Sezen Aksu’yu bir de böyle dinleyin

01.11.2017 - 10:25
Rumeysa Özüyağlı
Haberi paylaş

Ayşecik filmlerine gitmek, 70’ler çocuklarının en sevdikleri aktivitelerden biriydi. Ayşecik şarkı söylerken ona eşlik etmek, gülünce gülmek, ağlayınca ağlamak, her yerde onun repliklerini tekrarlamak, o zamanın çocukları için vazgeçilmez şeylerdi. Çünkü kendilerini onunla özdeşleştiriyorlardı. İşte böyle bir zaman içinde ailesinden yeteri kadar ilgi görmediğini düşünen bir kız çocuğu olduğunuzu düşünün. Ne yapardınız? Evden kaçar, dikkat çekmek için annenizin makyaj malzemeleriyle kendinizi boyar ve Ayşecik’in her rolünü günlük hayatta üzerinize giyerdiniz muhtemelen. Sezen Aksu’nun çocukluğu da böyle geçiyor işte.

Çocuk yaşında yaptığı ilk evlilik çok kısa sürdü ve hüsranla sonuçlandı. Sonrasında Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi'ni kazandı. İkinci eşi Engin Aksu ile tanıştı. Engin Aksu 70’li yılların devrimcilerindendi. Sezen Aksu ise bu sert siyasi atmosferde girdiği üniversitede eleştirilerin hedefi oldu. Çünkü yaşına göre çok frapan bir tarzda giyiniyordu ve ağır makyaj yapıyordu. Oysaki devir yeşil parkaların devriydi. Hatta Engin Aksu’yla da “Bana baksana sen, pavyon değil burası okul” diyerek kendisine çıkıştığında tanıştılar.

Ancak hoş başlamamış olsa da sonrasında yoluna giren ilişkileri, Sezen Aksu’ya politik bir perspektif kazandırmış. Kendi ifadeleriyle daha öncesinde, kolunun altında Kapital’le dolaşıyormuş ama okuyabilene aşk olsun, geyik gibi bakıyormuş kitaba öyle. Ama daha 12 Eylül darbesi gelmeden her türlü hazzı, mutluğu, hatta aşkı kendine yasaklayan bir neslin hikâyesini uzaktan izlediğinde, onlarda bu duyguların eksikliği görmüş ve daha darbe gelmeden Kaybolan Yıllar şarkısını yazmış. Belki de darbeden sonra umutlarının yıkılmasıyla yılları kaybolacak insanların hikâyeleri, onun gözünde bu “yarım” hayatı seçtikleri andan itibaren kayıptı. Engin Aksu doktora için Kanada’ya gittiğinde Sezen Aksu önce okulu bitirene kadar çalışmış. Güzellik salonu işletmeciliğinden jimnastik antrenörlüğüne kadar farklı farklı işler yapmış. Öyle görünüyor ki, çalışırken edindiği bu tecrübeler, bugün farklı kültürel arka plana sahip kadınların hikâyelerini anlattığı Koca Kıçlı gibi şarkılar için ilham kaynağı olmuş.

Sezen Aksu, üniversiteyi bitirdiği gibi İstanbul’a gitti. Ünlü olduktan sonra neredeyse 3 yıldır ayrı kaldığı eşi Engin Aksu’yu Kanada’da ziyaret etti. Engin Aksu onun Kanada’ya yerleşmesini istiyordu, ancak Sezen Aksu müziği bırakmak istemiyordu. Bu fikir ayrılığından ötürü 1983’te ayrıldılar. Aynı yıl Sezen Aksu, müzisyenliğinde radikal bir değişime sebep olacak Onno Tunç’la tanıştı. Bu dönemde darbenin travmalarını atlatmaya çalışan 80’ler neslinin melankolisine hüznünü de ekledi ve kendi sesini buldu. Mesela Tükeneceğiz’i, kendi ayrılığının getirdiği acıyla 12 Eylül askeri darbesinin travmasını yaşayan neslin acılarını harmanlayarak yazdı.

Sezen Aksu bu değişimden sonra kendi tecrübesiyle kadınların tecrübelerini yoğurdu ve acılarını açıkça yaşamaktan korkmayan, aşkını haykırmaktan çekinmeyenlerin hikâyelerini şarkı yaptı. Şarkılarındaki kadınlar, kendilerini ilişkinin öznesi olarak gören ve bu özgüvenin getirdiği rahatlıkla "hadi yerime koy birini koyabilirsen" diyen kadınlardı. Bu şarkılara biraz daha detaylı bakmak gerekirse;

Ben senin hayatından gittim oğlum
Hadi yerime koy birini koyabilirsen
Ben senin hayatından gittim oğlum
Hadi dur o sarı odalarda durabilirsen

Uzak benden aşk uzak artık
Kanun mudur bu yasaklık

Derken aşık bir kadının terk etmek istediği birine karşı olan hislerini saklayamadığını, bütün tersi yönde dayatmalara rağmen kendine yalan söyleyemeyip dönmesi için yalvardığını, aşkını haykırdığını görürüz. Ama aynı zamanda yine kendini maşuk (aşık olunan) değil de “aşık” olarak görebilen bir kadının hikayesidir bu. Aşkta da edilgen olmayan ve özne olan bir kadının…

Yerine göre sanki sadece erkeklerin yapması “mübah” olan şeyleri bir kadın olarak teker teker dile getirdiğini, sarışının birine kur yaptığını, birden fazla koca istediğini, hatta seni yerler diyerek laf attığına şahit oluruz. Muhtemelen Sezen Aksu bu şarkıları yazarken “aman ben de kadınlara biçilmiş şu rezalet rolleri teker teker yıkayım” diye düşünmüyordu. 90’ların popüler kültüründe zaten aşk böyle ifade ediliyordu. Ancak tabiri caizse şanı almış yürümüş bir kadının böyle işler yapması teker teker bütün kalıpları yıkıyordu. Yeri geldiğinde çarpık namus anlayışıyla dalga geçen bir seks işçisi oluyordu ve “namus”un kendisinden sille yiyordu yeri geldiğindeyse baskın bir karaktere sahip olduğu için kendisine açılmaya çekinen birini ikna etmeye çalışan bir kadın oluyordu, “şanıma inanma” diyerek.

Kadınlık tecrübesini neredeyse dizeleriyle hepimize teker teker aktarmayı başarmış bu kadının yaptıkları bununla da sınırlı değil. Hadi Bakalım şarkısı mesela, her zaman basit bir pop şarkısı olmaktan daha fazlasıydı. Şarkının klibini izlerseniz, silahlanma yarışından rekabetle yönetilen ekonomiye kadar birçok açıdan politik özellikler taşıdığını görürsünüz. Sezen Aksu o şarkıyı kendi neslinin devrimci fikirleri tartışmaktan borsada oynamaya doğru giden savrulmasıyla dalga geçmek için yazmış. En önemlisi de hem insanların hem de siyasetçilerin arasındaki bu rezalet yarışın ne kadar da boş olduğunu göstermek için.

Varmadan sekizine
Ergin oldu Ünzile
Hem çocuk hem de kadın
On ikisinde ana
Bir gül gibi al ve narin
Bir su gibi saydam ve sakin
Susar kadın Ünzile

Ünzile bir çocuk gelinin hikâyesi, Kardelen ise okula gönderilmeyen kız çocuklarının. Yarası Saklım’ı söylerken hem Onno Tunç ve Uzay Heparı’nın yasını tutuyordu hem de Cumartesi Annelerinin dertlerine kendince ortak oluyordu. Kemal Burkay’ın sınır dışı edilmesine Kemal Burkay’ın kendi şiirini besteleyerek, “Gülümse” diyerek tepki gösteriyordu;

Belki şehre bir film gelir
Bir güzel orman olur yazılarda
İklim değişir, Akdeniz olur ,
Gülümse

Siyasete bu denli ilgi, sadece samimi bir dert ortaklığıyla değil; kötülüğün yıktığı hayallerin ırk, din, erkek-kadın tanımayacağına dair bir kavrayışla mümkün olabilir. Bugün dinlediğimiz Sezen Aksu şarkıları bize birçok farklı şekilde birçok anımızda ilham kaynağı oldu. Sezen Aksu, "Haydi Kızlar Okula" kampanyasında aktif olarak yer aldı. Darbeden hem kendisi hem de nesli canı yanmış bir neslin ferdi olarak "Yetmez Ama Evet!" kampanyasına destek vererek askeri vesayete karşı tutum aldı, çözüm sürecinde barış için faaliyet yürüttü ve Gezi Parkı’nda AKP’nin neoliberal kent politikalarına karşı direnenlere desteğini açıkladı.

Bugün toplum baskısının biraz olsun farkında ergenlik dönemindeki çoğu genç kadın sanki güçlü olmanın tek yolu erkek olmakmış gibi görünen dayatmanın karşısında maskülen bir tarzda giyiniyor. Süslenmek, makyaj yapmak daha doğrusu feminen olmak sanki bir sorunmuşçasına bundan olabildiğince kaçıyorlar ve belki de benim gibi üniversiteye gelene kadar bu ruh hali devam ediyor. Hatta geçenlerde çıkan bir röportajda bir iş kadını “Çalışanlarımın bana saygı göstermesini sağlamak için sarı olan saçlarımı siyaha boyadım ve topuklu ayakkabı giymeyi bıraktım” diye “gururla” anlatıyordu bu durumu. Kadınsı olmak sorun değil, suç değil. Hatta birazcık deli bir kadın olmak da sorun değil. Allah hepimize santralde çalışırken şehirlerarası telefon bağlanmasını bekleyen insanlara şarkı söylediği için şefinden iki dakikada bir ikaz alan ve Cumartesi Anneleri'yle birlikte ağlayan bir kadının gücünden ve deliliğinden versin.

Rumeysa Özüyağlı

[email protected]

Bültene kayıt ol