Seçim sonuçlarına sağa kayış damgasını vurdu. Erdoğan'ın başkanlığında AKP-MHP koalisyonunun yönetiminde geçecek bu yeni dönemde sosyalistler nasıl bir yol izlemeli?
Bir muhafazakar sermaye partisi AKP ile iki ırkçı parti MHP ve İP arasındaki oy kaymalarıyla belirlenen sonuçlar, iki sağ ittifak arasındaki yarışın en sağı güçlendirdiği gerçeğini ortaya koydu.
İşçiler de bu toplumun bir parçasıdır. İşçi sınıfının yoğunlaştığı bölgelere ve şehirlere baktığımızda, emekçilerin sandıktan çıkan kutuplaşma etrafında bölündüğü ve büyük kısmının AKP-MHP koalisyonuna destek verdiği görülüyor.
Mücadelenin düşük seyri
2015 yazında metal işçilerinin başlattığı grev dalgasında, mücadeleye atılan işçilerin çoğunun siyasi tercihlerinin AKP ve MHP olduğu görülmüştü. Mücadelenin yayılması ile ilk defa AKP büyükşehirlerde oy kaybettiği bu mücadele dalgasının üzerine gelen 7 Haziran genel seçimlerinde ortaya çıkmıştı.
Fakat işçi sınıfının örgütlü azınlığından olan metal, şişe cam ve maden işçilerinin kazanımla sonuçlanan ücret ve özelleştirme karşıtı mücadeleleri dışarıda bırakıldığında, 15 Temmuz darbe girişimi ve ardından OHAL'le geçen iki yılda, önceki dönemlerde olduğu gibi işçi sınıfı mücadelesi en düşük düzeylerde seyretti.
İrili ufaklı direniş ve grevler tek başlarına kalıp genel mücadelelere dönüşmezken, devletin kamudaki kitlesel işten çıkarmaları da burada çalışan örgütlü işçilerin mücadelesinin önünü baştan kesti.
İşçilerin örgütlü mücadele aracı olan sendikalar arasındaki bölünmüşlük ve rekabet bu dönemde had safhaya çıkarken, sendikacıların büyük bölümü AKP-MHP ittifakını destekleyerek işçilere hep masayı gösterdi.
Suriye savaşının Türkiye'deki yıkıcı etkileri, hakim sınıflar arasındaki kapışmanın başarısız bir darbe girişimiyle doruğa çıkması, emekçi sınıfların darbecilere karşı tepkisi, OHAL ile bu tepkinin devlete desteğe çevrilmesi, tutuklamalar, baskılar, grev yasakları, bunun üzerine gelen istikrarsızlıkla kapısı aralanan ekonomik kriz olasılıklarıyla devam eden mücadelesizlik ve bölünmüşlükle geçen yılların ardından karşımıza bu sağ tablo çıktı.
İşçi sınıfı ancak mücadele içinde bir sınıftır. Mücadele etmedikleri zaman işçiler bu toplumun, hakim sınıfının fikirlerinin hegemonyası altında yaşayan tek tek bireylerdir.
Onlara yardımcı olacak, birleşmelerini, haklarını aramalarını, mücadeleye atılmalarını sağlayacak sendikaları ve sol partileri olmadıkça, yaşanan sıkıntılara ve sorunlara rağmen kitlelerin hoşnutsuzlukları bir mücadeleye dönüşmez.
Mücadele etmeyen, sadece küçük bir azınlığı sendikalarda örgütlü olan, hakim sınıfların kutuplaştırma siyasetleri işçi kitlelerinin bölünmüşlüğü ve sağın hakimiyeti ile sonuçlandı.
Sol adına önümüze konulan seçeneklerin emekçi sınıfların büyük çoğunluğuna seslenmekten uzak oluşu, sağın işini kolaylaştırdı.
Sol kemalizm
24 Haziran seçimlerinde yarışan iki ittifak da esas olarak sağcıydı. Sol adına öne çıkan, aslında merkez politikaları tercih etmiş ve içinde ırkçıların da bulunduğu bir sağ partiyi meclise taşımış olan CHP ile Muharrem İnce oldu.
Adalet, demokrasi ve seçim kampanyasında özgürlük talepleriyle karşımıza çıkan sol bir alternatif değil sol soslu kemalizmdi.
Adalet yürüyüşünden İnce'nin kampanyasına uzanan yolda, solda yarattıkları illüzyona rağmen, bugün birbirlerine girmiş olan Kılıçdaroğlu ve İnce, sınıfsal bir siyaset izlemekten hep kaçındı.
Oy için Suriyeli göçmenlere karşı ırkçılık yapmaktan çekinmediler ve bu durum soldan destekçileri tarafından bir kez bile eleştirilmedi.
İşçi sınıfının acil çözüm bekleyen sorunlarına değinmeyen sol kemalizm, başta beğeni toplayan kapsayıcı tavrını seçim zamanı yaklaştıkça bıraktı ve bildiğimiz kemalist CHP söylemine dönüştü.
Adalet ve demokrasi taleplerine sahip çıkarak sol gözüken kemalizm, laik-dindar suni bölünmesi ve mezhepçilikle belirlenen kutuplaşmanın bir tarafı olarak görüldü. İnce'nin seçim için giydiği gömleğin altındaki değişmeyen ‘altı ok'a tepki, 24 Haziran'da kendisini gösterdi.
Oy için pragmatik tutumlarla HDP'ye yanaşan, Akşener'in İP'ini meclise taşıyan, anti-semitik Saadet'e milletvekilliği veren CHP'nin seküler yüzde 30'un dışında kalan kesimlere ulaşamayacağı bir kez daha ortaya çıktı.
Büyük yığınlar vitrinde yapılan değişikliğe aldırmamış, eski düzen ve devletle özdeş olan CHP ile İnce'ye yüzlerini döndürmemiştir. Meydanlarda atılan "yargılanacaksınız" nutukları emekçi sınıfları AKP ve MHP'ye sarılmaya itmiştir.
Kimlik kavgasının tarafı olan bir zamanın efendilerinden sol çıkmayacağı gibi, sol kemalizm bölünmüş işçi sınıfı için alternatif olamaz.
HDP
Düzen içi bir akım olan sol kemalizm çıkarıldığında, seçimlerde kalan tek sol seçenek HDP'dir.
Liderleri, milletvekilleri, parti yönetici ve üyeleri kitlesel olarak tutuklanan, ağır bir izolasyon ve baskı ile karşılaşan HDP'nin barajı geçen oyları elbette bir başarı. Bu başarıyı sağlayanlar esas olarak ulusal kurtuluş hareketini destekleyen Kürtlerdir. Batıdan gelen oyların arasındaki Türk muhaliflerin oyları barajı geçmelerine yardımcı olsa da bunlar esas olarak AKP'nin meclis çoğunluğunu engellemek isteyenlerin verdikleri oylar. Bu oylar, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Demirtaş'a değil İnce'ye yöneldi. HDP'ye oy veren Batıdaki unsurların ortak noktası, HDP etrafında bir sol muhalefet inşa etmekten çok AKP'nin önünü kesmektir. AKP-MHP koalisyonunun kazandığı koşullarda, bu geçici anlaşma zemini de yok oldu.
2014'ten bu yana gerçekleşen seçimlerde HDP, devasa Kürt siyasi hareketiyle, küçük ve etkisiz sol grupların seçim ittifakı olarak, muhalefetin vazgeçilmez parçası olduğunu kanıtlasa da AKP'ye oy veren işçiler için bir sol alternatif olamamıştır.
HDP, esas olarak ulusal demokratik mücadeleyi destekleyen Kürtlerin partisidir. Ulusal demokratik hareketler ezilenlerin taleplerini savunsa da işçi sınıfının sosyalist alternatifine dönüşemez. Ezen ulusun işçilerine hakim olan şovenist önyargı ve milliyetçiliği kırabilecek güç, Türkiye'nin batısındaki emekçi kitleler içinde örgütlenen ve mücadele eden bir sol odak olabilir ancak. HDP, nesnel yapısı, kurduğu ittifaklar ve siyasi tercihleriyle bu yoldan uzaktır.
Devrimci parti
Sosyalizm işçi sınıfının kendi kurtuluşu için kolektif eylemi olacaksa, sosyalistlerin sesleneceği ve örgütleneceği yer bugün sağın hegemonyası altındaki emekçi kitlelerdir. Yüzde 50 üzerinde şekillenen ve Erdoğan'ı destekleyen emekçilere seslenmeyen seçeneklerin getireceği tek şey, hızlı ve tepeden bir değişim illüzyonunun yarattığı moral bozukluğu.
24 Haziran'dan sosyalistlerin çıkarması gereken ilk ders, sosyalistler Türkiye işçi sınıfı içinde bir akım olmadan, koşullar istediği kadar elverişli olsun, bu düzeni değiştiremeyeceğimizdir.
Kutuplaşmanın bir tarafı olarak sandıktan çıkan sol seçenekler etrafında, kadın ve erkek işçilerin mücadeleye atılmalarına yardımcısı olacak bağımsız sosyalist bir odak inşa edilemez.
Başını işçi sınıfının çektiği büyük mücadeleler yaşanmadıkça sandıktan değişim çıkmaz.
Milliyetçilik ve şovenizmin etkisi altındaki bölünmüş işçi sınıfını kazanmanın, bağımsız sosyalist örgütlenmesini inşa etmenin, kimlik bölünmelerini özgürlükçü yerden aşan antikapitalist ve enternasyonalist alternatifi yaratmanın yollarını bulmalıyız.
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)