Tehlikeli ve istikrarsız bir dünyada yaşıyoruz. Savaşlar, katliamlar, ekonomik krizler, ayrımcılık, ırkçılık ve iklim krizi, bu dünyadaki herkesi etkileyen olgular. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sıcak savaşı Avrupa kıtasına yeniden getirdi. İsrail’in 7 Ekim’den sonra Gazze şeridinde giriştiği ve soykırım düzeyine ulaşan katliamlarda on dört bini çocuk otuz dört binden fazla Filistinli öldürüldü. İran ve İsrail arasında giderek Üçüncü Dünya Savaşı’na dönüşebilecek bir savaşın patlak verme ihtimali somut bir riske dönüştü. İsrail’in 1 Nisan’da Şam’daki İran konsolosluğunu bombalamasını, 13 Nisan’da İran’ın İsrail’e yönelik insansız hava araçlarıyla saldırısı ve İsrail’in bu saldırıya karşı 19 Nisan’da yaptığı misilleme izledi. Devletler giderek silahlanmaya daha fazla bütçe ayırıyor, halklarını bir savaş ihtimaline hazırlıyorlar. Küresel iklim krizinin etkileri giderek daha görünür oluyor. Seller, kuraklıklar ve orman yangınları artarken, aşırı hava olayları daha sık görülüyor. Ekonomik olarak ise durgunluklar ve krizler pek çok ülkenin ekonomisini esir alırken, işçi sınıfının dünyanın her yerinde artan bir oranda güvencesiz ve esnek çalışmaya mahkûm edildiğini görüyoruz. Ancak tamamıyla umutsuz bir dünyada da yaşamıyoruz. Dünyanın dört bir yanından milyonlarca insan Filistin’le dayanışmak için sokaklara dökülüyor, iklim krizinin bedelini ödememek için mücadele ediyor, aşırı sağcılara geçit vermeyeceğini haykırıyor.
Türkiye de dünyadaki bu tablodan bağımsız değil elbette. Ülkeyi yirmi yıldan fazla süredir yöneten AKP iktidarı, MHP ile fiilen kurduğu koalisyonla ülkenin rejimini değiştirdikten sonra giderek daha otoriter bir rota izliyor. AKP bir yandan muhafazakâr ve milliyetçi söylemlerle geniş kesimler üzerinde bir hegemonya kurmaya çalışırken, diğer yandan güvenlik kartına oynuyor ve ekonomik krizin bedelini ödettiği milyonların güvende olabilmek için Erdoğan’a muhtaç olduğunu anlatıyor. Oysa bu yalana inanmayanların sayısının hızla arttığını yerel seçimlerde görüyoruz. Milyonlarca kişi ya sandığa gitmeyerek veya başka partilere oy vererek AKP’ye ve Recep Tayyip Erdoğan’a olan tepkisini gösterdi. AKP ilk kez bir seçimde ikinci parti oldu. Ancak seçimin birinci partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin de pek çok konuda AKP’den kökten bir farklılığı yok. CHP de temelde Mehmet Şimşek’in savunduğu ekonomi politikalarını savunuyor. Ayrıca bu parti Tanju Özcan ve Burcu Köksal gibi mültecileri hedefe koyan açıklamalar ve eylemlerde bulunanları bünyesinde barındırıyor. Ekonomik krizin bedelini en yoksulların daha da yoksullaşarak ödemesine karşı CHP de gerçek bir çözüm yolu öneremiyor.
Böylesi bir dünyada ve Türkiye’de net fikirler öne sürmek, toplumun nasıl işlediğini, yaşamakta olduğumuz haksızlıkları ve vahşeti doğru anlamlandırabilmek çok önemli. Çünkü hem dünyada hem de Türkiye’de aşırı sağcılar ve ırkçılar, güvenliğin ve istikrarın tek yolunun daha otoriter yönetimlere boyun eğmek olduğunu, farklı olandan nefret etmenin normalliğini anlatarak güç toplamaya çalışıyorlar. Ülkelerindeki göçmenleri, azınlıkları, LGBTİ bireyleri hedef göstererek iktidara gelmeye ve dünyayı kendi otoriter özlemlerine göre biçimlendirmeye çalışıyorlar. Türkiye’de ise Zafer Partisi, mültecileri hedefe koyarak, Nihal Atsız gibi ırkçı figürleri meşrulaştırmaya çalışarak, siyah yabancı öğrencileri hedef göstererek güçlenmeye çalışıyor. Son seçimlerin dikkat çeken partisi, İslamcı Yeniden Refah Partisi ise LGBTİ derneklerini kapatmayı ve kadına karşı şiddetle ilgili 6284 sayılı kanunu kaldırmayı vaat ediyor. Sola ve özgürlüklere düşman güçler, dünyayı çarpıtılmış bir şekilde açıklayarak güç kazanmaya çalışıyorlar.
Oysa dünyayı komplo teorileri temelinde değil, somut toplumsal ve ekonomik ilişkiler temelinde incelemek, şu veya bu grubu günah keçisi haline getirmeden her ülkedeki gerçek egemen sınıfları teşhir edebilmek ve tepkimizi siyasal ve ekonomik gücü elinde tutanlara yöneltmemiz gerek. Marksizm 2024 tam da bunu yapmanın platformu. Dört gün boyunca bir araya gelerek hem dünyada hem de Türkiye’de yaşananları konuşacak, dünyayı değiştirmek için dünyayı anlamaya çalışacağız. Yapay zekâ tartışmalarından Lenin’in fikirlerine, enflasyonun yıkıcı etkileriyle nasıl mücadele edeceğimizden ırkçılığa, otoriter politikalardan iklim krizine, Filistin’le dayanışmayı nasıl büyüteceğimizden Kürt halkının özgürlük mücadelesine, ondan fazla konuyu farklı ülkelerden gelen sosyalistlerle birlikte tartışacağız. Gelin, savaş çıkmasından endişelendiğimiz, Filistin’de yaşananlardan dehşete düştüğümüz, sürekli artan fiyatları konuştuğumuz, ayrımcılığa uğradığımız ve durmaksızın çalıştığımız bu dünyayı birlikte anlayalım ve birlikte değiştirelim.
Onur Devrim
(Sosyalist İşçi)