Yağmacıları vurmak mı?

08.02.2023 - 18:43
Yıldız Önen
Haberi paylaş

Faşistlerin ortak bir özelliği vardır. Bir kriz anında egemen sınıfı ve devletin kadim güçlerini kendi iktidarlarına ikna etmek için toplumun en zayıf olduğu düşünülen kesimlerine yönelik ısrarlı bir düşmanlaştırma kampanyası yaparlar. 

Bu kampanya linç talebi, öldürme talebi, imha edilmeleri talebi, sürgü edilmeleri talebi gibi bastıramadıkları arzularını yüksek sesle dile getirmeleriyle, sık sık tekrarladıkları için sıradanlaştıracakları ırkçı inançlarıyla el ele ilerler.

Holokost’un nedeni, 1920’lerin başından itibaren Yahudileri imha etmeyi savunan fikirlerin hoyratça dile getirilmesiydi. 

Şimdi ırkçılar ve faşistler Türkiye’de devrede. 

Üstelik deprem gibi bir felaket yaşanmışken, zaten çok ağır havayı daha da zehirliyorlar.

Ekranlara yansıyan “yağma” görüntülerini fırsat bilen bir göçmen düşmanı, yağmacılar için vur emri çıkartılmasını talep etti. Eş zamanlı bir şekilde bazı sosyal medya hesapları da Suriyeli göçmenleri hedef gösteren paylaşımlarla, nefret tohumları ekmeye devam etti.

Bir deprem anında, devlet enkazda kalanlara, karakışta çaresiz kalan insanlara hiçbir yardım elini uzatmadığında bu insanların birkaç mağazaya girip temel ihtiyaçlarını almalarına yağma değil, hak denir.

Vurma değil ama haklarında hukuki soruşturma yapılacak insanlar depremi ve her türden felaketi fırsata çeviren esnaflar, emlakçılar, market sahipleri ve sırtını iktidara yaslayan müteahhitlerdir. 

Öte yandan aynı anda Suriyelileri de ve Suriye’yi de vuran bu depremi göçmen düşmanlığı yapmak için kullananlar, işte bu türden insanlar ırkçı bir kitlesel linç girişiminin örgütlenmesi için depremin yarattığı koşulları kullanıyorlar. 

Oysa sınırın her iki tarafında çok sayıda göçmen hayatını kaybetti. Sığınmacı hakları aktivisti Taha Elgazi’nin söylediği gibi, “Antakya, özellikle Cumhuriyet Mahallesi, Narlıca Mahallesi, Akevler Mahallesi gibi fakirlerin ve göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde yüzlerce insan yıkılmış evlerin altında.”

Göçmenlerle dayanışan STK’lara gelen bilgilere göre yaklaşık 3 bin Suriyeli depremde hayatını kaybetmiş durumda.

Rojava ve Suriye’nin çeşitli bölgelerinde ise ölenlerin sayısı 2 bin 530’a, yaralananların sayısı ise 4 bin 645’e yükseldi. Bu bölgelere Suriye rejiminden, uluslararası yardım kuruluşlarından ve Türkiye’den giden yardımın yetersizliği ortada. Halk Türkiye’de olduğu gibi çıplak elleriyle sevdiklerini çıkarmaya çalışıyor.

Deprem sınır dinlemiyor.

Dayanışma da sınır dinlememeli.

Suriye Büyükelçisi Bassam Sabbah, yardımların Esat hükümeti üzerinden verilmesi gerektiğini söylüyor. Hükümet kontrolünde olmayan bölgelere yardım ulaşması bu nedenle zorlaştırılıyor.

Bir yandan Türkiye’de ırkçılara yüksek sesle karşı çıkmamız ve göçmenlerle dayanışmayı örmemiz lazım, öte yandan sınır ötesi askeri harekatlara devam eden iktidarı, operasyonlara son vermeye çağırmalı ve Suriye’de depremin vurduğu insanlarla hızla insani dayanışmanın örgütlenmesi için çağrıda bulunmalıyız.

Irkçılık ve göçmen düşmanlığı, depremin etkilerini daha da artıran felaketlerdir.

Yıldız Önen

(Sosyalist İşçi)

 

Bültene kayıt ol