696 sayılı son KHK elde kalan kazanılmış haklara dönük devlet müdahalesinin son bulmayacağının kanıtı oldu. KHK’nın 121. maddesi, “Terör eylemi ve bunu devamı niteliğindeki eylemleri bastırma kapsamında hareket eden”lerin idari, cezai ve hukuki sorumluluğu olmayacağını OHAL kanunu hâline getiriyor.
İki binden fazla kamu görevlisinin ihraç edildiği KHK’da 5275 sayılı "Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun"a eklenen maddeyle, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar nedeniyle tutuklu veya hükümlü bulunanlara, duruşmaya sevk nedeniyle ceza infaz kurumu dışına çıkarılmaları durumunda, ceza infaz kurumu idaresince verilen giysileri giyme zorunluluğu getirildi. 12 Eylül günlerinin tek tip kıyafet uygulaması diğer bir ifadeyle.
Bu iki madde ayrı ayrı yönleriyle öne çıkıyor. Özellikle, 121. maddenin “terör eylemleri ve bunların devamı niteliğindeki eylemleri” bastırma tanımı, nereye çekilse oraya gidecek bir esnekliğe sahip. AKP Genel Başkan yardımcısı Cevdet Yılmaz eleştiriler hatırlatıldığında, “Terör bağlantısı olmayan vatandaşlar endişe etmesin. Düzenleme terörle mücadeleyi güçlendirmeye yönelik" yanıtını verdi. Burada bir dizi sorun var:
Birincisi, terör eyleminden anladığımız, örneğin 15 Temmuz darbe girişimi gibi bir saldırıysa, bunun devamı niteliğindeki eylemler yeni bir darbe girişimi mi kastediliyor? Devlet, yeni bir darbe girişimi mi bekliyor ve bu darbe girişiminin bastırılması için sivil vatandaşlar mı yeniden rol alacak? 15 Temmuz darbe girişimi gibi bir olayın devamı niteliğindeki olay, nasıl bir olaydır?
Ya da Ankara’da Kızılay’da, İstanbul’da Beşiktaş Stadı'nda gerçekleşen bombalı saldırılar gibi saldırılar mıdır terör eyleminin devamı niteliğindeki eylemler? Bunlara vatandaşlar nasıl müdahale edebilir? Bu tür saldırılar ya önceden devlet müdahalesiyle engellenir, engellenemediği takdirde vatandaşlar sadece oluşan enkazı toplamaya yardım edebilirler.
Daha önce vatandaşın vatandaşı ihbar etmesini teşvik eden yasa çıkarken de, Türkiye gibi terörü herkesin, her kesimin, partinin, iktidarın, hatta aynı iktidarın farklı dönemlerindeki yönetimlerin, vatandaşların farklı farklı içeriklerle tanımladığı koşullarda canı çeken görüşlerinden, davranışlarından hatta kişisel husumetinden dolayı terörist olarak ihbar edebilir demiştik. Son iki üç yıldır böyle sayısız örnek var. Bu KHK ise, tek tek bireylerin başka bireyleri kendi terör tanımlarına uygun buldukları için ihbar etmesinin ötesinde, bu bireylerin devlet gibi davranmasına, organize olmasına ve tüm bu girişimlerinin cezasız kalmasına kapı aralıyor. Burada AKP Genel Başkan Yardımcısı’nın açıklamasının hiçbir önemi yok. Terörle iltisaklı olmayanlar rahat olsun diyor ama hangi toplumsal kesimin, hangi eylemi örgütlerken terörle adının anılmayacağının garantisini hiç kimse veremez: Kadın cinayetlerine karşı gösteride atılan sloganlar, giderek daha fazla yasaklanan LGBTİ etkinlikleri, milli güvenliğe aykırı bulunan bir grevi her şeye rağmen örgütleyen işçiler, daha kaliteli, bilimsel eğitim isteyen öğrenciler, anadilini konuşmak isteyen halkların mensupları...liste sonsuza kadar uzayabilir. Bu türden somut taleplerle, canı yandığı için bir araya gelen kitleler, bu kitlelerde teröre destek havası sezinleyen başka kitleler tarafından, 15 Temmuz’un devamcısı olmakla suçlanabilir. Vahim gelişmeler yaşanabilir. Örneğin, CHP’nin düzenlediği Adalet Yürüyüşü devletin en yetkili isimlerince Fethullahçı darbecilere destek yürüyüşü olmakla suçlandı. Fakat yürüyüş mevcut yasalar tarafından böyle değerlendirlmediği için olsa gerek, sağ salim ve kitlesel bir mitingle tamamlanabildi. Böyle bir yürüyüş, hedef tahtasına oturtulabilir.
Oysa çok açık bir hukuk kuralı var: İster sivil vatandaş, ister devlet görevlisi olsun, kimse hukukun kapsama alanı dışında değildir! Bireyleri, grupları hukukun kapsama alanından dışarı çıkartmak, hukuksuzluğun günlük vaka hâline gelmesine kapı aralar. Eskiden eylemler için Valilik ve emniyete bildirimde bulunulurdu, şimdi bir de vatandaşlara bildirimde bulunmak gerekebilir.
Bu adımın gerekçesi ne olursa olsun, ister seçim hazırlığı, ister 15 Temmuz sürecinde darbecilere karşı direnenlerin eylemlerinden yargılanmalarının önüne geçilmesi olsun, OHAL koşullarında demokrasinin dibinin görülmesi anlamına geliyor.
Bu son KHK hemen geri çekilmeli. Tek tip kıyafet uygulamasına hemen son verilmeli, gerçek darbecileri mağdur, darbecilikle hiç ilgisi olmayan sayısız tutukluyu darbe suçlusu gibi gösteren yönelime derhal son verilmeli. OHAL, ilk gününden beri, darbecilerle mücadeleyi kolaylaştıran bir ara dönem olmaktan yerli-millî bir siyaset düzenleyicisi olmaya doğru ilerliyor.
OHAL derhal son bulmalı.
Tek tip uygulamasına kesinlikle izin verilmemeli.
Hiçbir birey hukukun kapsama alanından çıkartılmamalı.
Şenol Karakaş