İşçilerin öfkesi sonunda patladı. Domino taşı gibi birbirini etkileyen işçi grev ve direnişlerin ardı arkası kesilmiyor. Taşımacılık, maden, tekstil, çorap, liman, otomotiv, dokumacılık, depo gibi pek çok iş kolunda işçilerin protesto, grev ve direnişleri devam ediyor. Otoriterleşen rejimin ülkeyi yönetenler ve patronlarda yol açtığı aşırı pervasızlık işçilerde biriken öfkeyi görmelerini imkânsız hâle getiriyor. İktidar, “Kara Salı” olarak anılan devalüasyonun ardından vites yükselten işçi mücadelesinin hızını asgari ücrete yapılan sefalet zammıyla kesebileceğini umdu. Oysa asgari ücret daha işçilerin eline geçer geçmez açlık sınırıyla eşitlenmişti. Türk İş Ocak ayında dört kişilik bir ailenin açlık sınırını 4.249 lira, yoksulluk sınırını da 13.844 lira olarak açıkladı. Yıllık enflasyon oranları TÜİK’in manipülasyonlu hesaplarına göre bile yüzde 48,7 olarak açıklandı. Bağımsız kuruluş ENAG’a göre ise açıklanan enflasyon oranı yüzde 114. Milyonlarca emekçi, artan, çarşı, pazar, market fiyatlarına yetişemez, ay sonunu getiremezken, elektrik ve doğalgaza yapılan fahiş zamların ardından iki üç kat artan faturalarla karşı karşıya kaldılar.
Kıvılcımı Trendyol işçileri yaktı
İktidarın beklentisinin aksine asgari ücrete yapılan sefalet zammı işçi sınıfında biriken öfkenin taşmasına yol açtı. “Kara Salı” sonrasında sağlık çalışanlarının başını çektiği DİSK, KESK ve TTB gibi örgütlü işçilerin “Geçinemiyoruz” eylemleri öne çıkmıştı. Bu kez mücadele özel sektörde çalışan örgütsüz işyerlerinden yükseldi. Şirketler, 2022 yılında yüzde 11-20 bandında ücret zammı dayattılar. Pek çok sektörde 4.250 liralık zamlı asgari ücretin birkaç puan üzerindeki ücret zammı işçilerde büyük bir mücadele dalgasına yol açtı.
Trendyol işçileri mücadelesi bu dalganın başlangıcı oldu. Trendyol işçileri patronların yüzde 11’lik sefalet zammı dayatmasına karşı kontak kapatıp, mücadele etmeleri sonucu yüzde 38’lik zam kazandı. Ardından Getir, Hepsi Jet, Aras Kargo, Yurtiçi Kargo, Yemek Sepeti, Banabi işçileri kontak kapattılar, şehrin merkezlerinde yükselen plaza önlerinde kitlesel gösteriler düzenlediler. Şehrin en işlek caddeleri, rengarenk motor kuryelerin kornalarıyla yaptıkları geçitlerle demokrasi şölenine dönüştü. Küresel ölçekte son yıllarda yükselişe geçen, “GİG ekonomi” denilen online alışveriş sektörü pandemi süreciyle hızla büyüyen bir sektör. Türkiye’de 200 bin işçiyi istihdam eden sektörde iş bulamayan pek çok üniversite mezunu “esnaf kurye” adı altında çalışmaya başladı. Esnaf kuryelerin “Kendi işinin patronu” gibi yanıltıcı bir tanımlaması var. Gerçekte kârın patrona, vergi dahil zararın işçiye yüklendiği, işçilerin rekabet ortamında atomize edildiği, güvencesiz koşullarda çalıştığı bir sistem esnaf kuryelik. Bu sektör işçiler üzerinden muazzam kârlar elde etti. Türkiye’de de bu şirketler kârlarını iki üç kat arttırırken, artan hayat pahalılığı, meslek hastalıkları ve ölüm riski karşısında tek kurtuluş yolunun birlikte mücadele olduğunu görüyor kurye işçileri.
Sağlık çalışanları iktidarı uyardı
BBC Türkiye’nin yüzde 20’lik zammı dayatması karşısında grev yapan çalışanlar yüzde 32 oranında ücret zammı ve diğer sosyal haklarda artış kazandı. Ardından Digitürk çalışanları da patronların yüzde 17’lik sefalet zammına karşı gösteriler düzenledi.
Sağlık krizinin tüm sorunları üzerlerine yıkılan sağlık çalışanları, insanca yaşayacak, emekliliklerine yansıyacak bir ücret, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve sağlıkta şiddetin önlenmesi için yurt çapında bir günlük uyarı grevi örgütlediler. İktidar sağlık çalışanlarının uyarısını dikkate almazsa, 14 Mart’tan itibaren süresiz genel greve gidecekler.
Ekonomide ihracat gelirlerinde önemli bir pay sahibi olan tekstil sektöründe patronlar işçilerin sırtından kâr rekorları kırdılar. Geçen yıl sektör 2020 yılına oranla yüzde 33,2 artış sağlayarak 12,9 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdi. 2022 yılında da kârlarını maksimize etmeyi planlayan tekstil patronları işçilere sefalet zammı dayattılar. Alpina çorap fabrikasında çalışan 2000 işçi üretimi durdurdu ve 2 bin 500 lira zam aldı. Ardından sektörde pek çok iş yerinde grevler pıtrak gibi çoğaldı. Büyük şehirlerin dışında Gaziantep ve Eskişehir gibi pek çok kentte tekstil ve çorap işçileri ücret artışı ve sendikalaşmak için üretimi durduruyorlar.
Kızılay Maden Suyu, Banabi, Divriği Maden, Uzel, Tüvtürk, Lila Kâğıt Çınartaş, Şişli Belediyesi İGA, İstanbul Finans Merkezi, Bakırköy Belediyesi, Emekliler Flomak, Sinbo, Akkuyu Nükleer Santrali, Migros depo işçileri, Anadolu Gemi söküm, belediye işçileri gibi tekstil ve kurye sektörü dışında madencilik, lojistik gibi pek çok sektörde grevler ve direnişler yaşandı, yaşanıyor.
Kendiliğinden bir mücadele
Grevler, direnişler çoğunlukla kendiliğinden meydana geliyor. Eylemler, kendiliğinden her mücadelede olduğu gibi, başarılı, başarısız pek çok mücadelenin, örgütlenmenin ürünü. Ancak hiçbir siyasi parti, sendika ya da bağımsız sendika aktivistlerinin çağrılarıyla gerçekleşmiyor. Yıllardır ekonomik krizin faturasını yüklenen, düşük ücretlerle çalışan, hak gasplarına uğrayan, iş cinayetlerine mağdur olan, pandemi koşullarında bile canları pahasına patronların kârlarını arttıran işçiler şimdi kaybettiklerini geri almak için hareket geçtiler. Kazanana kadar mücadele ediyorlar. Grev yapıyorlar. Pek çok mücadele kazanımla sona eriyor. Her bir mücadele bir başka mücadeleye cesaret veriyor. Hareket böylelikle yaygınlaşıyor. Hemen her yerde işçiler işyerleri düzeyinde aşağıda birleşerek harekete geçiyorlar. Eylemlerle birlikte iktidar tarafından oluşturulan, yapay kutuplaşmalar yerini hızla sınıfsal kutuplaşmaya bırakıyor. Farklı siyasal partileri destekleyen, dindar, dindar olmayan, farklı yaşam tarzlarına sahip işçiler patronlara karşı birleşip, üretimi durduruyorlar. Grev ve direnişlerde kadınlar hem yaygın hem de hareketin en önünde yer alıyor. Hareketin yükselmesiyle birlikte sendikalaşma eğilimi de artıyor. Örneğin direnişteki Farplast işçileri fabrikada çalışan 1500 işçiden 600’ünün üretimi fiilen durdurdukları esnada sendikaya üye olduklarını söyledi.
---
Ekonominin hareketin temel motivasyonu olduğu doğru bir tespit. Ancak siyasal iktidarın nobranlığının, yoksullara, emekçilere tepeden bakmakta geldiği noktanın, yolsuzlukların, sürekli işçilerden sermayeye kaynak aktarmanın yarattığı öfke de bu fırtınalı atmosferin oluşmasında role sahip. Artan hayat pahalığı ve yoksullaşma karşısında işçiler mücadele etmekten başka bir yol olmadığının çok daha fazla farkındalar artık. Tek tek iş yerleri bazında yaşanan yaygın eylemler işçi sınıfının Marx’ın deyimiyle “kendisi için bir sınıf haline” dönüşmesine yol açıyor. Pek çok gerçekliğin farkına varıyor işçiler.
Eylemlerdeki işçiler anaakım medyanın işçi eylemlerini haber vermediğinden yakınıyorlar. Farplast ve Esenyurt’daki Migros deposundaki polis saldırılarında ve göz altılarda devletin kolluk güçlerinin karşılarında olduğunu görüyorlar hayatlarında ilk defa grev yapan işçiler. Üstelik bu işçilerin önemlice bir çoğunluğunu iktidar partilerinin destekçisi işçiler oluşturuyor. CHP’li Bakırköy Belediyesi’nde grev yapan işçiler, muhalefetin de yarın iktidar olsa işçilere mücadele etmeden tek bir çöp bile vermeyeceğini gördüler. Sermayenin beşli çeteden ibaret olmadığını gördüler örneğin. Esenyurtdaki Migros işçileri gözaltına alınırken, TÜSİAD’ın işçi düşmanı bir sermaye kuruluşu olduğunu öğrendiler. Pandemi sürecinde işçiler toplumsal yaşamın sürdürülmesinde temel rol oynadıklarının, patronların kârlarını kendi canları pahasına artırdıklarının gayet farkındaydılar. Yemek Sepeti eylemcisi bir işçinin söylediği gibi üretim ve hizmet sürerçlerinin “belkemiği” olduklarını gördüler. Patronlar kârlarından işçilere pay vermek istemediğinde bu gücü harekete geçirmeye başladılar.
Birleşen işçiler yenilmez
Gözleri kârdan başka bir şey görmeyen patronlar, enflasyonun yüzde 114 olduğu koşullarda işçilere sefalet zammını dayatmaktan çekinmediler. Çekinmediler çünkü yıllardır OHAL’lerle, grev yasaklarıyla, baskılarla, hukuksuzluklarla, sömürü koşullarını yaratan siyasal iktidara sırtlarını dayadılar. Ama eylemler, grevler başladığında zor aygıtının pek işe yaramadığının da bilincindeydiler. İşçilerin birleşik ve kararlı bir biçimde üretimi durdurduğu koşullarda hızla geri adım attılar. Üretimi genel anlamda durdurulamayan iş yerlerinde fren yaptılar. Tüm bu eylemler işçi sınıfının bütününü etkilemekte bir dönüm noktası oluyor.
Konfederasyonlar bu eylem dalgasını görmezden gelip, sessiz kalsalar da güçlerinin daha da farkına varan işçiler harekete geçmesi için konfederasyonları zorlayacaktır. Hareketin geldiği bu aşama siyasal açıdan bir dönüm noktası. Yaygınlaşan eylemler şimdiden korku atmosferinin sonunu getirdi. Sokaklardaki, fabrikalardaki, iş yerlerindeki işçi eylemleri otoriter, baskıcı işçi düşmanı iktidarı paralize etmiş durumda. Sosyalist İşçi’de bir keresinde “İktidarın sandığımız kadar güçlü olmadığını, bizim de sandığımız kadar güçsüz olmadığımızı” yazmıştık. İşçi hareketi bu gerçekliği su yüzüne çıkarttı. Her türlü haksızlık, hukuksuzluk karşısında mücadeleyi değil, sandığı gösteren muhalefetin de yetersizliğini ortaya çıkarttı.
Sefalet zamları ve artan yoksulluk karşısında işçiler seçimi beklemeyip mücadeleye atıldılar. Bugün tek tek işyerlerinde patronlara karşı mücadeleyi birleştirip, sermayenin tümüne karşı mücadeleyi yükseltmek, sağlık hizmetlerinin, eğitimin, enerji hizmetlerinin kamulaştırılmasını, patronlardan vergi alınmasını, silahlanmaya, sermayeye değil, işçilere bütçe aktarılmasını, kiralar başta olmak üzere, zamların durdurulmasını, ücretlere zam yapılmasını, sendikal faaliyetlerin önündeki tüm engellerin kaldırılmasını, ifade, örgütlenme ve gösteri haklarının tanınmasını talep edecek bir hareketi inşa etmeliyiz. Talepleri kazanmak için Türk İş, KESK, Hak İş, DİSK, Memursen gibi diğer konfederasyonları birleştiren, kazanana kadar grev perspektifiyle hareket eden, milyonların eylemini aşağıdan inşa eden bir perspektifi savunmak ve hayata geçirmek düne göre artık daha mümkün. Değişim başladı, değişim işçilerin grevleri, direnişleriyle başladı.
Çağla Oflas
(Sosyalist İşçi)