Girişte hemen şunu söylemeliyim: Bu bir HDP eleştirisidir ama bu yazıda dile getirilmeye çalışılacak görüşleri savunanların 24 Haziran seçimlerinde HDP’nin barajı aşması için çabalamasını engellemeyecektir.
Öncelikle şu gerçeğin altını kalın kalın çizmekte fayda var: HDP barajı geçse de “Cumhur İttifakı”nın meclis çoğunluğunu kazanma ihtimali var. Ama HDP’nin barajı geçemediği durumda “Cumhur İttifakı” meclis çoğunluğunu bütünüyle kazanacak. Bu nedenle, seçimlerde HDP’nin barajı aşması için mücadele “Cumhur İttifakı”nın meclis çoğunluğunu kazanmasını engellemenin en kestirme yolu olarak görülüyor. Ama bu, tüm hayatını sadece Erdoğan’ın siyasal yaşamını sona erdirmeye adamış olanların savunduğundan başka bir politik yaklaşıma tekabül ediyor. Bu, Selahattin Demirtaş’ın da zaman zaman dile getirdiği fakat bizlerin yıllardır vurguladığı bir perspektifin ürünü. AKP, dinci gericilerin değil, neoliberal politikaların partisidir. Toplumun ezici çoğunluğu yoksul olan kesimlerini büyük sermayenin ekonomi programına ikna etme becerisi AKP’nin egemen sınıf açısından alametifarikasını oluşturuyor. AKP’ye karşı muhalefet, bu partiye oy veren yoksulların ve işçilerin demokrasiden, eşitlikten ve değişimden yana olan kesimlerinin oy vermekten vazgeçmesini sağlamayı amaçlamalı. Bu, 24 Haziran seçimlerinde, HDP’nin hem politik yaklaşımını hem de aday listesini belirleyen bir yaklaşım olmalıydı.
Ne yazık ki olmadı!
(HDP’de bileşen hukuku diye bir şey var, özetle şöyle: Kürt hareketi hem kitlesel açıdan hem de nitelik açısından çok güçlü, yaygın bir hareket. Bir fil gibi yıkılmaz bir güce sahip. Batıda farklı açılardan kendisini sosyalist olarak gören bizler ise filin yanındaki karıncalar gibiyiz, karıncalardan tek farkımız devasa koloniler halinde yaşamıyor, tersine kitleselleşme diye bir sorunu bulunan küçük örgütler olmamız. Buna rağmen tek başına seçimlere girme gücüne, yeteneğine sahip olmayan ama buna rağmen her seçimde Kürtlerin ağırlığını oluşturan partilerden vekil olmak için kontenjan istemeye kapı aralayan bir eşit olmayanların eşit sayıldığı birlik)
Filin üstünde gezinen karıncalar olarak sol, bileşen hukukunu öne sürüp HDP’nin kitlesel gücüne yaslanarak vekil adaylığı gösterme yarışına girdi. Kuruluşundan beri HDK ve HDP’nin bileşeni olan bu siyasi güçlerin bu tutumu, bir ölçüde anlayışla karşılanabilir ama bir de uzun yıllardır Kürtlerle birlikte mücadele edenlere sataşan, Kürt hareketini emperyalizmin işbirlikçisi olmakla itham eden, yıllarca CHP’ye oy çağrısı yapmadan CHP’ye oy çağrısı yapan, 2014 seçimlerinde “basgeççilik” yapan, yani “CHP ve MHP’nin ortak adaylarına ver ortamlarda Demirtaş’a verdim dersin” tutumunu alanlar, öfkeli ve aktivist tiyatrocular bu seçimlerde HDP’den aday oldular. Öyle sadece aday olmakla kalmadılar birinci sıralardan aday oldular. HDP barajı geçerse milletvekili olacaklar.
Bu arada hem bu hareketin emektarları hem de HDP kurulduğu günden beri canını dişine takarak çalışanlar ya aday olamadılar ya da kazanamayacak yerlerden aday oldular.
Fakat yapmak istediğim vurgu açısından bunlar önemli değil. Kürt hareketi, “size ne, bu bizim tutumumuz” diyebilir, “bileşen hukuku” da zaten bu hareketin önerdiği bir dengeleme yöntemi. Kürtler, kendi açılarından solun nicelik katkısını değil ama politik katkısını önemseyerek, Türkiye işçi sınıfının birleşik gücünün gelişmesine yardımcı olmaya çalışıyor. Olabilir. Tartıştığım bu değil. Tartıştığım Kürtler bu tutumu alsa bile solun ya da tek tek solcuların “bileşen hukuku”ndan kendi gücüyle orantısız bir şekilde faydalanmaya çalışması ve bu tutumun bu seçimlerde stratejik olarak çok önemli bir tehlike yaratması.
Burada en başa dönersek, HDP, barajı geçmek ve iddia edildiği gibi baraj sorunu yoksa da daha çok milletvekili çıkartmak için Kürt illerinde de, batıda da AKP tabanından oy almak zorunda. HDP 7 Haziran seçimlerinde aldığı oy oranlarını yakalamalı. Fakat 7 Haziran’dan sonra bir seçim, bir de referandum yaşandı. Örneğin Diyarbakır’da HDP, 7 Haziran seçimlerinde, toplam oyların yüzde 79'unu almıştı. AKP’nin oy oranı ise yüzde 14'te kalmıştı… 1 Kasım seçimlerinde bu rakam, HDP %72 AKP %21.4 olarak değişti.. Referanduma geldiğimizde ise Diyarbakır'da "Hayır" oyları yüzde 67.4'te kaldı… "Evet"e, yani AKP-MHP ittifakına giden oylar ise yüzde 32.5’ti. Şırnak’ta, Hakkari’de, Mardin’de benzer bir eğilim söz konusu. HDP İstanbul’da 7 Haziran’da yüzde 12.4 oy alırken, 1 Kasım seçimlerinde yüzde10.1 oranında oy aldı.
Bu eğilimi, çözüm sürecinin bitirilmesinin bütünüyle HDP’ye fatura etmek için gösterilen ısrarlı çabalar ve başta Demirtaş olmak üzere HDP’li siyasilerin maruz kaldığı kitlesel baskılar görmezden gelinerek değerlendirmemek lazım kuşkusuz. Fakat mücadele sürüyor ve 24 Haziran seçimleri kritik bir öneme sahip. Bu önemin farkında olanlar, HDP’nin barajı aşması için canı gönülden koşturmalılar. Artık, 2007’de bir esprisi olsa da aradan geçen yıllarda sayısız sosyalistin kürsüsünden konuşma yaptığı, başkanlığına önergeler sunduğu ve komisyonlarında hararetli tartışmalara yol açarak yüzümüzü ağarttığı mecliste olmanın pek de büyük bir öneminin olmadığı görmeli ve HDP’yle hukuklarını talepsiz destek durumuna çekilerek yeniden tanımlamalıydılar.
Sonuç olarak, HDP’nin barajın altında kalmaması için bir duyarlılık taşıdığı düşünülen o hayali “emanet oylara” yönelik bir strateji HDP aday listesinin simgesel isimlerinde belirleyici olmuş görünüyor. Kutuplaşmanın mevcut şiddeti, HDP’nin barajı geçip geçmemesini hiçbir partinin dert etmemesini de garanti altına alıyor. Hiçbir partinin taraftarı “aman HDP baraj altı kalmasın” diye HDP’ye oy vermeyecek. Böyle bir eğilim olsaydı, bu zaten kendisini Akşener’in yüzü suyu hürmetine HDP’yi ittifaka dâhil etmemek için birleşen muhalefete tabandan güçlü bir itiraz gelmesiyle açığa çıkardı. Bu seçimde muhalefet partilerinin her biri kendi derdinde boğulmuş vaziyette. Ahmet İnsel 19 Mayıs tarihli durumu çok iyi açıklayan yazısında HDP’nin barajı aşmasının önemli olduğunun farkında olunduğunu söylüyor ve ne yazık ki şu yorumu yapıyor: “Bu durumda HDP’ye 7 Haziran 2015’de olduğu gibi, önemli bir destek oyunun sol, sosyal demokrat seçmenden gelmesi beklenir.”
Beklenmez! Yanlış seçim stratejisini ve aday belirleme tarzını şimdi geride bırakıp, emanet oylara değil, AKP’den kopması muhtemel oylara yönelmek lazım. Saadet Partisi, hem bölgede hem de batıda bu oyları kazanma çabasıyla bir önceki seçimlerden daha etkin bir güce sahip olacak. Kampanyanın dilini bu yaklaşım belirlemeli. Yapılması gereken böyle bir kampanya. Bizler, böyle bir Demirtaş ve HDP kampanyası yapacağız.
Şenol Karakaş