Kritik bir seçim olan 24 Haziran’a yaklaşıyoruz. Seçimler hakkında çok şey söylenebilir ama bu seçimler tarihe, sağcılara karşı sağcıların, milliyetçilere karşı milliyetçilerin alternatif olarak sahneye çıktığı bir yarışma olarak hatırlanacak.
Bu nedenle, bu seçimlerin istisnası olan Selahattin Demirtaş ve HDP, seçim yarışmasının bütün sağcılığı içinde tek sol alternatifi olarak öne çıkıyor. HDP bir başka açıdan daha istisna. Sadece devletin en merkezindeki isimler ve devletin günlük bülteni gibi çalışan gazeteler aracılığıyla kriminalize edilmeye çalışılmıyor, aynı zamanda binlerce üyesi, belediye başkanları, parti meclisi üyeleri tutuklu bulunuyor.
Bu seçimler, partili cumhurbaşkanı adaylarından birisinin cezaevinden kampanya yapmak zorunda kalmasıyla da hatırlanacak.
Fakat bu seçimler ilkelerin daha sonra belki yeniden hatırlanmak üzere rafa kaldırılmasıyla da hatırlanacak. AKP-MHP koalisyonunun karşısında yer alan “Millet İttifakı”nın açık açık ırkçı, ayrımcı yaklaşımlarına sessiz kalmak ve örneğin Muharrem İnce ırkçılık yaptığında bu yapılan işi eleştirenler üzerinde, ‘şimdi zamanı mı?’ diyerek basınç yapmak, seçimlerin ilginç eğilimlerinden birisi.
Bu eğilimlere prim vermek çok büyük bir hata olacaktır. Bu eğilim, ikinci turda İnce ya da Akşener’e solun, Kürtlerin ve demokratların desteğini almak üzere üretilen bir politik perspektifin ürünü. “Millet İttifakı” Akşener’in yüzü suyu hürmetine HDP’yi ittifakın içine dahil etmeyecek ama HDP kitleleri şimdiden ikinci turda Akşener’e oy vermek için ikna edilecek!
İnce’nin, Karamollaoğlu’nun ve Akşener’in Demirtaş’ın serbest bırakılması için çağrı yapması, İnce’nin Demirtaş’ı cezaevinde ziyaret etmesi olumludur kuşkusuz. CHP liderliğinin Adalet Yürüyüşü günlerinde tutuklu HDP’li vekilleri hatırlaması da olumluydu ama bu olumluluk vekillerin tutuklanması için gerekli yasal düzenlemeye CHP’nin verdiği desteği görmeyi engellememeli.
24 Haziran seçimleri, ekonomiyi bir krizin vuracağı beklentisinin artmasıyla beraber gündeme oturdu ve Erdoğan’ın yanındaki heyetle İngiltere’de finans çevreleriyle görüşmesi bu gelişmeyi ertelemeyi amaçlayan bir girişim olarak görülmeli.
Güngör Uras Mart ayı cari açığın 4.8 milyar dolar, döviz açığının ise yaklaşık 8 milyar dolar olduğunu yazdı.
Ekonomistlerin önemli bölümü alarm zilleri çalarken, seçim sürecini, seçimlerden sonra yaşanacak gelişmeleri bu kriz ihtimallerinden bağımsız ele alamayız. Bu açıdan seçim kampanyası, her şeyden çok, krizin faturasını emekçilerin ödemeyeceği vurgusuna sıkı sıkıya bağlı olmak zorundadır.
Emekçilerin krizin faturasını ödememesinin tek yolu ise kendi içindeki bölünmüşlükleri aşmış olmasıdır.
İşte Demirtaş kampanyası bu açıdan çok önemli. Hem milliyetçiliğin işçi sınıfını bölen etkilerine karşı, hem Kürt-Türk bölünmesine ve aynı anda laik-dindar bölünmesine karşı seçimlerde alınacak tek bir siyasi tutum var; o da seçimlerin tek sol adayı Demirtaş ve HDP’ye batıdan alınabilecek en yüksek oyu almak için güçlü bir kampanya yapmaktır.
Her bir oy, mücadeleye verilecek, yapay kutuplaştırmaları aşmaya verilecek, halkların kardeşliğine verilecek, yeniden çözüm sürecine verilecek. Bu, ezilenlerin seçimlerden sonrasına hazırlanması açısından “Erdoğan gitsin de sonrasına bakarız…” yaklaşımından çok daha doğru, tutarlı ve gerçekçidir.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)