Barışa evet, kayyım politikasına hayır

Yeni çözüm süreci ya da iktidar cenahından ve DEM Parti’den isimlerin kullandığı tanımlamayla geçiş süreci, kelimenin tam anlamıyla tarihi bir kavşakta.

Kavşak kritik olunca siyaset alanının tüm güçleri olanca ağırlıklarıyla sürecin üzerine çökmeye başladı. Ama yeni çözüm sürecinin jeopolitik mantığı ve müzakere süreçlerinin taraflarının, yani Kürt siyasiler ve sözcüler ile devlet ve iktidar blokunun sözcülerinin farklı bakış açılarından yola çıkarak da olsa aynı tehlikeyi kavramış olması sürecin kararlı bir şekilde ilerlemesinde belirleyici oluyor. Aynı tehlikeye farklı bir bakış açısıyla yaklaşmanın ne demek olduğunu, mecliste kurulan çözüm komisyonunda Hüdapar cenahından gelen konuşmacıya MHP ve DEM Parti’nin gösterdiği tepkiden anlaşılabilir. Komisyonda çözüm sürecine düşmanlık eden ve savaşçı bir dil kullanan Hüdapar’lıyı, MHP’nin komisyon sözcüsü devlete hakaret edemezsin diyerek eleştirirken DEM Parti’nin temsilcileri toplantıyı terk ederek savaş dili kullanan adamı sert bir şekilde eleştirdiler.

İktidarın bakışı Kürtlerin bakışı

Çözüm süreci, devlet açısından 7 Ekim 2023 itibariyle net bir şekilde gündeme geldi ve İsrail’in yaratacağı şiddet sarmalı ve Suriye’deki gelişmeler gibi ani rejim değişiklikleri Türkiye açısından bir tehdit olarak kodlandı. Eşyayı tam adıyla çağırmak zorundayız: İsrail, Suriye’deki gelişmelerin bir aşamasından itibaren, Suriye Kürtlerinin İsrail ve ABD desteğiyle devletleşmesi politikasını bölgeye dair geniş stratejisinin bir parçası olarak öne sürüyor. Devleti hızlı ve toplumsal muhalefetin hemen hiçbir bileşenin beklemediği kadar radikal bir şekilde süreci başlatmaya iten, böyle bir devletleşmenin sadece Suriye’yle sınırlı kalmayacağı ve şok dalgalarının Türkiye’de büyük bir iç gerilimi tetikleyeceği perspektifi oldu. 

Eylül ayının ilk haftasında Almanya’da yapılan Kürt-Yahudi Kongresi ve bu toplantıya İsrail’in Berlin Büyükelçiliğinin bir temsilciyle katılması bu tartışma açısından büyük öneme sahip. Özellikle bu kongreyi ana akım Kürt medyasında ve Yeni Yaşam gazetesinde sert bir şekilde eleştiren Nesrin Akgül’ün altını çizdiği temel noktalar çok önemli. Akgül sadece Kürt-Yahudi kongresini eleştirmiyor, Kürtlerin çözüm sürecine dört elle sarılmasına neden olan yaklaşımı da özetliyor.

İsrail’in Gazze saldırısının Ortadoğu’yu allak bullak edeceğini ve bundan İran ile Türkiye’nin çok etkileneceğini söyleyen Akgül, İsrail’in jeopolitik hamlelerle Kürtleri devletleşme sahnesine itmeye çalıştığını, Abdullah Öcalan’ın bu gelişmeye karşı çıktığını, “İsrail’in post İsrail olarak Kürdistan amacına” karşı Abdullah Öcalan’ın barış ve demokratik toplum için bir çağrı yaptığını dile getiriyor. Öcalan, Kürtlerin bir utanç ittifakıyla devletleşmesi yerine Türkiye’de demokratikleşmenin de kritik zemini olan Kürt meselesinde çözüm konusunda çok ısrarcı. Bunun esaslı nedenlerinden biri 16 Eylül’de Cenevre’de basına açıklama yapan BM İnsan Hakları Konseyi’nin Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu başkanı ve üyelerinin “Gazze’de devam eden soykırım ahlaki bir skandal ve hukuki bir acil durumdur. Uluslararası toplum, İsrail’in Gazze’de Filistin halkına karşı başlattığı soykırım kampanyası karşısında sessiz kalamaz…Tüm devletler, Gazze’deki soykırımı durdurmak için makul olarak ellerinde bulunan bütün imkânları kullanmakla hukuken yükümlüdür” demiş olmaları. Soykırımcı bir güçle işbirliği içinde devletleşmenin Kürtlerin başına açacağı belaları öngören Kürt sözcüler bu yüzden yeni çözüm süreci konusunda çok ısrarlı. 

MHP’nin ısrarı

MHP’nin de bu sürecin nihai olarak başarıya ulaşması konusundaki ısrarının arkasında ABD-İsrail ekseninin müdahalelerinden duyulan çekince yatıyor. Bu yüzden kırk yıl düşünsek aklımıza gelmeyecek açıklamalar MHP saflarından geliyor. Bahçeli en son, “Barış tek kanatlı bir kuş değildir. Bir kanat Öcalan’ın yaptığı çağrı ve gelinen fesih kararıyla kendisini gösterdi. İki kanadı millet olarak hep birlikte gövdeye getirmeliyiz” diyerek bu konuda milim şaşmadığı ısrarını bir kez daha gösterdi. MHP’nin meclisteki çözüm komisyonundaki sözcüsü Feti Yıldız ise “içeride inşa edilen barış iklimi dış şoklara karşı korunmalıdır. Nihai olarak bu tarihi fırsat, ancak ve ancak toplumsal rıza, tesis edilmiş bir adalet duygusu ve ortak bir gelecek vizyonuyla tam başarıyı yakalayacaktır” dedikten sonra, infaz mevzuatı, Ceza Mahkemesi Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele kanununda düzenlemelere acil ihtiyaç olduğunu söyledi ve “Adalet sadece cezalandırıcı değil aynı zamanda onarıcıdır” diyerek açıklamasını bitirdi.

Sosyalistlerin ısrarı

Süreci sol muhalefet içinde hilafsız bir şekilde destekleyen iki temel güç var. Birisi DEM Parti diğeri ise Sosyalist İşçi gazetesi. Bir yandan Kürt halkı lehine çözüm sürecinin başarı kazanması için mücadele derken, aynı zamanda gelişmelerin önündeki engelleri de tespit etmek çok önemli. Sürecin önündeki en temel sorun, iktidarın inşa ettiği ve esas olarak CHP’yi hedeflemiş görünen otoriterleşme dalgası. Bu dalga sadece çözüm süreci açısından bir sorun değil, aynı zamanda iktidar bloğu arasındaki çelişkileri gün yüzüne çıkartıyor. İktidarın küçük ortağı, yeni bir paralel yapıdan söz etmeye başladı zira çözüm sürecinin savsaklanmasını ölümcül bir tehdit olarak görüyor. Paralel yapı eleştirisine AKP içinden de destekler geldi. CHP, saldırılara karşı sokağın gücüyle ayakta durdu. Mart ayında milyonlar kayyımı engellerken özellikle Ankara mitingi gibi mitingler de CHP’ye yönelik yıkıcı darbenin önüne geçti. 

İktidarın freni patlamış gibi sürdürdüğü otoriterleşme dalgasının ona seçim kazandırmaya yetmeyeceği de yavaş yavaş açığa çıkıyor. Türkiye’de mart ayından beri milyonlar sahnede. Şimdi başarılması gereken, milyonların yeni çözüm sürecinin kazanması için de sokağa çıkmasını sağlamak. Hem kayyıma karşı çıkmak, demokrasiden yana tutum almak hem de Kürt halkının en temel haklarının tanınacağı bir zemini inşa etmek çok önemli. 

Bu yüzden sorunu CHP’nin baskıya karşı ve önümüzdeki seçimler için kitlesel savunulması ekseninden çıkartıp, toplumun tüm ezilenlerini kapsayacak ve Kürt halkıyla batıda yaşayan emekçilerin çıkarının bir ve aynı olduğunu gösterecek bir barış mücadelesini inşa etmek sosyalistlerin temel görevidir. 

Sosyalistler sadece CHP’nin kayyım atanan belediyelerinde değil DEM Parti’nin gasp edilen belediyelerinde de kayyıma karşı çıkıp demokrasi için direnirken, bu direniş ile çözüm sürecinde yasal düzenlemelerin derhal atılması için verilecek barış mücadelesini yeni bir birleşik mücadele zemininde buluşturmak için çabalamalıdır. 

son yazıları

CHP’ye kayyım tartışmaları: Anayasaya aykırı, hayır!
Umut barış mücadelesinde
Şovenistler delirdi, demek ki barış süreci doğru yolda-VI

ilginizi çekebilir

1536x864_cmsv2_21e46652-df6e-5260-9e25-4928ce9db87f-9477206
Her şeyi bloke et: İtalya'da işçi grevleri ve Filistin dayanışması
ihd-baris-icin-sorumluluk-almaya-haziriz (1)
Negatif barıştan pozitif barışa geçişin tarihi kavşağındayız
gecinemiyoruz-turk-isten-ankarada-on-binlerin-katildigi-buyuk-miting-1724978465
Günümüzde birleşik cephe