Uluslararası Para Fonu (IMF), Jubilee Debt Campaign’in [Jubilee Borç Kampanyası, Britanya’da borçlarını ödemeyecek yoksul ülkelerin borçlarının silinmesi için kampanya yürüten bir hareket] verdiği bilgiye göre 2010 tarihinden itibaren Yunanistan’a verdikleri para karşılığında 2,5 milyar dolar kâr sağlamış. Bu rakam, Yunanistan’ın 9 Nisan’da 2015’te 482 milyon ödemesinden öncesine ait. Ve Yunanistan eğer tüm borcunu öderse, bu, 2024’de 4,3 milyar dolara yükselecek.
IMF’nin tarihine baktığımızda; yetmişli yıllarda yaşanan petrol krizleri döneminde OPEC ülkelerinin yeni zenginleri paralarının çoğunu Batı bankalarına aktarıyor, bankalar paraları nereye yatıracaklarını bilemiyorlardı ve Üçüncü Dünya diktatörlerini borç almaya ikna etmek için dünyanın her köşesine ajanlar gönderiyorlardı. Aşırı düşük faiz uyguluyorlardı ama hemen ertesinde, 80’lerde ABD’nin sıkı para politikalarından dolayı faizler %20’lere varmış ve bu durum 80 ve 90’larda üçüncü dünyanın borç krizine girmesine yol açmıştı. Bunun üzerine IMF, yoksul ülkeleri, yeniden borç alabilmeleri için temel besin maddelerine fiyat desteği vermekten, hatta stratejik besin rezervleri tutma politikalarından vazgeçmeye, ücretsiz sağlık ve eğitim hizmetlerini terk etmeye zorlamıştı ve bütün bunlar dünyanın en yoksul ve en korunmasız insanlarının bir kısmı için en temel desteklerin çökmesine yol açtı.
Niçin borç? Bu kavramın gücü nereden geliyor? Bunun bu kadar güçlü olmasının sebebi, aslında ekonomik bir ifade olmaması, ahlaki bir ifade olması sanırım. Her şeyin ötesinde, ahlak denilen şey insanın borcunu ödemesi değil midir? Ve bu, sıradanlığıyla da çok korkunçtur. Ama tarihin gösterdiği bir gerçek varsa, o da şiddete dayalı ilişkileri haklı göstermek, bu ilişkilerin ahlaki gibi görünmesini sağlamak için, bunları borç dilinin çerçevesine oturtmaktan daha iyi bir yöntem olmadığıdır. Her şeyden önce, bunların maktulün cezası gibi görünmesini sağlar. Mafya bunu bilir. Muzaffer orduların kumandanları da bilir. Binlerce yıldır şiddet uygulayanlar, kurbanlarına "bize bir şeyler borçlusunuz" demeyi başarmışlardır.
Borç, kazanması beklenmediği hâlde kazananları cezalandırmanın bir yöntemi olarak da kullanılmaktadır. Bunun en önemli örneği Haiti Cumhuriyeti’nin tarihi. Sürekli borç köleliğine mahkûm edilen ilk yoksul ülke. Haiti, kendilerini esir almaya gelen Napolyon ordularını yenen eski plantasyon köleleri tarafından kurulmuş bir ülkeydi. Fransa derhal el konulan plantasyonların zararının ve başarısız askeri harekâtın donatım masraflarını karşılamak üzere ülkenin 150 milyon frank borçlu olduğunu ileri sürdü. ABD de dâhil diğer ülkeler de borç ödeninceye kadar ülkeye ambargo uygulamayı kabul ettiler. Tutar, kasti olarak imkânsız düzeyde tutuldu ve böylece o günden bugüne Haiti borç, yoksulluk ve insani acıların eş anlamlısı olarak kaldı.
Borç “yiğidin kamçısı” filan değil nitelikli dolandırıcıların uzun saplı kamçısıdır. Mafya devletlerin maktulleri olmamak ancak örgütlenmekle mümkün gözüküyor.
Sibel Erduman