Küresel alarm

14.12.2017 - 07:38
Nuran Yüce
Haberi paylaş

Türkiye’de ilk iklim değişikliği mitingini 4 Aralık 2005 tarihinde İstanbul’da yapmıştık. Ellerimizde ‘Gezegenimiz pişiyor’ yazılı dövizleri taşımakta zorluk çektiğimiz, aşırı soğuk ve karlı bir gündü. İstanbul emniyetinin miting için görevlendirdiği polisler “bu havada eylem yapmaya kararlı mısınız” diye sormuşlar ve bizden “evet, her koşulda yapacağız” yanıtını aldıktan sonra, yanımızda yürümeleri gerekirken, onları araçlarında kalmaya zorlayan berbat bir gündü.

İklim zirveleri her yılın son aylarında yapıldığı için devam eden yıllarda da aynı hava şartlarında eylemler yaptık ve her seferinde bu bizim talihsizliğimiz dedik. Küresel ısınmayı durduralım sloganlarımıza eşlik eden o soğuk, yağmurlu ve karlı havalarda yaptığımız eylemlerin bir hayli inandırıcılık sorunu vardı. Bu yazıyı da 3 Aralık tarihinde yazıyorum. Gündüz saatlerinde İstanbul’da sıcaklık 17 dereceydi. Günü birlik Sapanca gezimizden dönerken saat 20’de Gebze civarında sıcaklık ise 18 dereceyi gösteriyordu. Aralık ayında bu sıcaklık değerlerini görmek inanılmaz. Geçtiğimiz on yıl içinde bu kadar büyük bir değişime tanıklık etmek daha inanılmaz. 

2005’den 2017’ye iklim değişikliği

Özellikle son dönemlerde açıklanan bilimsel raporlarda “iklim değişikliği öngörülenden, tahmin edilenden daha hızlı gerçekleşiyor” yönündenki uyarı en sık karşılaştığımız uyarılardan biridir. Geçtiğimiz on küsur yıl içinde bu uyarıların, uyarı olmaktan çıkıp, gerçekleştiğine tanıklık ettik. 2005 yılında iklim değişikliğinin tüm dünyada nasıl yıkımlara yol açacağını anlatmak için ısrarla Katrina kasırgasından,  Avrupa’daki sıcak hava dalgasından bahsederdik.  Katrina 2005 yılında ABD’nin New Orleans kentinin yüzde 80’ini sular altında bırakmıştı. O tarih içinde Katrina ABD’nin en yıkıcı ve ölümcül kasırgası olarak nitelendirilmişti. Bu büyük yıkım sırasında ABD resmi otoritelerinin yaptığı ise şehirde yaşayan yoksulları ve siyahları kendi kaderlerine terk etmek, mağazaları korumak için bölgeye asker göndermek olmuştu. 2003 Avrupa sıcak hava dalgası ise 1540’dan beri Avrupa’daki en sıcak yaz rekorunu kırarak tarihe geçmişti.  Özellikle Fransa’da etkili olan son 60 yılın en sıcak döneminde çoğu evlerinde yalnız yaşayan yaşlılar olmak üzere yaklaşık 20 bin kişi öldü ve bu ölümler günler sonra anlaşılmıştı. 2005 yılında elimizdeki örnekler azdı, yaşanan bu felaketlerin iklim değişikliği ile bağlantılantılandırılmaması  gerektiğini, istisnai hava olayları olduğunu iddia edenler ise çoktu. 

Günümüzde ise durum hiç böyle değil.  Bu yılın Ağustos ayından başlayarak ABD’yi vuran kasırgaların ilki Harvey’di. ABD tarihinin gelmiş geçmiş en pahallı fırtına unvanına sahip oldu. Aynı zamanda kasırga ABD’de o güne dek ölçüle gelmiş en yoğun yağışı bıraktığından ABD Ulusal Meteoroloji Ajansı yağış oranlarını gösteren renk skalasını değiştirmek zorunda kaldı. Harvey Kasırgası bir milyondan fazla kişinin evlerini terk etmesine, yaklaşık 200 bin evin sular altında kalmasına ve 50 kişinin ölümüne yol açtı. Harvey’in hemen devamında Harvey’den daha büyük Irma kasırgası 600 km’lik çapı ve saatte 300 km’lik hızıyla Pasifik adalarında büyük yıkıma yol açtı. Devamında ise Jose kasırgası. Irma ve Jose kasırgaları ile aynı zamanda Meksika’yı da Katya Kasırgası vuruyordu. Ve yine aynı dönemde Irma Kasırgası büyüklüğünde Talim Kasırgası da Güney Çin’ de yarım milyon kişinin evlerini terk etmeye zorluyordu. Yine bu yaz İstanbul’da yerle göğün dakikalar içinde birbirine karıştığı, ceviz büyüklüğünde dolunun yağdığı anları yaşadık.

Sıcaklık rekorları geçtiğimiz yıllarda üst üste kırıldı. 2016 yılı, 2014 yılının kırdığı rekoru kıran 2015 yılının kırdığı rekoru kırıp geçti. Irak’ta Basra’da, 2016 yazında sıcaklık 54 derece oldu. Bu tarihte kaydedilmiş en sıcak derece olarak ifade edilirken insanın sıcaklık direncinin de tam sınırı olduğu söyleniyordu. Tüm bu değişimler gezegenin ortalama sıcaklığının 1 derecenin biraz üstünde artması sonucu yaşanıyor. Kasırgaları, kuraklığı, selleri daha ölümcül hale getiren, insanları daha fazla yoksulluğa ve yoksunluğa sürükleyen, göç olgusunu ve çatışma ortamlarını şiddetlendiren de iklim değişikliği.

Küresel iklim hareketi

2005 yılında ilk kez iklim değişikliği ile ilgili sokağa çıktığımızda da ifade ediyorduk; ancak sıradan insanların uluslararası mücadelesi iklim değişikliğini durdurabilir. Uluslararası iklim adaleti hareketi 2005 yılında 21 ülkede toplamda 50 bin kişiyle sokaklardaydı. Takip eden yıllar içinde eylemlerin gerçekleştiği yerlerin ve katılımcıların sayısı hep arttı.  2006’da 35 ülkede 100 bini aşkın, 2007’de 70 ülkede yüz binlerce kişi sokaklardaydı. 2009 yılında “350, hemen şimdi!” sloganıyla başlayan uluslararası 350 hareketi, 182 ülkede, 5200 noktada eylem örgütledi. 2014 yılında New York sokaklarını her yaştan, ırktan, dinden ve meslekten 400 binden fazla insan doldurduğu eyleme dünyanın dört bir yanından eşlik eden milyonlarca insan şirketleşen devletlere, şirketlere karşı, kapitalist sistemin insani ve ekolojik yıkımını durdurmak için bir araya geldi.  Hem yaygın eylem örgütlemenin hem de eylemlere yüzbinlerce insanın katılması iklim hareketimizin büyük çabası sayesinde oldu. İklim adaleti hareketimiz sayesinde dünyadaki tüm diğer açlık, yoksulluk, savaş, cinsiyetçilik gibi sorunlar arasında başlı başına iklim değişikliğinin de yer almasını sağladık.

Daha fazla antikapitalist mücadele

Kâr, rekabet ve büyüme ile işleyen kapitalist sistemin yarattığı ekonomik ve ekolojik krizi aynı anda yaşıyoruz. Ekonomik krizden çıkabilmek için büyümek zorunda olan ve bunu ancak sınırlı doğal varlıkları talan ederek yapabilecek olan sistemin iklim değişikliğine çözüm üretmesi mümkün değil. Sistemden kaynaklı bu yıkımı ancak ona karşı; şirketlerin, şirketleşmiş devletlerin gücüne karşı küresel çapta örgütlenen anti-kapitalist bir hareket durdurabilir. Kaybedecek vaktimiz yok. İklimi değil sistemi değiştirmek için şimdi anti-kapitalist mücadele.

Nuran Yüce

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol