Türkiye siyasetinin ana gündemi Ekrem İmamoğlu operasyonu ve ülkeyi saran protesto dalgası. İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin ateşlediği gösteriler, toplumun her kesimini sarsan etki yarattı.
Bütün dikkatler CHP’nin öncülüğünde gelişen sokak direnişinin ve birleşik muhalefet hareketinin nasıl bir rota izleyeceğine odaklanmış durumda.
Mart aynın başında ise, Türkiye’nin ve neredeyse bütün dünyanın en önemli gündemi, yarım yüz yıla yakın bir süredir silahlı mücadele veren PKK’nin silahları bırakma, kendini feshetme kongresinin toplanmasıydı.
Kandil’in 1 Mart 2025 tarihinden itibaren ateşkes ilan etmesi sonrası, PKK kongresinin toplanmasını ve silahsızlanma kararı alınmasını kolaylaştıracak gerekli düzenlemelerin yapılması beklentisine yol açtı.
Tam da bu aşamada PKK’nin silah bırakma sürecini de sabote edecek tarzda 19 Mart İBB ve Ekrem İmamoğlu operasyonu yapıldı.
Operasyon ve sonraki tutuklamalar, gözaltılar göstericilere karşı kullanılan güvenlik güçleri şiddetinin boyutları siyasal gündeme ve toplumsal atmosfere radikal bir biçimde daha da negatif etki yaptı. Kimse sözünü etmez oldu.
Zaten büyük bedellere, derin yasal, sosyal, kültürel toplumsal yaralara yol açan Kürt savaşının/ çatışmasının silahlı boyutunun bir daha gündeme gelmemek üzere ortadan kalkma ihtimali, toplumdaki iktidara karşı güvensizlik ve soruna kendi siyasal ajandasıyla yaklaşması nedeniyle hak ettiği ölçüde heyecan, umut yaratmıyor ve destek görmüyordu.
Tabi ki bu durumda iktidarın gelişmelere hak, hukuk, adalet, eşitlik ve demokratik değerlerden uzak yaklaşımı, tutarsızlıkları ve her şeye pragmatik yaklaşmasının da önemli etkisi var.
PKK kongresinin toplanması ve silahsızlanma kararının alınmasını kolaylaştıracak gerekli düzenlemeler yapılması beklenirken, İmamoğlu operasyonu kapsamının 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde DEM Parti ile CHP’nin seçim işbirliğinin olması kafaları tümden karıştırdı. İktidar ne yapmak istiyor sorularına yol açtı. Ortada ciddi boyutlarda tutarsızlık ve çelişki bir durum vardı.
Dağdakinin silah bırakması beklenirken, ana muhalefet partisini ve muhataplarının ovada siyaset yapmalarını “terör” örgütüyle işbirliği suçlamasıyla tutuklamak; PKK’nin silahları bırakma, kendini feshetme kongresinin toplanmasına çelme takmaktan veya istememekten başka bir anlama gelmez, sonuç doğurmaz.
Bu durum, 2013-2015 Çözüm Sürecinde sürecin ruhuyla çatışan karakol yapımları, az sayıda da olsa infazlar, İç Güvenlik Yasası çıkarılması gibi politikaları hatırlatmaktadır.
Kürt sorununu çözmekten bahsedip, muhalefetin, sokağın, itiraz edenlerin sesini kesmek, baskı altına almak kendini aldatmak veya toplumu aldatmaktır, başka bir şey olamaz.
2014 Aralık ayında yasallaşan İç Güvenlik Yasası’nın Mecliste görüşülmesi sırasında CHP ve HDP’li milletvekilleri günlerce oturma eylemleri yaparak engelleme çabaları, krizdeki sürecin derinleşmesine ve güvensizliğin derinleşmesine yol açtığına benzer bir süreç yaşanıyor.
İktidarın özgürlükleri kısıtlama çabalarına karşı Kandil ve HDP anlaşılır bir nedenle, PKK kongresi toplanmadan önce iktidar demokratikleşme iradesini göstermeli, silah bırakmanın yasal, hukuksal zemini ve güvencesinin sağlanması talepleri bir tür ön koşul olarak ileri sürülmekteydi.
Hakan Tahmaz