Onların NATO karşıtlığı, bizim NATO karşıtlığımız

20.11.2017 - 12:12
Şenol Karakaş
Haberi paylaş

Norveç’teki ‘Trident Javelin’ adlı dijital ortamdaki NATO tatbikatında Türkiye asıllı Norveçli bir ordu çalışanı Erdoğan adına açılan bir hesaptan tatbikatın düşman ülke olarak kodladığı ülkeyle silah alışverişini destekleyen mesaj atarak bardağı taşırdı. Bardağı dolduran ise aynı tatbikatta Mustafa Kemal’in büstünün düşmanlar listesine enlenmiş olmasıydı.

Olay açığa çıktığı andan itibaren siyaset alanında kalem oynatan, konuşma yapan, görüş bildiren tüm aktörler önüne geçilemez bir NATO karşıtı histeriyle yatıp kalkıyor.

Bize düşen ise “günaydın” demek.

2004 yılında Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu önderliğinde gerçekleşen “Gelme Bush” kampanyası, bir anti NATO kampanyasıydı. Bush, Afganistan ve Irak’ta on binlerce insanın öldüğü ABD ve NATO işgallerinin emrini vermesine rağmen, Türkiye’de ağırlanmıştı. NATO komutanları Türkiye’deydi. NATO zirvesi gerçekleşmişti gerçekleşmesine ama bizler daha zirveden önce şu basın açıklamasını yapmıştık:

“NATO, ABD’nin küresel polis gücü olarak çalışan militarist bir örgütlenme. İstanbul’daki NATO zirvesi, NATO’nun, Bush’un ‘Yeni Amerikan Yüzyılı’ yaklaşımının doğrudan bir aracı haline getirecek. Bir katiller sürüsü olarak görünen koalisyon güçleri, NATO’yu kullanarak burunlarına kadar pisliğe battıkları Irak politikalarına meşru bir zemin hazırlamayı planlıyorlar.

…arkadaşlar! NATO’nun nesi meşru ki gücü Bush’un politikalarını meşrulaştırmaya yetsin!!!

Bir işkenceciyi, bir tecavüzcüyü, bir işgalciyi, bir idamseveri, bir petrol manyağını kim meşrulaştırabilir?

Irak’ta işgalin başladığı günden bugüne kadar 55 bin Iraklı öldürüldü. Bunun sorumlusu kim?

Biz İstanbul’da NATO zirvesinin toplanmasına hayır diyoruz!

NATO’ya hayır! Ve bugün, son bir kez daha uyarıyoruz! “Gelme Bush, is-te-mi-yo-ruz!”

Buradan bir kez daha ABD’deki, İtalya’daki işgal karşıtlarına, barışseverlere seslenelim: Düş dünyanın yakasından Bush!

Buradan bir kez daha direnen Irak halkına, onuruna sonuna kadar sahip çıkan Iraklılara seslenelim: Irak halkı ka-za-na-cak!

Küresel isyanımız kazanacak!

Vazgeçmeleri için bir şansları daha var. NATO zirvesini toplamasınlar. Bush Türkiye’ye gelmesin!

Israr ederlerse, 27 Haziran’da “Bush’a, işgale ve NATO’ya” karşı büyük İstanbul mitinginde onlarla hesaplaşacağız!

Ve hiçbir zaman inancımızı yitirmeyelim, hiç bir zaman unutmayalım: Kazanan biz olacağız!!!” (http://www.kureselbak.org/5-mayis-2004-gelme-bush-basin-aciklamalari/)

Bu açıklamayı yaklaşık 13 sene önce yapmıştık. Türkiye’de sosyalistler, işçi sendikaları, demokratlar, savaş karşıtları, vicdani retçiler, barış girişimcileri, Afganistan ve Irak işgallerine karşı çıkanlar, neredeyse NATO kurulduğu günden bu yana NATO’ya karşı çıkar.

NATO bir savaş örgütüdür!

NATO bir suç örgütüdür!

NATO kontgerilla faaliyetleri örgütleyen bir örgüttür.

NATO, Latin Amerika ülkelerinde ve Türkiye gibi ülkelerde askeri darbeler örgütlenmesine yardımcı olan bir örgüttür aynı zamanda.

12 Eylül darbesini ABD başkanına “Bizim çocuklar başardı” diyerek veren Paul Henze’nin “bizim çocuklar” dediği, NATO’da ABD’li generallerle içli dışlı olan darbeci TSK generalleriydi. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra darbe soruşturmasında NATO’da görevli 462 subaydan 237’si hakkında işlem yapıldı. NATO yetkililerinden birisi, haklarında işlem yapılan askerlerin çalışma arkadaşları olduğunu ve bu işlemler nedeniyle ilişkilerin ve çalışma temposunun hasar gördüğünü açıklamıştı.

NATO, dünyanın iki emperyalist kampa bölünmüş olduğu Soğuk Savaş dönemi adını alan yıllar boyunca ABD’nin batı dünyasının liderliğini garanti altına almak için örgütlediği bir çatı örgütü olarak, dünyanın neresinde ezilenlerin yaygın ve önlenemez bir yükselişi varsa oraya şiddetle müdahale eden bir güçtür. NATO, kuruluşu itibarıyle ABD’nin küresel hegemonya için kullandığı hormonlu kas gücüdür.

Fakat bugünlerde kanlı tarihi, iki yüzlülüğü açığa çıkan NATO hakkında kopartılan yaygara şu iki noktanın altını çizmemizi zorunlu kılıyor: 1. Bizim NATO karşıtlığımızın ulusalcıların NATO karşıtlığıyla hiçbir ilgisi yok. Bizim NATO karşıtlığımızın hükümet ve hükümete yakın milliyetçi çevrelerin NATO karşıtlığıyla hiçbir ilgisi yok. 2. Biz, yıllardır, sadece NATO’dan çıkılmasını değil, NATO’nun dağıtılmasını savunuyoruz.

Bu iki noktanın altını çizmenin şöyle bir önemi var: Türkiye NATO ve başka uluslararası askeri güçler kapsamında yüzlerce askeri başka ülkelerde tutuyor. Afganistan’da 745 Türk askeri, Kosova’da 370 asker, Bosna’da NATO faalyeti kapsamında 246 asker görev yaıyor. Okyanusların güvenliği için 2015’te bir fırkateyn asker görev yaptı. Bu görevler Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa Birliği çatısı altında sürdürülüyor.

Bu görevlere hemen son verilmeli.

Sadece bu görevlere son vermekle yetinilmemeli. Yaklaşık 20 tesis Türkiye’de NATO tarafından kullanılıyor. Bu tesisler ve askeri üsler hemen kapatılmalı.

Sadece son yerli ve milli koalisyon değil, Türkiye’de tüm hükümetler NATO ile sağcı bir ilişki kurdu. Askeri üsleri açtı. NATO operasyonlarında yer aldı. Şimdi tüm sağcıların, ulusalcıların ve ulusalcı sosyalistlerin NATO karşıtı olması, apaçık bir başka pakta, şimdilik henüz manevi bir pakt halinde olan, emperyalistler arası hegemonya mücadelesinde birleşik olmayan bir yeni bir Doğu Bloku olarak şekillenen yeni bir emperyalist platforma yönelimden kaynaklanıyor. Bu, Putin’e, Çin’e, Esad’a sevgiyle yaklaşan bir eğilim ve savaşa, bölgesel güç oyunlarına, yayılmacılığa karşı değil. Sadece anti Amerikan bir NATO karşıtlığı. Esas olarak NATO türü başka bir askeri bloğun içinde olmayı amaçlayan bir NATO karşıtlığı. Militarizmle ilkesel bir hesaplaşmanın ürünün olan bir yönelim değil bu. Bu nedenle, NATO’ya karşı çıkarken Rusya’nın uzun ve yakın dönem savaş, çatışma ve bölgesel yayılmacılık politikalarını görmezden gelen hatta daha da vahimi bu politikaları gerekli gören bir NATO karşıtlığı. Özetle, savaş karşıtı olmayan bir NATO karşıtlığı bugünlerde revaçta.

NATO’dan çıkılmasını, NATO’nun dağıtılmasını savunmak, eğer dış politikada demokratik ve çözüm amaçlı politikaları, Kürtlerle diyaloğu temel alan dostane bir ilişkiyi, iç politikada ise siyasal demokrasinin sınırlarının genişlemesini savunmakla elele gitmiyorsa,  Putin’den küresel bir kahraman lider efsanesi yaratan bir eğilimle ortaklaşmayla sonuçlanır. Rusya’nın sicilinde son 25 yılda Afganistan, Bosna, Çeçenistan ve Suriye gibi ülkelerdeki işgallerin tazeliğini koruduğunu unutmamak lazım.

NATO adlı bataklıktan kurtulurken başka bir savaş bloğunun parçası olmamayı başarmak büyük bir demokrasi hamlesinin ürünü olabilir ve olmalıdır.

Şenol Karakaş

[email protected]

Bültene kayıt ol