AKP’nin 360 sayfadan oluşan “Yaparsa yine AK Parti Yapar” sloganı ile açıklanan 2018 seçim beyannamesinde Çevre, Şehircilik ve Yerel Yönetimler başlığı altında çevre politikaları da var. Bu bölüm “Neler yaptık?”, “Neler yapacağız” alt başlıklarından oluşuyor. Bir sürü rakama ve laf kalabalığına yer verilen çevre başlığının özü ise kapitalist rekabet ortamında “Güçlü Türkiye”yi yaratmak için doğal varlıkları sermayenin, kalkınmanın, büyümenin birer girdisi haline getirmek; devlet imkan ve garantileri altında daha fazla çevresel yıkıma yol açmaktan başka bir anlama gelmiyor. Seçim beyannamesinin çevre başlığının her bir satırı bu amacı ifade eden cümlelerle dolu.
Neler yapmadılar ki!
Neler Yaptık bölümü “Koruma ve kullanma dengesini gözeten bir anlayışla politika ürettik ve doğal kaynaklarımızı sürdürülebilir bir anlayışıyla yönettik” ifadesi ile başlıyor. Burada AKP hükümetlerinin iktidarları boyunca bunun tam aksini yaptığını korumanın esamesinin okunmadığı her daim kullanımın ön planda tutulduğunu onlarca örnekle anlatmak mümkün. Ama en can acıtıcı örneklerden biri olan; kullanım ömrü 40-50 yıl ile sınırlı bir enerji projesi için 12 bin yıllık tarihi-kültürel mirası sulara gömecek, Dicle Havzası’nın ekosistemini yerle bir edecek Ilısu Barajı’nı hatırlamak yeterli. AKP İktidara geldiğinden beri çevre politikalarında ve uygulamalarında yeni bir dönem başlattı. Seçim beyannamesinde de yer alan bu yeni dönemin en önemli enstrümanı da Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreçlerinde yapılan değişiklikler, kendilerinin ifadeleriyle ÇED’in “ basitleştirilmesiydi.” Övündükleri bu uygulama ise tamamen doğal varlılardan azami faydalanmaya ve yatırımların önünü açmaya yönelikti. Ilısu Barajı, Akkuyu Nükleer santrali, Cerattepe gibi projeler ve bunlar gibi onlarca enerji projesi, maden, ulaşım projeleri basitleştirdik diye övündükleri içi tamamen boşaltılan ÇED süreçleri dahilinde yapılabildi.
Seçim beyannamesinin “Neler Yapacağız” bölümünde ise “ÇED süreçlerinin daha etkin uygulanmasını sağlayacağız. Yatırım süreçlerinde izin ve lisans uygulamalarını hızlandıracağız.” ifadesi ile önümüzdeki dönemde bu süreci yine sermayeden yana işleteceklerini taahhüt ediyorlar. Bu bağlamda diğer başlıklar altında ifade edilen; ağaç sayısının artırılması, Su Havzalarında bütünlükçü yaklaşım, biyolojik zenginliğin, yaban hayatının korunması gibi hedefler ise “koruma-kullanma” ilkesinde kullanma, ÇED süreçlerinin basitleştirilmesi ile yatırımların hızlandırılması ana hedefleri altında hiçbir anlam ifade etmemekte.
Bir de büyük bir yalan var
Çevre bölümünden dile getirilen bir diğer önemli nokta ise İklim değişikliği konusunda. AKP “Küresel iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında en önemli uluslararası anlaşmalara imza attık. 2016 yılında ise Paris Anlaşmasına imza attık” açıklaması yaparak koca bir yalanı da belgelemiş oldu. Türkiye Paris anlaşmasını imzalamadı. Türkiye'nin İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Mehmet Emin Binpınar, "Meclisten geçirmediğimiz ve onaylamayı bu şartlarda düşünmediğimiz bir anlaşmayı nasıl askıya alalım" diye açıklama yapmıştı. Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere, AKP hükümeti anlaşmayı içeriğine karşı olduğu için imzalamadı. Türkiye karbon emisyonlarından artışı (2030 yılında yüzde 21’e kadar artıştan azaltmayı) hedefleyen ve ayrıca uluslararası iklim fonlarından para almayı isteyen bir ülke. Şimdiye kadar bu çevre politikaları büyük yıkımlar oluşturdu, yaptıkları yapacaklarının teminatı olacak nitelikteki seçim beyannamesinin çevre bölümü de bu yıkımı derinleştireceğinin açık belgesi halinde.
Nuran Yüce
(Sosyalist İşçi)