Yunanistan’ın sağcı örgütleri önceki hafta pazar günü başkent Atina’da büyük bir milliyetçi eylem düzenledi.
Yunanistan’ın kuzeyinde bulunan Makedonya Cumhuriyeti’nin “Makedonya” ismini kullanmasını protesto ediyorlardı. Zira bu isim aynı zamanda Yunanistan’ın komşu bölgelerinden birinin adı oluyor.
Başbakan Çipras, meseleyi Makedonya’nın AB’ye ve NATO’ya kabulünün bir koşulu olarak kabul ettirmeye çalışıyor.
Yani ilk bakışta gösteri aslında iki ülkenin isim için kavga etmesi gibi, son derece komik ve akıldışı bir meseleyi merkeze alıyor.
Ama iki noktayı akılda tutmakta fayda var: Yunanistan hali hazırda AB ve NATO üyesi. Makedonya’nın önüne, katılmasına şart koşulacak koşullar koyuyor ki, Yunan kapitalizmi bölgedeki nüfuzunu arttırabilsin.
Bir diğer etkense Yunanistan’ın iç siyaseti. Gösteriyi düzenleyenler aşırı sağ ile özdeşleşmiş politik figürler, ancak aynı zamanda muhafazakar Yeni Demokrasi partisinin de desteğini alıyorlar.
Muhafazakar parti bir süredir yeni bir çıkış yakalamaya çalışıyor, fakat ekonomik sebeplerle bu güne kadar şansları pek de yaver gitmedi.
Zira üç yıl evvel kemer sıkma politikalarının uygulayıcıları oldukları için çöküşe geçmişlerdi.
Dolayısıyla, Yeni Demokrasi şimdi de, Makedonya’nın bu ismi kullanmayı Yunanistan’ın kuzey bölgelerinde hak iddia edebilmek için istediğini öne süren sağcı tezler üzerinden milliyetçilik kartını oynuyor.
Bu şüphesiz saçmalık. Makedonya ve Yunanistan arasındaki askeri dengeler ezici bir biçimde Yunanistan’ın lehine kurulmuş durumda. Yani Makedonya’nın Yunanistan’a saldırabileceği iddiası tamamen gerçekdışı.
Ama aslında gösteri aynı zamanda, Syriza hükümetine öfkeli, soldan pek çok insanı da milliyetçi saflara katma girişimiydi.
Bu işe yaramadı. Hedef bir milyon kişiyi toplamaktı, ancak gerçek rakamlar 140.000 civarında görünüyor. Bu elbette göze büyük görünebilir, ancak aslında sağın zaten hali hazırda mobilize edebildiği güçlerin ötesinde daha geniş bir kitleye ulaşmayı başaramadığı anlamına geliyor.
Buna cevaben biz iki şey söylemeliyiz. Birincisi: Makedonya hangi ismi isterse seçer ve kullanır.
Biz AB ve NATO’ya karşı olabiliriz, ama bu Makedonya halkının vermesi gereken bir karar.
İkincisi ise şu: milliyetçi kampanya Nazilere kamuflaj sağlıyor. Nazi Altın Şafak partisi de gösteride yerini almıştı. Onlara bu fırsatı muhafazakarlar verdi, yoksa başka türlü herhangi bir kitlesel eylemde bulunmaları mümkün değil.
Syriza geleneksel siyasi partilerin çöküşü ile hükümete gelmişti. Yani aşırı sağın bu kampanyayı büyümek için kullanma ihtimali, ciddiye alınması gereken bir tehdit.
Fakat öte yandan, AB tarafından dayatılan ve Syriza hükümeti tarafından uygulanan kemer sıkma politikalarına karşı çıkış da soldan geldi. İnsanlar bunlara grevler ile cevap vermişti.
Milliyetçi kampanyanın tüm bunları saptırması tehlikesi mevcut, ancak biz de karşılık verebilecek güçteyiz.
“Hükümetin tüm mültecilere sığınma hakkı vermesini talep edeceğiz”
Yunanistan’daki ırkçılık karşıtları ve antifaşistler 17 Mart’ta BM’nin ilan ettiği uluslararası ırkçılık karşıtı günde eylemler için harekete geçiyor.
Atina ve sekiz diğer ilde gösteriler geçekleşecek, yani ulusal çapta bir olay bu.
Bu şimdi daha da büyük önem arz ediyor, çünkü milliyetçi gösteriler bir kez daha aşırı sağ ve Nazi Altın Şafak’a alan açmış durumda.
Altın Şafak liderleri cinayetten yargılanıyorlar. Onların yeri hapishanedir, parlamentonun önünde yapılan eylemler değil.
17 Mart gösterileri insanlara Nazilerin milliyetçi kampanyadan nemalanmasına izin vermeyeceklerini göstermeleri için bir fırsat. Antifaşist KEERFA koalisyonu Pazar günkü milliyetçi gösteriye gidilen süreçte karşı eylemler ve antifaşist müdahaleler örgütledi. 17 Mart’ın örgütlenmesi için çalıştılar.
Örneğin, bu süreçte, bir grup faşist İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilere karşı savaşanlar anısına yapılmış bir anıtın üzerine gamalı haç çizmişti. KEERFA da derhal cevaben yerel bir karşı eylem örgütledi.
Ancak meselemiz yalnızca aşırı sağın yükselişinden ibaret değil. Tüm bunlar mülteci meselesiyle doğrudan bağlantılı.
Bu Yunanistan için çok mühim bir mesele çünkü bir sürü insan Yunan adalarında mahsur tutuluyor. Dolayısıyla 17 Mart’ın bir diğer önemli amacı da, mültecileri Ege Denizi’nde abluka altına alan, AB ve Türkiye arasındaki ırkçı mutabakata karşı çıkmak olmalı.
AB ve Türkiye arasındaki anlaşmanın çöpe atılması ve adalarda mahsur kalan tüm mültecilere sığınma hakkı verilmesini talep etmeliyiz.
Panos Garganas, SEK (Sosyalist İşçi Partisi) merkez komite üyesi
Çeviri: Deniz Güngören
(Sosyalist İşçi)