Kapital'den 150 yıl sonra eşitsizlik

25.02.2017 - 10:56
Haberi paylaş

İngiliz marksist iktisatçı Michael Roberts, Marx'ın Kapital'inden 150 yıl sonra, dünyadaki gelir eşitsizliğini yazdı:

Hem küresel anlamda hem de tekil ülkeler özelinde servet ve gelir eşitsizliğinin seviyeleri hakkında epey yazı yazdım. Geçen yüzyılda, çoğu kapitalist ekonomideki gelir ve servet eşitsizliğinin yükselişine dair yapılmış ampirik çalışmaların sayısında da bariz bir ‘zenginlik’ gözlemleniyor.  

Bu değişimi açıklayan çeşitli teoriler var. En ünlüsü Thomas Piketty’nin 21. Yüzyılda Kapital isimli kitabı. Bu kitap 2014 yılında en çok satılan ama en az okunan kitap ödülünü kazanarak bilim insanı Stephen Hawking’in Zamanın Kısa Tarihi eserini geçmişti.

Ben ve başkaları, Piketty’nin çalışmasının artı ve eksilerini birçok yerde tartıştık. Şunu demek doğru olacaktır ki, Piketty, Marx’ın tam 150 yıl önce basılan kitabının adını yeniden kullansa da, Marx’ın değer kanunu ve kâr oranının düşme eğilimini görmezden geliyor ve rant kollama gibi piyasa kusurlarını ve/veya marjinal verimlilik gibi ana akım teorileri kullanıyor. Bu da kapitalizmin ‘reforme’ edilebileceği ve küresel finans vergisi ya da artan verimlilik vergisi ya da evrensel temel gelir (Piketty şu sıralar bu konuyla ilgili Fransız sosyalist başkan adayı Hamon’a danışmanlık yapıyor) gibi önlemlerle eşitsizliğin önüne geçilebileceği izlenimini yaratıyor.

Eşitsizlik, liberal ve solcu tartışma ve analizler için bir krizden ziyade favori bir tartışma kelimesi hâline gelmiş durumda. Artan eşitsizlik, elitlerin think-tank'i Dünya Ekonomi Forumu tarafından ‘günümüzün en büyük meydan okumalarından’ biri olarak addediliyor.

S&P Global Ratings (ç.n. - New York'taki bir finans kurumu), gelir eşitsizliğini Amerika’nın ekonomik gelişimini uzun vadede tehdit edecek bir trend olarak mimledi. IMF ve OECD gibi büyük uluslararası ajanslar bile daha fazla eşitliğin daha çok gelişim ve daha dayanıklı bir kapitalizm için iyi olup olmayacağını görmek için hareketlenmeleri düzenli olarak analiz ediyorlar.

Engelbert Stockhammer gibi post-Keynesci ya da Joseph Stiglitz gibi daha radikal ana akımcı ekonomistler, krizlerin ana sebebinin bir para makinesi olarak sermayenin içkin dengesizliği ya da düşen kârlılığı değil artan eşitsizlik olduğunu söylüyorlar.

Fakat büyük ekonomilerdeki gelir ve servet eşitsizliğiyle ilgili nedenler ve süreçler ne olursa olsun, durumun Marx’ın Kapital’i yazdığı zamandan beridir geldiği en yüksek noktada olduğuna şüphe yok. Aşağıda, 1867 yılında İngiltere’de ulaşılan eşitsizlik seviyesini ölçmeye çalışan ilginç bir tablo var.

Gini katsayısısı, gelir ya da servet eşitsizliğinin en genel ölçüsüdür. Küresel eşitsizlik uzmanı Branco Milanovic tarafından hazırlanan bu grafikte gini oranı 1867’de 55’in üzerinde seyrediyor.

Grafiğe göre, eşitsizlikte bir zirve olmuş ve son 100 yılda oran düşmüş, bu durum Marx’ın emek tarafında üretilen değerin çok daha fazlasını sahiplendikçe işçi sınıfının ‘sefilleşme’den mustarip olacağını iddia eden düşüncesini çürütüyor gibi görünüyor. Hatta bu grafik, Simon Kuznets’in 1960’larda yazdığı kapitalizmin ekonomik gelişime sebep olduğu zamanlarda piyasa güçlerine müdahale edilmediği takdirde çok daha eşit bir toplum ortaya çıkaracağına dair ana akım görüşlerini tasdik ediyor gibi görünüyor. Buradaki ironi, Kuznets’in böyle bir sonuca varmasıyla aynı anda, grafikte de görüldüğü üzere çoğu büyük kapitalist ekonominin hem gelir düzeyinde hem de servet düzleminde eşitsizlikte bir yükselme yaşamaya başlaması.

Fakat 1867’den günümüze kişi başına düşen gayrı safi milli hasılada büyük bir sıçrama gösteren grafiğe aldanmayın. İnsanı yanlış yönlendiriyor. Sıçramanın hızlı bir ekonomik büyümeyle mi yoksa düşen nüfusla mı ilgili olduğunu göstermiyor (gerçekte düşen nüfusla ilgili). Ve elbette, İngiltere'de ve diğer ülkelerde meydana gelen kapitalizmin düzenli krizlerinin sebep olduğu gayri safi milli hasılalarda görülen devasa düşüşleri de göstermiyor.

Yine de grafik, İngiltere’de eşitsizliğin 1920’lerden itibaren hiç olmadığı kadar yükseldiğini ortaya koyuyor. Hatta, Dünya Gelir Veritabanı'nın yeni bir analizinde, Piketty ve onun Paris Ekonomi Okulu ve UC Berkeley’den meslektaşları, ülkede yaşayanların %50’si tarafından üstlenilen ABD ulusal servetinin paylaşımında 1978 yılında görülen %20’den %12’ye bir düşüşü tasvir ediyorlar -Amerika’nın nüfusunun en fakir yarısının gelirinde görülen (ve şaşırtıcı olmayan) bir düşüşle birlikte. Piketty, Saez ve Zucman’ın bir önceki sene yayınlanan araştırmasında, 117 milyon Amerikalı yetişkinin vergiler ve havale ödemelerinden önce yılda $16,200 civarında sabit duran bir gelirle yaşadığı görülüyordu. Bu da önemli bir noktaya işaret ediyor.

National Bureau of Economic Research’de (ç.n. - ABD'deki Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu) yayınlanan bir araştırmaya göre Amerika’nın en çok kazananlarının tepesindeki %1, 1978’deki %12’yle karşılaştırılınca, şimdi ülkenin vergi öncesi ulusal gelirinin neredeyse %20’sini eve götürüyor. Aynı süreç içinde Çin’de, ülkenin %1'lik nüfusu gelirini ikiye katladı ve %6’dan % 12'ye çıkardı. Yazıya göre "Amerika 1978’den 2015’e kadar olan sürede, nüfusun alt %50’sinin gelirinde bir çöküş yaşadı". Ve "Buna karşılık ve niceliksel bir trende rağmen, 2015 yılında Çin’de alt nüfusun %50’sinin payı, tepedeki %1’lik kesiminkinden yüksekte seyrediyor hâlâ."

Bu arada Çin’deki ekonomik gelişme o kadar güçlüydü ki, artan eşitsizliğe rağmen, nüfusun alt %50’sinin geliri de "gözle görülür biçimde büyüdü" diye yazıyordu ekonomistler. Analizleri, Çinli işçilerin en fakir yarısının ortalama gelirinin 1978’den 2015’e kadar %400 arttığını gösteriyordu. Amerikalı denklerinin gelirleri ise %1 düşmüştü. "Bu durum Çin’de artan eşitsizliği daha kabul edilebilir hâle getirebilir" yazıyordu ekonomistler. "Tersine, ABD’de nüfusun alt %50’si için herhangi bir büyüme yoktu (-1)."

IMF ve Dünya Bankası gibi diğer ajanslar, ekonomik gelişmenin kapitalizmde hızlandığını ve bu yüzden milyonlarca insanın fakirlikten kurtulduğunu iddia etmeyi sever.

Ancak fakirlik ve küresel eşitsizlik alanında uzman ekonomistler, ellerindeki verilerden resmi ‘fakirliğin’ sadece iki sebepten düştüğünü söylüyor. Birincisi "günde 1 dolar’la yaşayan kişi" olan fakirlik tanımının artık eskimesi; ikincisi de Çin’de gözlemlenen neredeyse bütün düşüşün, Piketty ve diğerlerinin analizindeki 19 ve 20 yy. piyasa kapitalizminden çok çok uzakta olan devlet kontrolünde ve yönetiminde olan bir ekonomi altında gerçekleşmiş olması. Çoğu düşük gelirli ülkede eşitsizliğin seviyesi değişmiş değil.

(IMF'nin grafiğinde "Büyüme hiç fayda etmiyor: Ekonomi büyüyor ve yoksulluk azalıyor, ancak düşük gelirli ekonomilerde eşitsizlik inatçı bir şekilde yüksek olmaya devam ediyor" deniliyor. Kırmızı çizgi = Gerçek GSYİH, Turuncu çizgi = Gini katsayısı, Mavi çizgi = Toplumun yoksulluk sınırının altındaki kısmı)

Ve ana neden de servetin kontrol edilmesi. Üretim araçları ve piyasa çok küçük bir elit grubun elinde ve servetin ve gelirin aslan payını da işte bu şekilde gasbediyorlar. ABD'deki Ekonomik Politika Enstitüsü, tpedeki toplumun %1’inin, var olan sermaye ve servetten gelen gelir kârlarından giderek daha fazla pay aldığını ortaya çıkardı. Bunun sebebi daha akıllı ya da daha eğitimli olmaları değil. Sebebi şanslı olmaları (Donald Trump gibi) ve ailelerinden ya da akrabalarından gelen bir mirasa konmaları.

(En yüksek %1, zenginlikten gitgide daha büyük bir pay alıyor.)

Yakın zamanda Italya Bankası’ndan iki ekonomistin yaptığı çalışma, Floransa’da şu anda yaşayan en zengin ailelerin, servetlerini Floransa’da neredeyse 600 yıl önce yaşamış ailelerden mirasla edindiklerini gösteriyor. Yani İtalya’nın şehir eyaletlerinde görülen tüccar kapitalizminin yükselişi ve endüstriyel kapitalizmin yayılması ve şimdi de finans sermayesi, aslında kimin servete sahip olduğunu çok az etkiliyor. Ve Emmanuel Saez ve Gabriel Zucman’nın çalışmasının da gösterdiği gibi servet, giderek daha fazla ‘en zenginlerin’ ellerinde toplanır hâle geliyor.

Dolayısıyla Marx’ın, kapitalizmin özellikle üretim ve piyasa alanında zenginliğin daha fazla merkezileşmesine neden olacağına dair 150 yıl önce yaptığı tahmin gerçekleşmiş oldu. Ana akım ekonomistlerinin iyimserliğinin ve apolojistliğinin tersine, dünyada yaşayan milyarlarca insan için fakirlik herhangi bir iyileşme ibaresi göstermeden norm olmayı sürdürüyor. Bir yandan da sermaye daha küçük gruplarından ellerinde yoğunlaşıp biriktikçe, büyük kapitalist ekonomiler içinde de eşitsizlik artmaya devam ediyor.

(thenextrecession.wordpress.com - Türkçe'ye Pınar Üzeltüzenci çevirdi)

Bültene kayıt ol