Boğaziçi Üniversitesi’ne bütün teamüllere aykırı olarak rektör tayin edilen ve o günden bu yana gerek öğrenciler gerek öğretim üyeleri gerekse de demokratik seçim geleneğinin ayaklar altında çiğnenmesine karşı olan herkes tarafından yoğun bir şekilde protesto edilen Melih Bulu, BÜLGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nün kapatılmasının ardından alay edercesine “ben de LGBTİ+ dostu biriyim” anlamına gelen bir açıklama yaptı.
Artık bilmeyen duymayan kalmadı herhalde! Boğaziçi Üniversitesi’nde Melih Bulu’yu protesto etkinlikleri çerçevesinde açılan bir sergiye konulan bir görsel, bir anda LGBTİ+’ları homofobik/transfobik nefretin hedefi haline getirdi. Bu nefret dalgasını başlatanlar yabancı değil, hepsini biliyoruz, tanıyoruz. Diyanet İşleri Başkanı, İçişleri Bakanı, Cumhurbaşkanı, daha birçok devlet yöneticisi peş peşe LGBTİ+’ları sapkın diye nitelendirdiler. BÜLGBTİ+ Kulübü’ne baskın yapıldı, güya yasadışı bir yayın ve bir de gökkuşağı bayrağı, onların ifadesiyle “ele geçirildi”.
Bütün dünyada LGBTİ+ toplumunun umut, onur ve farklılık sembolü olarak bilinen gökkuşağı bayrağının Türkiye’de hem +18 ürün (bir süre önce Ticaret Bakanlığı böyle bir karar almıştı) hem de “kökü dışarıda, milli ve manevi değerlere aykırı” bir sembol olarak değerlendirilmesi, elbette tek başına ele alınması ve üzerinde uzun uzun konuşulması gereken bir trajedi.
Ancak daha büyük bir trajedi var ki, o da Boğaziçi Üniversitesi’nin sözde rektörü, özde kayyımı Melih Bulu’nun tavrı.
Bulu, sosyal medyada ve aslında toplumun hatırı sayılır bir kısmında çığ gibi büyüyen LGBTİ+ desteği karşısında çaresiz kalarak “Burada LGBT kimliği hedef alınıyor gibi bir yaklaşım yok, Boğaziçi kurumsal olarak her kimliğe saygılıdır. Benim LGBT bireylere yönelik asla bir tepkim söz konusu değil. Ben de LGBT bireylerin haklarını ve özgürlüklerini savunan bir insanım” gibi akıllara zarar bir açıklama yaptı.
İnsan gerçekten de şaşırıp kalıyor!
Bu nasıl hak ve özgürlük savunusu? Bu nasıl kimliklere saygılı olmak?
Bulu’nun ilk icraatlarından biri, BÜLGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nü herhangi bir maddi temele dayanmayan suçlamalarla kapatmak oldu. Gerçekte ne kadar trajik bir karara imza attığını bildiği için de sanki fark edermiş gibi, “burası aslında aday kulüptü” açıklamasında bulundu. Oysa hepimiz çok iyi biliyoruz ki, BÜLGBTİ+ asil kulüp olsaydı da aynı şekilde kapanmış olacaktı.
LGBTİ+ kulüp ve dernekleri, sıradan mekanlar değildir. Zaten fobik bir dünyada yaşayan, daimi bir tehdit altında bulunan LGBTİ+’ların hem dayanışma içinde olması hem örgütlü olması hem de kendilerini güvende, rahat hissedeceği bir mekâna sahip olması hayati önem taşıyor. “Dayanışma yaşatır” sloganı, LGBTİ+’lar söz konusu olduğunda ete kemiğe bürünüp, elle tutulur gözle görülür bir hale geliyor.
Oysa Bulu ne yaptı? Amiyane tabiriyle “dakika bir gol bir” diyerek, LGBTİ+’ların soluk alabileceği bir mekânı ellerinden aldı. Üniversite kelimesinin barındırdığı anlamı ayaklar altına alarak, öğrenci topluluğunun bir kısmının hak ve özgürlüklerini çiğneyerek yok etti. Hem de bu hak ve özgürlüklerin destekçisi olduğu ikiyüzlülüğüne baş vurarak.
“Rektörü” olduğu üniversitenin öğrencilerine devletin bir kısım yöneticisinin başta “sapkın” olmak üzere çeşitli hakaretler ve iftiralar savurmasına sessiz kaldı. Hani Bulu kimliklere saygılıydı? Bir kimliğin şeytanlaştırılmasına ve hedef gösterilmesine sessiz kalmak mı LGBTİ+ hak ve özgürlüklerini desteklemek? Günler boyu ana akım medyada, sosyal medyada ve her türlü kanalda LGBTİ+ öğrenciler nefret objesi haline getirildiler, olmadık ithamlarla karşı karşıya bırakıldılar. Eğer iddia ettiği gibi LGBTİ+ hak ve özgürlüklerini savunsaydı, çıkıp “hayır, LGBTİ+ kimliği sapkınlık değildir, LGBTİ+ hakları insan haklarıdır, öğrencilerime nefret söyleminde bulunamaz, hedef gösteremezsiniz!” demesi gerekmez miydi?
Elbette gerekirdi ama bunu yapması için Bulu’nun öğrencilerin, öğretim üyelerinin ve üniversitenin organik bir bileşeni olması gerekirdi, LGBTİ+ düşmanı hükümetin değil.
Gerçekten, bu nasıl dostluk yahu?
İstemez, kalsın.
Böyle dost, düşman başına!
Bizim bakacağımız yer, günlerdir hak ve özgürlüklerin peşinden koşan öğrencilerin ışık saçan gözleridir.
Atilla Dirim