Eğitim Sen: “Özgür üniversiteleri var edebilmek için mücadelemiz kararlılıkla sürecek”

22.09.2017 - 16:21
Haberi paylaş

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) üniversitelerde yeni öğrenim yılının başlaması ile ilgili açıklama yaptı. "Özgür üniversitelere var edebilmek için mücadelemiz kararlılıkla sürecek" başlığını taşıyan açıklama üniversitelerde OHAL ile uygulanan ihraç ve güvencesizleştirme politikalarını hedef alıyor. 

Eğitim Sen, üniversitelerde yeni öğrenim yılı ile ilgili açıklama yaptı. Üniversiteler üzerinde baskıya dikkat çeken açıklamada, Eğitim Sen'in mücadele kararlılığı vurgulandı. Açıklama şöyle: 

Özgür Üniversiteleri var edebilmek için mücadelemiz kararlılıkla sürecek!

Eğitim sistemi üzerine yürütülen tartışmalar bir yana, üniversitelerimiz de yeni dönemi büyük bir heyecanla(!) karşılıyor.

Bilindiği üzere artık üniversitelerimiz Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan atanan, kendisini akademisyen olarak değil de Cumhurbaşkanı’nın o ildeki, o üniversitedeki temsilcisi olarak gören rektörler tarafından yönetiliyor. Bu durum ne büyük bir lütuftur ki artık üniversitelerimiz, yerli ve milli olma ayrıcalığını sonuna kadar yaşayabiliyor.

Söz konusu “yerli ve milli” kimlik, akademisyenlere ve öğrencilere açılan disiplin soruşturmalarının akıl almaz ve hukuk bilmez gerekçelerinde, verilen disiplin cezalarında, şantiyelere çevrilen kampüslerde, bilimsel faaliyetlerin yerine üniversiteleri teslim alan cemaat etkinliklerinde, kadrolaşmada, öğrenciyi gelir kaynağı olarak gören tüm uygulamalarda kendisini gösteriyor.

Bu tablonun da gösterdiği üzere hükümet ve YÖK yükseköğretim hizmetini nitelikli kılmakla, yükseköğretim emekçilerinin sorunlarına çözüm üretmekle, öğrencilere demokratik ve özgürlükçü öğretim iklimi yaratmakla uğraşmıyor! Aksine, topluma egemen kılınmak istenen kusursuz itaatin, yükseköğretimdeki sacayaklarını güçlendirmekle uğraşıyorlar!

Söz konusu kusursuz itaat arzusu, OHAL sonrasında yapılan yasal değişikliklerde, getirilen yeni istihdam biçimlerinde, ihraç politikalarında açıkça kendisini gösteriyor. Yeni Türkiye’nin yeni üniversitelerinde;

  • Araştırma görevlilerine “araştır da gör” diyen, haklarını gasp ederek hepsini güvencesizliğe mahkum eden, doktorasını bitirenleri ise yıllık sözleşmeli istihdam ile her an işten atılma korkusuna sürükleyen, bilimsel çalışma konularını kısıtlayan bir sistem inşa edildi.
  • TEOG’da yaşandığı gibi Cumhurbaşkanı’nın bir açıklamasıyla yardımcı doçentliğin kaldırılması için çalışma başlatıldı. Bu yapılırken de yardımcı doçentliğin akademik özgürlüklere olumsuz etkileri değil, daha fazla kadrolaşma, daha fazla güvencesiz istihdam dolayısıyla daha fazla itaat istenci temel gerekçe yapıldı.
  • “Akademik” ancak niteliksiz bilgi yığını görmezden gelinerek, para karşılığı tez yazılması sorun edilmeyerek, akademik yükselme kriterleri nitelikli yayına değil fazla yayına indirgendi. Böylelikle niteliksiz yayın yığını, atıf çeteleri, para karşılığında tez yazılan bir sektör yaratıldı.
  • Yandaşlara unvanlar dağıtıldı. Özgürce bilimsel faaliyet yapmak isteyen, hakikatin peşinde koşan, tarafını eşitlikten, özgürlükten, barıştan ve demokrasiden yana seçen bilim insanları üniversitelerden atıldı. Geride kalanlara ise eziyet haline gelen bürokratik süreçler, incelemeler, soruşturmalar devam ediyor.
  • İdari ve teknik personel ise tümden yok sayıldı. Düşük ücrete, kısıtlı haklara, her an sürgün edilme tehdidine, angaryaya mahkum edildi.
  • Taşeron çalışanları insan yerine dahi konmamakta, hayati tehlikesi olan her işe koşturulmakta, üniversitelerin servislerine alınmamakta, “emredilen” her işi yapmak zorunda bırakıldılar.
  • Özgürlükler değil güvenlik konsepti üniversitelere damgasını vurdu; kampüsler kışlaya, fakülteler cezaevine dönüştürüldü.
  • Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilen disiplin yönetmeliği yerine getirilen yeni disiplin hükümleri ise üniversiteyi üniversite olmaktan çıkaran uygulamaların geldiği son nokta oldu.

Türkiye’de öteden beri, bir devlet politikası olarak üniversitelere özgür ve demokratik bir ortam sunulmamakta, böylelikle de insan, toplum ve doğa yararına değil, hükümetlerin ve sermaye çevrelerinin yararına çalışacak bir üniversite arzulanmaktadır. Ancak bugünü dünden farklı kılan tek şey, mesleğini hakkıyla icra eden akademisyenlerin bu denli sistematik ve kitlesel kıyıma maruz kalması, az sayıdaki onurlu bilim insanıyla bu sürecin göğüslenmek zorunda kalınmasıdır.

Bu durum şüphesiz ki öğrenciler üzerinde de olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.  İhraçların ve emekli akademisyenlerin ders vermesinin engellenmesi sonrasında çok sayıda öğrencinin eğitim öğretim hakkı ciddi anlamda olumsuz etkilenmiştir. Örneğin;

  • Ankara Üniversitesi DTCF’de 17 akademisyen ihraç edilmiş, bu ihraçlar sonrasında toplam 66 ders hocasız, 38 lisans ve 89 lisansüstü tez danışmansız kalmıştır. Ayrıca Fakültenin Tiyatro bölümünde ise 3’ü profesör toplam 5 akademisyen ihraç edilmiş, bölümde geriye sadece 4 akademisyen kalmıştır. Bu nedenle Tiyatro bölümü ders veremez noktaya getirilmiştir.
  • Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde 32 akademisyen ihraç edilmiş, bu ihraç nedeniyle en az 49 lisans dersi ve 47 lisansüstü dersi hocasız kalmıştır. Ayrıca en az 189 tez de danışmansız kalmıştır. A.Ü. İletişim Fakültesi’nde ise 5’i profesör, 4’ü doçent, 1’i yardımcı doçent, 5’i doktoralı araştırma görevlisi, 10’u da araştırma görevlisi olmak üzere toplam 25 akademisyen ihraç edilmiş, eğitim-öğretim ağır bir darbe almıştır. Eğitim Fakültesi’nde yaşanan ihraç sonrasında ise en az 12 lisans dersi, 16 yüksek lisans dersi ve 7 doktora dersi hocasız kalmıştır.
  • Anadolu Üniversitesi’nde ise ulaşabildiğimiz bilgilere göre en az 116 lisans ve lisansüstü ders hocasız kalmış, en az 107 lisans düzeyinde ve 32 lisansüstü düzeyinde danışmanlık görevi yarım kalmıştır. Ayrıca çok sayıda klinik projesi, üniversite tarafından desteklenen projeler de yarım kalmıştır.
  • Kocaeli Üniversitesi’nden ise sendikamız üyesi 14, konfederasyonumuza bağlı SES üyesi 4 akademisyen ihraç edilmiştir. Söz konusu ihraçlar sonrasında, 46 tez danışmansız kalmıştır. Lisansüstü öğrenim gören 7 öğrenci ise öğrenimini bırakmıştır. İhraçlar sonrasında 14 ders kapanmıştır. 4 derse ise dışarıdan görevlendirme yapılmıştır.
  • Ege Üniversitesi’nde 7 akademisyen üyemizin ihraç edilmesiyle, 48 ders hocasız kalmış, 37 lisansüstü tez ise danışmansız kalmıştır.
  • Ayrıca, Açıköğretim kitaplarında makaleleri olan üyelerimizin ismine yer vermemek amacıyla söz konusu kitaplar yeniden yazılmıştır.

Sonuç olarak artık Türkiye’de üniversiteden, akademik özgürlükten, demokrasiden söz edebilmemiz için sadece üniversitelerde değil, gündelik yaşamımızın her alanında karşılaştığımız sorunlara, bizlere dayatılan her şeye karşı daha güçlü bir sesle itiraz etmemiz gerekmektedir.

Eğitim Sen olarak bilimsel çalışma yürütebilmenin temel koşulu olan özgürlükçü akademik ortamın yaratılabilmesi için de bu gidişata itiraz eden, artık yeter diyen, hocasına ve öğrencisine sahip çıkan tüm üniversite bileşenlerinin yanında olduğumuzu bir kez daha belirtiriz.

Kurumsal özerkliğin yaşam bulduğu, iş güvencesinin ve akademik özgürlüklerin garanti altına alındığı, eğitim öğretim ikliminin özgürlüğü yeşerttiği, tüm üniversite bileşenlerinin katılımıyla yönetim ve denetim mekanizmalarının geliştirildiği özgür bir üniversiteyi var edebilmek için tüm gayretimizle mücadelemizi sürdüreceğimizin de bilinmesini isteriz.

Bültene kayıt ol