(Sosyalist İşçi)