Aydın ve aktivistlerden çağrı: “Darbe durduruldu, şimdi barış zamanı!”

21.07.2016 - 12:16
Haberi paylaş

15-16 Temmuz darbe girişimine karşı çıkan aydın, sanatçı, gazeteci ve aktivistler bir bildiri yayımladı. Girişimi başlatanlar, bugün İstanbul'da bir basın toplantısı düzenledi.

Saat 12:30'da Cezayir Restoran'da gerçekleştirilen toplantının moderatörlüğünü yapan Küresel BAK aktivisti Yıldız Önen, darbe durdurulduktan sonra, daha önce Darbelere Karşı 70 Milyon Adım Koalisyonu'nda da bir araya gelen pek çok aktivist olarak, her türlü darbenin kötü olduğu, bu darbenin durdurulmasının çok iyi olduğu ancak bunun yeterli olmayacağını, demokrasi ve barış gerektiğini düşünerek imza topladıklarını söyledi.

Çağrı metnini okuyan Önen, sözü DSİP Eşsözcüsü Şenol Karakaş’a bıraktı.

15 Temmuz’da jandarma güçlerinin Boğaz Köprüsü’nü tuttuğunu öğrendiğinde kendisinin de büyük çoğunluk gibi IŞİD saldırısı ihtimalini aklına getirdiğini dile getiren Karakaş, daha sonradan işin renginin farklı olduğunu fark ettiğini söyledi. Meclisin, Ak Saray’ın ve birçok merkezin bombaladığını dile getiren Şenol Karakaş, insanların top atışlarıyla öldürüldüğünü hatırlattı.

"Darbeyi sokağa çıkan insanların direngenliği durdurdu"

Karakaş şöyle devam etti:

“Çok darbe görmüş bir neslin evladıyız ama daha darbe girişimi sırasında meclisi ve önüne gelen her şeyi bombalayan, sivil insanları ezen bir darbe girişimiyle karşılaşmamıştık. Biz darbeye karşı direnen insanların bir parçası olduğumuzu, bunun çok önemli olduğunu, ancak yeni darbe ihtimallerinin engellenmesi için bu mücadelenin demokrasiye evrilmesi gerektiğini söylemek için bu basın toplantısını düzenliyorduk. Ancak dün OHAL ilan edildi. Yani taleplerimizin arkasında daha da ısrarlı bir şekilde durmak zorundayız.

Darbe sadece cemaate yıkılmaya çalışılıyor ama TSK’nın üst komuta kademesinin üçte birinin cemaatçi olduğuna aklım yatmıyor. Bu daha geniş bir koalisyon, içinde Ergenekoncular ve farklı güçler de var.

Bu masada oturanlar 2007’den beri darbeciliğe ve ırkçılığa karşı mücadelenin başını çeken insanlar. Bugün biraz olsun nefes alabiliyorsak, bu, daha hiç kimse konuşmadan sokaklara çıkan ve muazzam bir sivil direniş örgütleyen büyük kalabalıklar sayesinde. Darbenin durdurulması bir “tiyatro” gibi örgütlenmesinden değil, sokağa çıkan insanların direngenliği sayesinde.

Bu darbe girişiminin beyin takımının, bu toplumda uzun sürmesi beklenen bir çatışmaya ve öfkeye oynadıklarını düşünüyorum. Ancak yıllardır verdiğimiz mücadele sonucunda, Hrant Dink’in arkasından yürüyen kalabalıklar sayesinde, darbeye karşı yıllardır verilen mücadele sayesinde bu toplumda darbeyi desteklemek ayıp hâle geldi ve kimse darbeyi desteklemek için sokağa çıkamadı.

OHAL ilanından sonra şunu söylemeliyiz: Darbe, demokrasinin sınırlandığı yerde, darbe savaşın olduğu yerde, darbe özgürlüklerin askıya alındığı ölçüde devreye giren bir şey. Bunlar oldukça darbeciler daha rahat cirit atabiliyorlar. Dolayısıyla çözüm OHAL değil, demokrasinin işletilmesi, herkes için adalet ilkesinin uygulanmasında. Ben darbeyi engelleyenlerin bunları da sağlayabileceği iyimserliğine sahibim."

"Her türlü darbeye amasız fakatsız karşıyım"

Sanatçı Zeynep Tanbay ise şöyle konuştu:

"Hepimize geçmiş olsun diyerek başlayayım. Ben her türlü darbeye, demokratik rejim içerisinde iktidara gelmiş herhangi bir hükümetin, isterse çok berbat ve desteklemediğim bir hükümet olsun, darbelerle indirilmesi taraftarı değilim. Kayıtsız, şartsız, koşulsuz, amasız, fakatsız darbelere karşıyım.

Fakat şu da mutlaka söylenmeli: Darbeler aslında tam da demokrasinin çürük olduğu, işlemediği yerlerde hayata geçebiliyor. Türkiye’de demokrasi hiçbir zaman gerçek anlamıyla yerine oturmadı. Hiçbir iktidar da demokrasiyi köküne kadar uygulayamadı.

Her işte bir hayır vardır: Burada da hayırlı olan, mecliste darbenin ertesi günü 4 partinin bir araya gelip mecliste yaptıkları konuşmalardı. Ve bu konuşmaların sessiz bir şekilde diğer bütün partililer tarafından dinlenmesi… Böyle bir şeyi uzun süredir görmemiştik. Bizim desteklememiz gereken böyle bir meclistir, herkesin sözünü özgürce söyleyebildiği bir meclis.

AK Parti yönetiminin beğenmediğim her şeyine karşı mücadele ettim. Ancak 15-16 Temmuz’da buna ara verdim, çünkü askeri darbe oldu. Askeri darbeye karşı mücadele ettim. Şimdi AK Parti’nin yürüttüğü hukuksuz uygulamalara karşı mücadeleye devam edeceğim."

"İlerici tanklara karşı gerici halk diyerek mücadele edenleri itibarsızlaştırmaya çalışanlar..."

Yeşil Sol Parti'den Ufuk Uras ise toplantıda şunları dile getirdi:

"Böyle çalkantılı günlerde zihnimizin net olmasında fayda var. Darbelerden kim sorumludur? Tabii ki darbeyi yapanlar. Kenan Evren’e sorduğunuz zaman o da parlamentoyu ve partileri sorumlu tutuyordu. 28 Şubatçılar da böyle yapıyordu. Darbeci zihniyetin en büyük yakıtı, var olan parlamentonun ve iktidarın meşruiyetini tartışmalı hâle getirenlerdir.

Unutmayalım ki bu bir iki yıl içerisinde değişik çevrelerden Türkiye’de darbe yapılacağı şeklinde duyumlar alıyor ve bunları saçmasapan düşünceler olarak değerlendiriyorduk. Yanıldık.

Bir yanıyla da haklı çıktık, hayat bize bu darbelerin bu şekilde olamayacağını gsöterdi.

Darbecilere karşı, cuntacılara karşı mücadele eden bütün yurttaşlarımızı kutlamak isterim. Demokrasi şehitlerimizi saygıyla anmak isterim. İlerici tanklara karşı gerici halkın meydanları doldurması şeklinde, cumhuriyet tarihinde ilk kez darbelere karşı sokağa çıkan sivil yurttaşlarımızı itibarsızlaştırmaya çalışan bütün zihniyetler, bu ve benzeri darbe mekanizmalarının sorumlusudur.

Biz burada, bu basın toplantısını yapıyorsak, öncelikli olarak bu görünmez kahramanlara çok büyük bir şükran borcumuz var.

Bütün bu süreçte Türkiye ikiye ayrıldı. Darbeciler kendilerine darbeci demiyorlar. Bu darbe gerçekleşseydi, bu darbenin peşine kimlerin takılacağını biliyoruz. Darbelere karşı sosyal medyada ilk tepki vermemizin sebebi çok basit bir ilkeden kaynaklanıyor: Bu darbenin arkasında kim var diye merak etmedik. Ediyorsanız, ABD gibi yapıyorsanız, pusuya yatmışsınız demektir. Türkiye’de demokrasiden yana olanlarla pusuya yatanlar arasında bir ayrışma var.

Darbe gerçekleşmiş olsaydı sıkıyönetim ilan edilecekti. Demokrasiyi ortadan kaldıracaklardı yani. O hâlde bunlara karşı yanıt ne olmalı? Demokrasiyi inşa etmek. Bir OHAL rejimi kurmak değil, demokrasiyi ve barışı inşa ederek darbecilere karşı ikna edici bir seçenek oluşturabiliriz.

Mecliste partilerin yan yana gelmesi önemlidir ama zihinler net değil. Netleşmesini sağlamak zorundayız. Kılıçdaroğlu’na idam meseelsi sorulduğunda “Getirsinler bakarız” diyor.

Darbecilerin biraz ahlakı ve vicdanı olsaydı, yiğitçe yaptık ve başarılı olamadık derlerdi. "Teyzeme gidiyordum", "benim alakam yok" vb. tutum almazlardı.

Bu darbeci alçakların parçası olmayı reddeden askerleri de kutlamak gerekiyor. Demokrasiye bağlı, cuntacılığa karşı olan askerlerin tutumu da çok önemli.

Gece yarısı dış basın arayıp bu işin arkasında kim olduğunu sorduğunda, “Arkasında halkın olmaması yeterli” dedim. Yine de arka planını ortaya çıkarmak için, Türkiye’deki siyasi manipülasyonların dışına çıkarılması için mecliste bir komisyonun kurulması önemli. Kanun hükmünde kararnamelerle yönetilmek yerine demokratik bi anayasa için mcüadele etmemiz son derece önemli.

Darbeciler başarılı olsaydı, ilk yapacakları işin İmralı’daki Abdullah Öcalan’ı bombalamak olduğunu görüyoruz. Darbe mekaniğini ilk gören insanlardan Öcalan’ın cezalandırılmak istenmesi şaşırtıcı değil. Demek ki barış ve darbe karşıtı mücadele birbirine bağlı. Bir kez daha hepimize geçmiş olsun diyorum. Asıl mücadele bugün başlıyor. Demokrasinin kurumsallaşması için mücadeleye tüm arkadaşlarımızın katılmasını temenni ediyoruz.

"Nefretin ve kibrin dilini bırakmalıyız"

Yazar Kelemet Çiğdem Türk ise toplantıda şunları söyledi:

"Gezi’de hamileydim ve kızım doğmak üzereydi. O yüzden hiç katılamamıştım. Orada bir mücadele verildi ve çok çeşitli insan kitlesi vardı. Aylarca ve yıllaca bunu konuştuk. O zaman da çok ağlamıştım, darbe teşebbüsünü ilk öğrendiğimizde de babam hasta olduğu için telefonun çekmediği bir köydeydim. Darbeyi bir arkadaşımdan öğrendim. Televizyonu açtık, gene gözlerimden iki damla yaş düştü. Türkiye’de artık böyle şeyler olmaz dediğimiz bir zamanda oldu bu.

“Gerici halk” – artık ne yazık ki darbenin önüne geçenler böyle tanımlanıyor. Bu benim içimi acıtıyor. Bir diğer içimi acıtan şey ise hem darbeden yana olup hem demokrasiden bahsedenler. İkisinden birini seçmek zorundasınız.

Kullandığımız dil çok fazlza nefret ve kibir içeriyor, artık bunlardan uzaklaşmamız gerekiyor.

Benim bir sürü hayalim var, hepimizin bir sürü hayali var, bunların hepsini gerçekleştirmek için daha fazla çalışmamız gerekiyor."

Çağrı metni ve imzacılar şöyleydi:

Darbe durduruldu. Şimdi barış istiyoruz

Şimdi çözüm zamanı, şimdi barış zamanı!

15 Temmuz gecesi çok kanlı bir darbe girişimiyle yüz yüze kaldık. Meclis bombalandı, Ankara ve İstanbul üzerinde savaş uçakları terör estirdi, düzinelerce kişi katledildi. Darbeye karşı sokaklara çıkanlar, tanklara meydan okuyanlar, darbe girişimini engelledi.

Çok iyi biliyoruz ki, iki buçuk yıl süren çözüm süreci günlerinde, ordu içinden bir cunta girişimi böylesi bir cürete sahip olamazdı.

Çok iyi biliyoruz ki, darbeciler her daim Kürt meselesinde savaş politikalarının devrede olmasından güç aldılar.

Bir yıldır süren çatışmalar, cuntacıların örgütlenebileceği karanlık zemini de yaratarak ilerledi. Cizre’de evleri bombalananları, Ankara’da meclis binasını bombaladığında, İstanbul’da savaş uçakları terör estirdiğinde daha iyi anladık.

Bu nedenle, biz aşağıda imzası bulunanlar, darbenin kitlelerin girişimiyle durdurulduğu bugünlerde, darbecilerin güçlendiği zemini ortadan tümüyle kaldırmak için yeniden çözüm sürecine, barış sürecine, diyalog sürecine dönülmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Darbeyi durdurduk! Barışı da kazanabiliriz!

Darbeyi durdurduk! Özgürlüklerimizi de genişletebiliriz!

Darbeyi durdurduk! Şimdi sıra ırkçılıkta, militarizmde, darbeci üreten verimli toprağın temizlenmesinde. Siyasal demokrasinin sınırlarının, düşünce, ifade, gösteri ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasında.

Darbelere karşı omuz omuza duranlar, barış, demokrasi ve herkes için adalet taleplerinde de yan yana durmalıdır.

İmzacılar: Ali Baydaş, Atilla Dirim, Berkay Bağcı, Burak Kalpaklıoğlu, Cafer Solgun, Can Irmak Özinanır, Celal İnal, Çağla Oflas, Dilaver Demirağ, Esra Argış, Faruk Sevim, Fatma Bostan Ünsal, Ferda Keskin, Ferhat Kentel, Funda Ata, Füsun Şeker, Giray Köprülü, Gül Dönmez, Hakan Tahmaz, Halil İbrahim Yenigün, Hasan Fehmi Özer, Hasan Uyar, Helin Alp, İbrahim Sediyani, İdil Ügüt, İslam Özkan, İsmail Çapar, Jale Mildanoğlu, Jülide Tunakan, Kelemet Çiğdem Türk, Kemal Başak, Kerem Kabadayı, Korhan Gümüş, Kuban Kural, Levent Şensever, Mehmet Arif Koçer, Meltem Oral, Mine Atafırat, Murat Çelikkan, Murat Erkman, Murat Çağlar Kavaklı, Nazif Kapusuz, Nebiye Arı, Necdet Kılıç, Nil Mutluer, Nuran Yüce, Ozan Ekin Gökşin, Ozan Tekin, Pakrat Estukyan, Perihan Bolat, Reha Ruhavioğlu, Roni Margulies, Sennur Baybuğa, Serhat Özdili, Serkan Akyıldırım, Sıdıka Çetin, Sibel Erduman, Sinan Kurban, Sinan Özbek, Soner Dinçsoy, Süphan Erkan, Şenol Karakaş, Şevki Evrendilek, Tatyos Bebek, Tolga Tüzün, Turgay Oğur, Ufuk Uras, Volkan Akyıldırım, Yasin Altıntaş, Yıldız Önen, Zeynep Tanbay

Bültene kayıt ol