Soykırım 21. ayına girdi. İsrail esas olarak neyi hedefliyor?
İsrail yerleşimci bir sömürgeci. Bu, 77 yıldır devam eden bir saldırı. Filistin önce Siyonist çetelerin saldırısına uğradı, ardından 1948’de, bu çeteler bir araya geldiler ve ortaya bir “devlet” olarak İsrail rejimi çıktı. İşgal düzeni gerçek yüzünü hemen göstermiş ve yüzbinlerce Filistinliyi topraklarından kovmuştu. Filistin halkı bu büyük felakete “Nakba” diyor.
İsrail, sömürülen ve yıkıma sürüklenen bir halkın çöküşü pahasına devam ettirilen bir rejim ve nihayetinde her yerleşimci sömürgeci gibi Siyonistler de öncelikle Filistinlileri topraklarından sürmeyi, başaramadıklarında da katlederek kurtulmayı amaçlıyor.
Siyonizm terörü 7 Ekim’de başka bir boyuta sıçradı. Filistin halkı için 77 yıldır sürmekte olan Nakba 7 Ekim itibariyle apaçık bir soykırıma dönüştü. Geride bıraktığımız 21 ayda geriye Gazze diye bir yer bırakmadılar. Tüm altyapısı yok edildi Gazze’nin. Yarısı çocuk olan yüz binlerce Filistinlinin katledildiği, 2 milyondan fazlasının yerinden edildiği bir soykırım bu.
Gazze’ye aylardır insani yardım da giremiyor. Hayatta kalabilenler açlıktan ya da tıbbi desteğe, ilaca ulaşamadıkları için ölüme itiliyor. Mayıs ayından bu yana, bir parça ekmek için yardım noktalarına ulaşmaya çalışan 800’den fazla Filistinliyi öldürdü İsrail ve şimdi de toplama kampları kurma planlarına girişti.
Siyonist saldırılar Gazze’yle sınırlı da kalmadı. İsrail, Gazze’nin ardından Batı Şeria’daki mülteci kamplarına sığınan Filistinlileri hedef aldı ve sonra bölge ülkelerine de saldırmaya başladı. Filistin’de işlediği savaş suçlarını Ortadoğu’nun her yerine yaymaya çalışıyor. Lübnan, Yemen ve İran’dan sonra geçtiğimiz günlerde Suriye’ye yönelik saldırılarını da tırmandırdı.
Çok açık ki sırtını dayadığı ABD ve Avrupa emperyalistlerinin, kendisiyle işbirliği içinde olan 1000’den fazla şirketin desteğiyle Filistin topraklarındaki işgalini genişletmeye çalışıyor.
Peki bu hedeflerine ulaşabilir mi?
BM İşgal Altındaki Filistin Toprakları Özel Raportörü Francesca Albanese’in geçtiğimiz günlerde BM İnsan Hakları Konseyi’ne sunduğu rapor, işgal ve soykırım ekonomisini gözler önüne serdi. Raporda Siyonizm’e destek veren 1000’den fazla şirketten bahsediliyor ve bu şirketler için “kârları, işgal ekonomisinin soykırım ekonomisine dönüşmesiyle birlikte katlanarak arttı” deniyor. Küresel kapitalizmin en vahşi, en yıkıcı aşamasıdır bu işte. Batı emperyalistlerinin bu Siyonist terör rejimini neden desteklediğinin yanıtı da burada.
Fakat Siyonist İsrail, bunlara rağmen kaybetmiştir. Emperyalistler ve büyük sermaye soykırımdan güç ve kâr elde etme peşine düşerken tüm dünya Filistin oldu. Filistin halkının direniş iradesi nasıl kırılamadıysa, o muazzam direniş ruhuyla günden güne büyüyen küresel intifadaya da kimse geri adım attıramadı. Milyonlar, soykırıma destek veren her bir emperyalist ülkenin başkentleri de dahil olmak üzere her yerde meydanları ele geçiriyor, sokakları işgal ediyor.
Milyonların mücadelesini engellemeye kimsenin gücü yetmez. Bilakis o milyonlar siyasi iktidarlar üzerinde muazzam bir basınç oluşturdu. Filistin’i resmen tanıyan ülkelerin sayısı arttı, siyasi arenada İsrail’e yönelik bir meşruiyet krizi yaşanmaya başladı. 12 ülkeden oluşan ama Eylül 2025’e kadar kendisine başka ülkeleri de katarak büyüyecek gibi görünen Lahey Grubu, İsrail’e ve işlediği tüm suçlara yönelik soruşturma başlatma kararı aldı, bunun için evrensel yargı yetkisini kullanacağını duyurdu.
İsrail ve işbirlikçileri yargılanmaktan kaçamayacaklar. Siyonizm yenilecek ve tüm suçlularından hesap soracağız.
İsrail’e karşı yürütülen küresel mücadelenin perspektifi nasıl olmalı?
Küresel intifada bu soykırım faili terör rejiminin gayrimeşru olduğunun altını çiziyor. İsrail, Filistin topraklarına çökmüş, soykırım suçlusu bir rejimdir. Saldırgan, terör saçan gayrimeşru bir rejim tanınmaz, tüm ilişkiler kesilir. Her düzeyde ambargo uygulanır.
Francesca Albanese’in raporunun da gösterdiği gibi, yerleşimci sömürgecilik, kapitalizmin kâr odaklı itici gücüyle ilerliyor. Soykırım sürdükçe daha fazla para ve güç kazanacaklar. Onların tek hesabı bu. Dolayısıyla, silahlarını test etmek için Filistin’i kullanan, sonra da onları ‘savaşta test edilmiş’ olarak pazarlayan şirketlere ve emperyalist devletlere karşı da veriyoruz bu mücadeleyi.
Küresel mücadele, İsrail’in soykırımcı damgasını yemekten kurtulamamasını sağladığı gibi ‘tam ambargo’ talebini de yükseltti. Şimdi Lahey Grubu ülkeleri ile taleplerimiz diplomatik düzeye de taşındı. Yine de ‘İsrail’e Tam Ambargo’ talebini hayata geçirecek olan asıl gücün sokaklardaki milyonların mücadelesi olduğunu unutmamak gerek. Bu, dünyanın her yerinde, hepimizin kendi siyasi iktidarlarına uygulayacağı basınç sayesinde başarılacak. İsrail yalnızlaştırıldığında ne soykırıma ne de işgaline devam edebilir. Her türden ilişkinin kesilmesi işte bu yüzden hayati bir rol oynuyor.
Filistin’e Özgürlük Platformu’ndasınız. Platform neyi amaçlıyor ve neler yapıyor?
Filistin’e Özgürlük Platformu kurulduğu günden bu yana İsrail’in bir soykırım biçimini alan işgaline karşı mücadeleyi büyütmek için çalıştı.
İlk eylemimizi İstanbul’da, Aralık 2023’te yapmıştık. Bundan üç ay sonra İsrail’i soykırım suçlarından yargıladığımız bir Vicdan Mahkemesi kurduk. O günden bu yana İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere üç şehirde 80’den fazla eylem, etkinlik ve toplantı gerçekleştirdik, başka platformlarla ortak eylemler yaptık.
En başından beri, İsrail ve suç ortağı emperyalistlerin Gazze’de çalışan katliam şebekesini durdurmak için atılacak en önemli adımın küresel mücadeleyi büyütmek olduğunu vurguluyoruz. Taleplerimizse çok net. Türkiye’nin soykırıma petrol akıtmaya son vermesini, limanlarını ve karasularını İsrail’e mühimmat taşıyan gemilere kapatmasını ve tam ambargo uygulamasını istiyoruz. Lahey Grubu’nun kurulmasıyla birlikte bu taleplerimizi bir imza kampanyasına çevirdik. Oradaki metnimizde de diyoruz ki “Türkiye, Lahey Grubu’na katılmalı ve İsrail’e tam kapsamlı bir ambargo uygulamaya başlamalıdır.”
‘İsrail’e Tam Ambargo!’ kampanyasına destek vermek için:
Tuna Emren