Ekim Devrimi: Dünya ezilenlerinin tarihindeki zirve

14.10.2017 - 08:38
Haberi paylaş

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) tarafından İstanbul’da düzenlenen toplantıda, 100. yılında Ekim Devrimi’nin önemi tartışıldı.

Osmanbey’de gerçekleştirilen toplanıda DSİP üyeleri Nuran Yüce ve Şenol Karakaş konuşmacı olarak yer aldı.

Nuran Yüce sözlerine şöyle başladı:

“Tony Cliff, Marx’ın iki tespiti olduğunu hatırlatıyor. Birincisi, işçi sınıfının kurtuluşunun kendi eseri olacağı tespiti. Diğeri ise toplumdaki egemen fikirlerin egemen sınıfların fikirleri olması. Cliff, devrimci partiye niçin ihtiyaç olduğunu böyle açıklıyor. Her ikisinden sadece biri doğru olsaydı, böyle bir partiye gerek olmazdı.”

Ekim Devrimi’nden çıkarılacak çok ders olduğunu dile getiren Nuran Yüce, devrimci partinin işçi sınıfının hafızası olduğunu vurguladı. Birinci Dünya Savaşı öncesinde sosyalist partilerin durumunun çok parlak olmadığını, Alman Sosyal Demokrat Partisi başta olmak üzere çoğunun savaş durumunda kendi devletlerinin yanında yer aldığını belirten Yüce, Lenin ve bir avuç sosyalistin buna karşı mücadele ettiğini söyledi.

Tüm iktidar sovyetlere!

Nuran Yüce şöyle devam etti:

“1916 yılının sonlarında ‘Herhalde bizim kuşak devrimi göremeyecek’ demişti Lenin. Rusya’da durum vahimdi. Savaşla birlikte yoksulluk, kıtlık ve yıkımın sonucunda isyan duygusu gelişti.

1905 yılında ilk kez Petrograd’da sovyetler oluşmuştu. İşçiler gerekli gördükleri mücadele araçlarını her zaman yaratmaya muktedirler. 1917’de de sovyetler tekrarlandı. Bunlar, fabrikalardan seçilen delegelerin oluşturduğu, her zaman geri çağrılma hakkının bulunduğu, işçi kitlelerin bir araya geldiği karar organlarıydı.

Rusya’da Çarlık devrildikten sonra fiili olarak iktidar sovyetlerdeydi. Bir Menşevik lider, ‘Tek hareketimizle hükümeti devirebileceğimiz doğrudur’ dedikten sonra, devrimin yolunun bu olmadığını, burjuvaziyle uzlaşmak gerektiğini savunuyordu. Lenin, Temmuz günlerinde Sosyalist Devrimciler’i ve Menşevikler’i ‘Merdivenden yavaş yavaş inen beyler, burjuvaziyle uzlaşmaya başladıktan sonra dengelerini kaybettiler, en alt basamağa yuvarlandılar’ diyerek tarif ediyordu.

Şubat-Ekim arasındaki süreçte devrimin ilk andaki kazanımlarını yok edecek adımlar atılmaya başlandı. Bolşeviklerin rolü neydi? Devrimin burjuva karakteri konusunda ısrarcı olan diğer partilere karşı bütün iktidarın sovyetlere geçmesi talebini dile getirmeye başladılar. Lenin, Nisan’da Rusya’ya döndükten sonra hem kendi partisini ikna etmeye çalıştı hem de bu talebin sovyetlerin içinde kabul görmesini sağlamak için mücadele etti.

İşçilerin hükümetin yaptıklarına tanık olarak, kendi deneyimleriyle bunu yaşamalarını gerekiyordu. Hem bunu yaptıkları için hem de bunları teşhir eden bir parti olduğu için devrim gerçekleşti.”

Stalinizmin Bolşevik gelenekle bir ilgisi yok

Şenol Karakaş ise sözlerine şöyle başladı:

“Sol entelektüellerde ve liberallerde, stalinizmden yola çıkarak, bu dönemdeki uygulamaların hepsini Lenin’e, Boşevikler’e ve 1917 devrimine atfeden bir eğilim var; bunun için devrimin darbe olduğunu söylüyorlar. Anlatıya göre Lenin çekirdek devrimcileri örgütledi ve bunların girişimiyle rejim değişti. 1930’lardan itibaren kurulan rejimin Ekim Devrimi’nin idealleriyle bir alakası yoktu. Bu anlatının da Bolşevikler’in örgütlenme anlayışıyla uzaktan yakından ilgisi yok.”

1917’ye saplanıp kalmanın eski kafalılık olduğuna dair söylemlerin yaygın olduğunu ve demokrasi mücadelesinde yer alan birçok kişinin dahi böyle düşünebildiğini dile getiren Karakaş, “Soldaki bazı anlayışlara bakınca, örneğin Güney Kürdistan’ın referandumuna karşı çıkıp Ekim Devrimi’ne sahip çıkıyor gibi davrananlara bakınca, bu eleştiriler doğru gibi görülebiliyor. Ama bunlar şiddetle yanlış. Şubat’tan Ekim’e, Ekim’den sonraki bir süreci açıklamakta oldukça yetersiz” dedi.

Şenol Karakaş konuşmasının devamında şunları vurguladı:

“Ekim Devrimi, dünya ezilenlerinin bütün tarihindeki en özgürlükçü an, bir zirve. Gelenekler meselesi, ‘-izmlere takıntılı olma’ meselesi, antikapitalist hareketle birlikte önde gelen bir tartışma olmaya başladı. Leninizmin çok eskitilmesinin sebebi, birincisi burjuvazinin saldırısı, ona karşı hiçbir taviz olmaması. Bir diğer sebebi de kendisinin Leninist olduğunu iddia edenlerin onun mücadele anlayışıyla uzaktan yakından bir alakaya sahip olmaması.

Kapitalist dünyaya ezilenlerin kendi eylemiyle meydan okuyan devrim

Savaş ihtimallerine, Trump’a, Kuzey Kore liderine bakınca, 21. yüzyılın başlangıcı da 20. yüzyılınkine benziyor. Suriye’de öldürülen yüz binlerce insan, göçmek zorunda kalanlar, bunların yarattığı ırkçı iklim, kadınların maruz kaldığı şiddet, işçi sınıfının neoliberal politikalara maruz kalması, baktığımızda güneşin altında pek de yeni şeyler olmadığını gösteriyor. Bu dünyaya ezilenlerin kendi eylemiyle meydan okuyan Ekim Devrimi’ni sahiplenmek, ondan çok iyi sonuçlar çıkarmak, bizim için ölüm kalım meselesi. Mevzu bunu bir tarihsel olay gibi tartışmak değil, bugünün sorunlarına oradan yola çıkarak nasıl yanıt vereceğimizi tartışmak.”

Ekim Devrimi’ne öncülük yapan işçilere, onun derslerini formüle eden Lenin’e yaslanmadan bugünün mücadelelerini örmenin imkansız olduğunu dile getiren Karakaş, “Marksist teori bir masabaşı çalışması değil. Komünist Manifesto ilk yazıldığında işçi sınıfının halihazırdaki devlet makinesini ele geçiremeyeceğini söylemekten başka bir şey yapmadı. Paris Komünü’yle birlikte Marx bunu güncelledi, ‘onu yıkıp yeni bir işçi devleti kurmalıdır’ dedi. Rosa, Gramsci, Troçki, hem tarihsel mücadelelerin derslerini hem de günlük mücadelelerinin deneyimlerini kavram hâline getirdiler. Ekim Devrimi’ni savunmayan birisinin, özgürlükleri istikrarlı bir şekilde ne kadar uzun süre savunacağının bir garantisi yok. Ezen-ezilen ilişkisinde ne tarafta olacağımızın garantisi olmaz. Tabii ki sınıf mücadelesi Ekim Devrimi’yle bitmedi, keskinleşti. Tüm virajlarda o geleneği inşa eden kanlı canlı işçilerin mücadelesiyle teori şekillendi” diye konuştu.

Bolşevikler insanlık tarihindeki en demokratik partiydi

Karakaş toplantıda ayrıca şunları söyledi:

“İçinden geçtiğimiz 10-15 yıllık döneme bakarsak, Antonio Negri gibi insanların müdahaleleriyle birlikte Leninizmin savunulması da güçleşti. ‘Örgütlenmeyelim, hiyerarşiye ne gerek var’ gibi argümanlarla. Bolşevik Partisi denilince akla Stalin geliyorsa bu doğal. Ama Bolşevikler insanlık tarihinde icat edilmiş en demokratik ve çoğulcu parti. Lenin birçok dönemeçte partisi içinde dahi yalnız kaldı ve fikirlerini kazanmak için tartıştı.

1968’den Arap Baharı’na birçok dönemde devrimci partiler olmadığı için yenilgilerle karşılaştık. Kitlesel devrimci bir parti olmazsa böyle fırsatlar kaçırılıyor.

Sosyal devrim, tek tek insanların bilincinden bağımsız bir mekanizma. Rusya’da işçiler, devrimin dördüncü gününde polis ve askerlerin kendilerine ateş edip etmeyeceğini tartışıyorlar; oysa karakollar zaten basılmış, ordu birliklerinde hareket zafer kazanmış. Hareketin bilinci, tek tek bireylerinkinden çok daha dinamik bir şekilde işliyor. 1917 Rusya’sında olan şey Bolşeviklerin değil işçi sınıfının devrimi. Şubat’ta Prens Lvov hükümeti kuruldu, sonra avukat Kerensky geldi. Menşevikler iktidarı almadılar, Sosyalist Devrimciler iktidarı almadılar. Ekim Devrimi’ne gelindiğinde ya işçi sınıfı iktidarı alacaktı ya da Kornilov gibi biri darbe yapacaktı. Lenin ve ara kadroları sayesinde, Bolşevik Partisi, ayaklanmaya hazır işçi sınıfına önderlik edebildi.

Fabrikasında, okulunda, işyerinde liderlik eden öncülerin; tartışmacı, mücadeleci işçilerin partisinde bürokrasi olamaz. Bu açıdan bakıldığında Bolşevik Parti’nin özünü, kararlı işçilerin politik birliği, sınıfın geri kalanını egemen sınıfın fikirlerinden kurtarmak üzere bir müdahale olarak kavramak gerekli.

Ekim’i tek başına savunmak yetmez. Troçki’yi, Tony Cliff’i ve Rusya’da Devlet Kapitalizmi teorisini savunmadan, teorisinin ve pratiğinin merkezine işçi sınıfını alan, sınıfın demokratik örgütlenmesini kurmak üzere adım atmak mümkün değil.”

DSİP’in düzenlediği Ekim Devrimi toplantısına, Suriye’de mücadele eden Solcu Demokrasi Partisi aktivistleri de katıldılar.

Bültene kayıt ol