Madleen gemisine İsrail saldırısı ve küresel direniş

Bir hafta önce Gazze ablukasını kırmak amacıyla Uluslararası Özgürlük Filosu tarafından Sicilya’dan aralarında Greta Thunberg ve Fransa’nın Avrupa Parlamentosu (AP) üyesi Filistinli Rima Hassan’ın da olduğu 12 aktivist, Gazze karasularına yaklaştıkları sırada İsrail güçlerinin yaptığı baskınla durduruldu.

Aktivistlerin bulunduğu Madleen gemisinin internet bağlantısı engellendikten kısa süre sonra aktivistlere önce drone’larla beyaz bir kimyasal atıldı sonra da askerler bota çıkarak bütün aktivistleri gözaltına aldı.

İsrail, yardım gemisinin şovdan ibaret olduğunu söyleyerek “selfie gemisi” diye alaya alıyor. Ancak bütün dünya Özgürlük Filosu’nun 2010 yılında aynı şekilde yola çıkardığı Mavi Marmara gemisine İsrail’in nasıl baskın yapıp 10 kişiyi öldürdüğünü hatırlıyor.

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz’ın ofisi, baskın sonrasında bir kez daha Greta’yı antisemit ilan etti ve “Antisemit Greta ve Hamas destekçisi arkadaşlarının, destekledikleri ve adına hareket ettikleri terör örgütü Hamas’ın tam olarak kim olduğunu, kadınlara, yaşlılara ve çocuklara karşı ne tür iğrenç eylemler gerçekleştirdiklerini ve İsrail’in savunması için kime karşı savaştığını görmeleri yerinde olacaktır” açıklaması yaptı. Aktivistlere 43 dakikalık Hamas saldırısı videoları izleteceklerini açıkladı.

İsrail, uluslararası hukuka aykırı şekilde açık denizlerde baskın düzenlediği aktivistleri hızla sınır dışı etmek için Ben Gurion Havalimanı’na gönderdi. Ancak sınır dışı işlemi için içeriğini henüz bilmediğimiz bir belgeye imza atmaya zorladı.

Bu yazı kaleme alındığı sırada aktivistlerin dördü belgeyi imzalamış, sekizi ise imzalamayı reddetmişti. Greta Thunberg ve diğer üç aktivist uçakla sınırdışı edilirken belgeyi imzalamayı reddedenlerin mahkemeye çıkarılması ve mahkeme kararıyla sınır dışı edilmesi bekleniyordu.

İsrail uluslararası alanda zorda

İsrail bu baskını son derece zor bir aya girdiği sırada yapmış oldu. Bayram boyunca günde neredeyse ortalama 100 Filistinliyi daha öldürdü, iki haftayı bulan askerileştirilmiş yeni yardım programı sırasında yardım paketi almaya çalışan 125’ten fazla insanı öldürdü.

İsrail son aylarda en yakın müttefikleri tarafından dahi eleştiriliyor. Fransa, iki devletli çözüme destek vermek için Filistin’i tanıyacağını ilan etti ve Suudi Arabistan ile birlikte 17-20 Haziran’da çok sayıda devletin Filistin devletini tanımasının amaçlandığı bir konferans düzenliyor. Bu konferansta Fransa ve Britanya’nın Filistin’i tanıması beklenirken müdahil olan ABD yüzünden bu hedeften geri adım atıldı. Konferans yine yapılacak ama Filistin’in tanınması yerine tanınma konusunda “somut adımlar atılması” kararı alınacak.

ABD bu sırada Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) dört yargıcına daha yaptırım kararı aldı. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, bu kararına gerekçe olarak, yargıçların “ABD’nin müttefiki İsrail’e karşı taraflı ve hukuka aykırı karar süreçlerine dahil olma[larını]” göstermişti.

UCM ise ABD’nin aldığı karara karşı yargıçlarını savunan bir açıklama yaptı:

“Bu tedbirler, dünyanın dört bir yanından 125 taraf devletin yetkilendirmesiyle faaliyet gösteren uluslararası yargı kurumunun bağımsızlığını zayıflatmaya yönelik açık bir girişimdir.”

Uluslararası konvoylar yolda

İsrail’in Gazze’de sürdürmekte olduğu soykırıma karşı Filistin halkıyla uluslararası dayanışma giderek büyüyor. Haziran başından beri sadece Madleen gemisi değil birçok girişim yola çıkmış durumda.

9 Haziran’da Tunus’tan Mağrip Direnç Konvoyu yola çıktı. Konvoya 7 binden fazla katılım başvurusu oldu. Tunus’tan yola çıkan konvoyda Fas ve Cezayir’den katılan araçlar var. Sahil boyunca Libya ve Mısır’a gidecek araç konvoyuna bu ülkelerden de yüzlerce aracın katılması bekleniyor.

Refah’a doğru yola çıkan konvoyda sendikacılar, gazeteciler, siyasetçiler, insan hakları savunucuları, avukatlar, doktorlar ve gençlik örgütleri üyeleri bulunuyor.

12 Haziran’da da ablukayı kırmaya yönelik bir başka kitlesel eylem başlıyor olacak. Sosyalist İşçi gazetesinin basıldığı güne denk gelen hareketin çağrıcısı Gazze’ye Küresel Yürüyüş Platformu.

Yürüyüşün örgütçüleri arasında Adalet İçin Sağlık Çalışanları İttifakı; Filistin’den Masafer Yatta Dayanışma İttifakı; Filistin Gençlik Hareketi; ABD’den Barış İçin Codepink Kadınları; İngiltere’den İşçiler İçin Yahudi Sesi; Tunus’tan, Hindistan’dan, İrlanda’dan ve daha birçok ülkeden Filistin dayanışma platformları yer alıyor.

50’den fazla ülkeden 10 bin civarı aktivistin katılması beklenen yürüyüş üç gün sürecek ve 15 Haziran’da Refah sınırından Gazze’ye girmeye çalışacak.

Mayıs ayında başlayan bir başka konvoy girişimi ise büyümeye devam ediyor. İnsani Diplomatik Konvoy adı verilen girişim çok sayıda ülkeden 1007 grubun açıklamasıyla kendisini duyurdu. İçerisinde Türkiye’den Mazlumder, Çağdaş Hukukçular Derneği ve Filistin’e Özgürlük Platformu’nun da olduğu gruplar, Gazze’deki açlığa ve ablukaya karşı devletlerin üst düzey diplomatlarından oluşan yardım konvoylarının Gazze’ye gönderilmesi çağrısı yapıyor.

BM Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese de Madleen gemisine yapılan baskının ardından yeni bir konvoy çağrısı yaptı. Albanese, ablukayı kırmak için “Her Akdeniz limanı Gazze’ye yardım, dayanışma ve insanlık taşıyan tekneler göndermeli. Beraber yelken açacaklar, birlikte durdurulamaz olacaklar” dedi.

Tek yol küresel intifada

Son haftalarda dünyanın dört bir yanından Filistin eylemcilerinin Gazze’deki soykırımı ve ablukayı durdurmak için mobilize olması çok önemli bir gelişme.

Benzer bir mobilizasyon 2011 yılında başlayan Ortadoğu Devrimleri sırasında yaşanmıştı. Mısır’da diktatörlüğe karşı ayaklanan halk Refah sınırına doğru yürümüştü. Suriye’de ayaklanan halk da güney kentlerinden İsrail sınırına doğru yürümüş ancak her iki ülkedeki diktatörlükler de yürüyüşleri engellemişti. İsrail o dönem yaşanan bu “sınır intifadası” için “tsunami” tanımı yapıyordu. Halklar, Filistin’le dayanışmayı kendi ellerine almış, böylece hem kendi baskıcı rejimlerine hem de İsrail’e karşı harekete geçmişti.

Son haftalarda yaşanan hareketler de benzer bir potansiyel taşıyor. Araç ve yürüyüş konvoylarının yola çıktığı Mısır yönetimi kendisi için çok riskli bir durumla karşı karşıya. Gazze’de yaşanan katliamın bölgede yarattığı öfke, işgalin ilk aylarında Mısır’da El Sisi liderliğinde gerçekleşen kanlı karşı devrimden bu yana en büyük eylemlerin yaşanmasına neden olmuştu.

Sisi diktatörlüğü, ABD Başkanı Trump’ın 2 milyondan fazla Gazzeli’yi Mısır’a sürmek istediğini açıklamasından beri Gazze konusunda harekete geçmiş durumda. Mısır, ABD’nin bu talebini reddediyor çünkü kendi ülkesinde büyük bir ayaklanmadan çekiniyor.

Kendi halkından gelen baskıdan dolayı Mısır’dan geçecek konvoylara izin vermek durumunda ancak konvoylar yola çıktığında Mısır’da diktatörlüğe karşı sokağa çıkamayan kitlelerin Filistin’e destek için sokaklara çıkıp radikalleşme ihtimali de var. Mısır egemen sınıfını bu ihtimal ürkütüyor.

Öte yandan bu hareketin bölgeye yayılma potansiyeli de var. Hem çok sayıda ülkeden binlerce aktivist konvoylara katılmak için kendi ülkelerinin içerisinde de bir hareket yaratıyorlar hem de İsrail’e sınırı olan Lübnan, Ürdün, Suriye gibi ülkelerde de benzer konvoyların yola çıkması ihtimali oluşuyor.

Ayrıca Francesca Albanese’nin tüm Akdeniz limanlarından gemilerin yola çıkması çağrısı da aktivistler arasında heyecan yaratmış durumda. Gerçekten de Akdeniz’deki her limandan yüzlerce balıkçı teknesi, sendikaların kontrolünde feribot ve vapurlar, bireysel tekneler yani yüzlerce, binlerce tekne ve gemi yola çıkıp Gazze’ye yelken açacak olursa İsrail’in ne donanmasının ne de kara birliklerinin böyle bir deniz intifadasını durdurması mümkün görünmüyor. Ancak böyle bir organizasyon için ciddi bir uluslararası koordinasyona ve güçlü bir ortak çağrıya ihtiyaç var.

Filistin eylemleri sürüyor

Madleen gemisine yönelik saldırıdan hemen önceki hafta sonu yine çeşitli ülkelerde Filistin eylemleri yaşandı. İtalya’da birçok siyasi parti ve binlerce kişi “Filistin’e Özgürlük” sloganıyla Roma’da buluştu.

İspanya’da sol partilerin çağrısıyla Avrupa Birliği’nin ve NATO’nun istediği savunma harcamalarının artırılması ve silahlanma talebinin protesto edildiği gösterilerde Filistin bayrakları taşındı.

İsveç’te ise başkent Stockholm’de 20 bin kişi “Gazze’de soykırım var” sloganlarıyla İsrail’i protesto etti.

Hafta sonu İsrail’de de esir aileleri ve savaş karşıtları sokaklardaydı. Tel Aviv’de ailelerin ‘Rehine Meydanı’ adını verdiği Habima Meydanı’nda toplanan göstericiler Gazze savaşına karşı çıktı.

Rehine yakını Shai Moses, Netanyahu’nun rehinelerin geri getirilmesinden çok siyasi çıkarlarını önceliklendirdiğini belirterek, “Rehineleri ancak anlaşmalar geri getirir, savaş ise onları öldürür,” diye konuştu.

Bir başka eylemde ise savaşa karşı çıkan protestocular, Gazze’de İsrail hava saldırılarında hayatını kaybeden Filistinli çocukların fotoğraflarını taşıdı. Etnik temizlik ve savaş suçlarına karşı sloganlar taşıyan pankartlarla Tel Aviv’deki ana protesto alanına girmek isteyen savaş karşıtlarına polis izin vermedi ve şiddet kullanarak müdahale etti.

Madleen gemisine 9 Haziran sabahı düzenlenen baskının ardından da birçok ülkede büyük protestolar gerçekleşti.

Paris’te, İstanbul’da, Londra’da ve daha birçok yerde on binlerce kişi aktivistleri savunmak için sokaklardaydı.

Greta için Filistin mücadelesi iklim mücadelesinden ayrılamaz

Greta Thunberg, uzun zamandır Batı medyasının gündeminden düşmüş durumda. 2019 yılında başlattığı iklim grevleriyle basında büyük ilgi olmuştu. Ukrayna işgali başladığında yaptığı savaş karşıtı eylemler alkış almıştı ancak İsrail’e karşı Filistin’in özgürlüğünü savunmaya başladığından beri Greta’ya fiili bir medya ambargosu konmuş durumda.

Greta, Mayıs ayı başında Malta’dan yola çıkması beklenen Vicdan gemisiyle Gazze’ye doğru çok daha kalabalık bir grupla birlikte yola çıkacaktı ancak gemi Malta sularında İsrail drone’ları tarafından vurulmuştu. Buna rağmen Greta ve

11 aktivist başka ve daha küçük bir yelkenliyle yola çıkarak kararlılıklarını gösterdi.

Greta Thunberg, yolculuğunun ilk günlerinde Democracy Now’a bağlanarak “Varlığım bu teknede bir fark yaratabiliyorsa, dünyaya Filistin’in unutulmadığını gösterebiliyorsa ve insani yardımı ulaştırma girişimine katkı sunabiliyorsa, bu riski almaya hazırım” dedi.

Juan González’in “iklim değişikliği meselesiyle Filistin özgürlüğü arasındaki bağlantıyı nasıl kuruyorsun?” sorusuna da çarpıcı bir yanıt verdi Greta:

“Benim için bu ikisi birbirinden ayrılmaz. İklim adaleti olmadan toplumsal adalet olmaz. Ağaçları korumak için değil, insanları ve gezegeni önemsediğim için iklim aktivistiyim. Soykırım, savaşlar sırasında kullanılan çevre yıkımı yöntemleri, bunların hepsi birbirine bağlı. Acının kaynağı ister karbondioksit olsun, ister bombalar ya da devlet baskısı.

Biz bu acıya karşı durmak zorundayız. Eğer çevreyi önemsediğimizi iddia ediyor ve bu acıları görmezden geliyorsak, bu adalet anlayışı son derece dışlayıcı ve ırkçıdır.”

Greta sonraki günlerde yaptığı bir başka konuşmada da İsrail askerlerinin baskın yapma ihtimaline karşılık olarak kararlılığını “Gazze’ye 100 kilogram un ulaştırmak için canımı vermeye hazırım. Ne olursa olsun Gazze’ye un girmeli” sözleriyle açıklamıştı.

Özdeş Özbay

son yazıları

Uluslararası Gazze dayanışması gemiyle ve yürüyerek devam ediyor
Felaket kapitalizminin yarattığı en acil tehdit: İklim krizi
(Dosya) Trump krizleri derinleştiriyor- Direniş büyüyor

ilginizi çekebilir

turkiyeyi-anlamak-icin-ogretici-bir-olay-izmir-grevi
Marksizm 101 - Sosyalistler ve sendikal hareket
izmir-de-grev-krizi-cemil-tugay-yeni-onerisini-acikladi-disk-genel-is-i-masaya-davet-etti (1)
Grev bir turnusol kağıdıdır
Vegas-cybertruck-DB-250102_1735813211197_hpMain_16x9
Beyaz Saray’ın düşman kardeşleri