2025 yılı: Sarkacı izlemek zorlaşırken-2

Soykırım, küresel intifada ve Gazze direnişinin artçı dalgaları

İklim kriziyle birlikte ele alınması gereken acil bir gündemi daha vardı 2025’in: Siyonist soykırım süreci. Gazze’de olan bitenler nasıl bir dünyada yaşadığımızı gösteriyor. 26 ayda 70 binden fazla Filistinliyi öldüren İsrail işgal rejimi 10 Ekim 2025’te başlayan ateşkes günlerinde de katliamlarına devam etti.  Ateşkes günlerinde bile ölen Filistinlilerin sayısı yüzlerle ölçülebilir duruma geldi. İsrail, ABD’den aldığı destekle Gazze’de 24 ay boyunca taş üstüne taş bırakmadı. Kelimenin tam anlamıyla bir soykırım örgütler durumda. Güya bu soykırımı dizginlemek için ilan edilen ateşkes günlerinde dahi Gazzeliler doğrudan hedef olmaya devam ediyor.

Aktarılan bir rapora göre, Gazze’de insani durum aynı zorlukla devam ediyor. Aralık ayının başından bu yana Gazze Şeridi’nde 22 evin çökmesi sonucu 18 kişi hayatını kaybetti. Filistin Sağlık Bakanlığı’nın verdiği bilgiye göre Gazze Şeridi’nde şiddetli soğuk nedeniyle hipotermi sonucu ölenlerin sayısı 13’e yükseldi. Gazze Sağlık Bakanlığı, ateşkesin ilan edilmesinden bu yana, 406 Filistinlini öldürüldüğünü, yaralıların toplam sayısının ise 1.118’e ulaştığını açıkladı.

2025, İsrail’in nasıl bir devlet yapılanması olduğunu gösteren sayısız örnekle dolu. Mahkumlar Medya Ofisi Damon hapishanesindeki kadın mahkûmların, tüm insani hukuk ve normları açıkça ihlal eden, hücrelerine yapılan şiddetli baskınlar ve fiziksel saldırılar dahil olmak üzere ciddi ve sürekli bir saldırganlığa maruz kaldıklarını açıkladı. Gazze ile dayanışma filosuna katılan bir kadın aktivist İsrail askerleri tarafından tecavüze uğradığını beyan etti. Tecavüzün sistematik bir durum olduğu bir kez daha gündeme geldi.

İsrail, tüm şiddet mekanizmasına ve kıyaslanamayacak askeri güç farklılığına rağmen Gazze direnişini kıramadı. Bu yıl, tersine, bu direnişin büyük bir küresel dayanışma hareketine dönüştüğünü gördük. Gazze direnişi ve küresel İntifada, İsrail’i hiç istemediği adımları atmaya zorladı. Bu adımların en başında, taş üstünde taş bırakmamış olsa bile Gazze’yi terk etmeyen Filistinlilerin ateşkes talebine uymak zorunda kaldı. 

İsrail bir yandan fiilen ihlal etse de bir ateşkes çağrısına boyun eğmek zorunda kalmadı sadece, aynı zamanda son iki yıldır soykırım suçlusu olduğu dünyanın her şehrinde her kent meydanında yüksek sesle dile getiriliyor. Yükselen sesler sayesinde Uluslararası Adalet Divanı İsrail hakkındaki soykırım suçunu işlediği yönündeki iddiaların makul olduğunu kabul etti ve İsrail’in soykırım eylemlerine son vermesi için her türlü tedbiri alması gerektiğine hükmetti. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ise Kasım 2024’te İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkarttı. Gazze’de sivillerin aç bırakılmasını bir savaş yöntemi olarak kullandıkları ve cinayet, zulüm ve diğer insanlık dışı eylemleri nedeniyle her iki cani de şüpheli sıfatıyla bir çok ülkede arama listelerinde. Daha da önemlisi İsrail bu tutuklama kararına itiraz etti ama temyiz mahkemesi tutuklama emrinin geçerli kalmasına hükmetti. UCM’ye taraf olan 124 ülke var, Netanyahu bu ülkelere ayak bastığında tutuklanacak ve mahkemeye teslim edilecek. İşte bu da Gazze direnişinin bir zaferidir. 

Trump’ın Gazze için rant planı

Ateşkesin bir aşamasında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, “Trump planı” denilen planı oyladı ve uluslararası bir koalisyon (ABD liderliğinde) Gazze şeridinde belirleyici güç olarak harekete geçecek. Trump planını başlangıçta kabul eden Filistin Direniş Örgütleri, BM Güvenlik Konseyi kararlarında direniş örgütlerinin silahsızlandırılmasına yönelik vurgunun altının çizilmiş olması nedeniyle bu karara cepheden karşı çıkıyor ve bu karara uygun olarak Gazze’ye yerleşen güçlerin işgalci pozisyonda olacağını ve Filistin halkının kendi kaderini tayin etmekten çok uzak olacağını söylüyor.

Türkiye’nin de bu planın bir parçası ve destekleyicisi olduğunu düşünürsek, Filistin’in özgürlüğü meselesinde verilmesi gereken mücadelenin nasıl çetrefilli bir yöne girdiğini de görmek mümkün. 2025 yılında Gazze için sürekli bir eylem dalgası inşa edildi. İklim krizinin yanında Gazze’deki soykırım, içinden geçtiğimiz dünyanın politik havasını gösteren bir örnek. Sumud Filosu, küresel intifadanın en somut ifadesi oldu. Daha çocuk yaşta iklim krizine karşı mücadelenin sözcülerinden birisi haline gelen Greta Thunberg, “soykırım altında iklim adaleti olmaz” diyerek, iki kez Gazze için örgütlenen insanlık konvoylarının bir parçası oldu. Greta Thunberg gibi, “Filistin’de olanlar hakkında konuşmaktan asla vaz geçme, tek başına kalsan bile” dünya çapında milyonlarca insanın neden hareket halinde olduğunu, 21. Yüzyılın gözümüzün önünde örgütlenen bu ilk soykırımının kimsenin gözünden kaçmadığını net bir şekilde ifade ediyordu.

Trump: sağcı, kadın ve LGBTİ+ düşmanı, iklim inkarcısı bir otoriter 

Bir başka örnek ise ABD’de yeniden başkan seçilen Trump’ın 2025 yılının tamamında sergilediği performans: ultra sağcı, ultra şımarık bir adamla karşı karşıyayız.

ABD’nin hegemonya üstünlüğünü “ABD’yi Yeniden Güçlü Yapmak” sloganıyla örgütlemeye çalışan aşırı sağcı, yayılmacı ABD oligarklarının sözcüsü durumundaki Trump, hiçbir uluslararası standardı tanımayarak, desteklediği kitleyi bu politik müdahaleleriyle konsolide etmeye çalışarak, dünyadaki bütün politik dengelerin çivisini çıkartmakla meşgul. Trump’ın, barış planı adı verdiği her bir şovu/girişimi, ezilen halklara yönelik ciddi riskleri barındıran ve arkası kazındığında kelimenin tam anlamıyla ABD egemen sınıfının kârlarını ve banka hesaplarını arttırmayı hedefleyen politikalar. Trump bunu açıkça söylüyor. ABD’de bir gazetecinin yazdığı gibi Trump’la yakın diplomatik ilişki kuran diğer ülkeler şunu bilmelidir: “Bu bir rüşvet operasyonudur. ABD’ye ne kadar kaynak aktaracağınızı planlamadan Trump’la ilişki kurmayın.”

Trump’ın sağcılığı, herhangi bir uluslararası toplantıda Avrupa Birliği ülkelerine ve NATO bileşenlerine ne kadar çok silah sattığıyla, bunun ABD için çok ama çok iyi olduğuyla övünen o cıvık yanları, daha sağdakilere, faşistlere, ırkçılara ve bu temelde örgütlenen paramiliter güçlere moral veriyor ve bunlara kapıyı sonuna kadar aralıyor. Nazi selamı veren Elon Musk, her ne kadar Trump’la anlaşamasa bile, dünyanın en zengin adamı olarak dünyanın bütün ülkelerindeki ırkçılarla ve neo-Nazilerle doğrudan kontaklar kuran bir figür olarak öne çıkmaya başladı. 

Bitmek bilmez Ukrayna savaşı, bu savaşta binlerce insanın ölmüş olması, aşırı sağcı eğilimler ve ırkçıların çeşitli ülkelerde yükseliyor olması, İngiltere’de on binlerce ırkçının faşist liderlik etrafında sokağa çıkmış olması, otoriter rejimlerin düşmanlaştırdığı toplumsal kesimlere yönelik artan saldırılara örnekler.

Bunlar, kapitalizmin çoklu krizleri olarak tanımladığımız eğilimlerin daha da derinleştiğini gösteren örnekler. Alex Callinicos, The New Age Of Catasthrope adlı kitabında, ekonomi tarihçisi Adam Tooze’un da kullandığı “çoklu kriz” (polycrisis) kavramını kapitalizmin içinden geçtiğimiz durumunu tanımlamak için kullanıyor. Farklı içeriklere ve biçimlere sahip krizlerin bağımsız ve tesadüfi hadiseler olmadığını, tersine, kapitalist üretim tarzının iç mantığına bağlı olarak gelişen ve her biri diğerlerini besleyen ve onlardan beslenen bir krizler silsilesi olduğunu anlatıyor. 

İklim trajedisi ve pandemiyle kimsenin görmezden gelemeyeceği biyolojik kriz, 2007-2008 küresel finans krizi ve ardından süre giden uzun depresyon ve jeopolitik kriz. Bu sonuncu kriz başlığı aynı anda ABD liderliğindeki dünya düzeninin ve neo liberal konsensusun çöküşünü, ABD hegemonyasının gerilemesiyle beraber tırmanan askeri meydan okumaları, ABD ve Çin örneğinde ayyuka çıkan devletler arası rekabeti kapsıyor. Son bir kriz başlığı olarak, siyasal alanı, bu alanda yaşanan ve 2025 yılında derinleşen siyasal krizi sayabiliriz. Bir yandan merkez siyasetler çökerken, buna, bütün bu krizlerden bunalan, arayış içerisinde olan kitlelerin aşırı sağa doğru yönelmesi eğilimi eşlik ediyor. 

Geçtiğimiz yıl boyunca, hala, tüm bu sarsıntılara, Filistin’de soykırım, Ukrayna-Rusya savaşı, iklim krizi ve salgın hastalıklar, aynı anda seller, yangınlar ve kuraklık, gelir adaletsizliğinin küresel bir yıkım haline gelmesi sistemin dışarıdan maruz kaldığı şok dalgaları değil, kapitalizmin doğasından kaynaklı. Dışarıdan değil, sistemin kendi öz ürünü.

2025 yılında çoklu kriz, kapitalizmin tüm alanlarda sınırlarına dayandığını gösteriyor. Bu sistem “kalıcı bir felaket” halini aldı. Bu felakete tepki duyan milyonlarca insanın daha büyük felaketleri inşa edecek aşırı sağcı otoriter liderlerin politikalarını destekleme eğilimi ise sonsuza kadar sürmeyecek.

Çoklu krize sadece aşırı sağ alternatifler yanıt üretmiyor. Doğru yanıtlar verilebildiğinde, tüm dünyada başka bir eğilimin, kitlesel sol bir alternatifin daha inşa edilebileceğini de gözleyebiliyoruz. Bu açıdan bu çoklu krizlere dünyanın herhangi bir yerinde aniden bambaşka politik dinamiklerin devreye girmesi, bazen felaket haberlerinin gündemi belirlemesi, bazen de en son New York’taki belediye seçimlerinde ya da Seattle’da ve İrlanda’da olduğu gibi sol alternatiflerin güçlenmesi eşlik ediyor.

Dünyadaki her ülke çoklu krizlerle belirlenen dünya politik sisteminin, ekonomik hiyerarşik ilişkilerin kopmaz bir parçası. Dünya sisteminden doğrudan etkileniyor. Dolayısıyla küresel tüm spazmlar, her bir ülkenin politik ve ekonomik gücüne göre daha şiddetli ya da daha hafif spazmlar yaşamasına neden oluyor. Bu yüzden her ülkede sık sık ani gelişmeler, aşırı olaylar, uç alternatiflerin gündeme gelmesi gibi gelişmelerle karşı karşıya kalıyoruz. Bu açıdan 2025, 2026’nın aynadaki suretidir diyebiliriz.

Gazze direnişinin artçı dalgaları: Trump ya da Mamdani

Krizlerin içinde şekillenen tepkinin kitleleri daha uç arayışlara yöneltmesi, bir yandan Trump gibi, İngiltere’deki faşistler gibi, İtalya ve Fransa’da faşist alternatiflerin yükselmesi gibi eğilimleri öne çıkartırken; ama aynı zamanda İngiltere’de Your Party’nin yüz binlerce insanı kapsaması, Mamdani hareketinin New York’ta çok güçlü bir aşağıdan kampanyanın ifadesi olarak alternatif olması, İrlanda’da savaş karşıtı bir aktivistin seçimi kazanması gibi daha radikal sola yönelik eğilimler de gerçekçi bir alternatif olarak öne çıkabiliyor. Eğer bu radikal sol eğilimler kitlelerle temas edebilen, güçlü bir ağa sahipse, sosyal hareketlerin üzerinde yükseliyorsa sağcıları ürküten bir etkinlik kazanabiliyor. 

Bütün tepkilerin iç içe geçtiği ve kitlesel bir alternatifin, sol bir alternatifin mümkün olduğu koşullarda, Gazze direnişi 2 yıl boyunca süren bir küresel intifada hareketi halini aldı. Bu intifadanın ve Gazze direnişinin artçı şokları, tüm dünyanın ezilenlerine muazzam bir ilham verdi, kitlesel bir seferberlik göstere göstere örgütlendi ve Sumud Filosu’nda cisimleşen dünya çapında bir hareketin, emperyalizm, Siyonizm, sömürgecilik ve kapitalizm arasındaki bağlantıları kurarak ayağa kalkması anlamına geldi. Son iki yılda Gazze için büyük miting yapılmayan hemen hiçbir başkent ve meydanı kalmadı. Greve çıkmayan, kendi hükümetlerini İsrail’le işbirliği yapmaması için uyarmayan işçi sınıfları kalmadı. Eylemler başka eylemleri güçlendirdi. 2025 yılı aynı zamanda küresel intifadanın İsrail’e askeri olmasa bile politik mağlubiyeti yaşattığı bir yıl oldu.

New York belediye seçimlerinde Mamdani, bir yandan Gazze direnişinin doğrudan sahiplenicisi olarak keskin bir şekilde öne çıkarken ve dünyada en çok Yahudi’nin yaşadığı bölgelerden birinde Yahudilerden de çok yüksek oranda oy alıp antisemitistlere de çok ciddi bir yanıt verirken; bir yandan da bu hareketler, Amerika’da birincisine 5 milyon, ikincisine 2700 noktada 7 milyon kişinin katıldığı kitlesel anti-Trump gösterileriyle bütünleşti ve tüm bu mücadelelerin bir silsile haline gelmesinin toplam sonucunda ezilenlerin taleplerine çok doğru, radikal ve sol yanıtlar vererek bir alternatif olarak öne çıkmayı başardı. Grevler, kitle gösterileri, yaratıcı eylemler, filolar, spor alanları, müsabakalar, konser alanları… ateşkese kadar tüm dünya ayağa kalktı ve bu dev hareket, arayışta olan kitlelerin daha radikal arayışlara da yönelmesi için yeni fikirlerin ortaya çıkmasını sağladı.

Irkçılık karşıtlığıyla İslamofobiye karşı mücadeleyi, iklim mücadelesiyle (örneğin gıda aktivistlerinin eyleminde açığa çıktığı gibi) kendi egemen sınıflarına karşı mücadeleyi ve genel grev hareketiyle savaş karşıtlığını birleştiren yepyeni bir dinamiğin içindeyiz aynı zamanda. Dolayısıyla hem tek tek her ülke için hem de dünyadaki genel eğilim için sarkacın çok hızlı bir şekilde bir sağa bir sola salındığını ve bütün ülkelerin benzer bir ivmeye bağlı hızlanmış bir politik zamanın içinden geçtiğini görmek mümkün. Özellikle New York’taki seçimler, dünyadaki otoriter liderlerin ve özellikle Trump iktidarının, “gelecek otoriter rejimlerin tapusu altındadır” iddiasına çok ciddi bir tokat oldu. Trumpizm nezdinde bütün otoriterler silsilesi bu sol zaferin altında kaldılar. 2025 finale yaklaşırken Filistin halkı, dünyanın tüm göçmenleri ve ezilenleri New York’la morallendi. Gazze’ye atılan ABD ürünü İsrail bombaları Trump’ın suratında patlamış oldu. Başkanlık ofisinde Trump’ı ziyaret eden Mamdani, canlı yayında bir gazetecinin “Önceden Trump için faşist diyordunuz yine böyle mi düşünüyorsunuz?” sorusu üzerine, “evet” yanıtını verdi.

son yazıları

2025 yılı: Sarkacı izlemek zorlaşırken-1
Barışı kazanmak zorundayız
İmralı görüşmesi, cellatlar meselesi ve habitus meselesi

ilginizi çekebilir

f3f3c3a0-8370-11f0-8c8b-4b4381488cac
Tutanakların analizi ve Komisyon Raporu
cop_1
2025 yılı: Sarkacı izlemek zorlaşırken-1
dsip gorsel
DSİP: Açlık zammı kabul edilemez