“Tek tek bireyler, ancak başka bir sınıfa karşı ortak mücadele yürütmek zorunda oldukça bir sınıf meydana getirirler; bunun dışında rekabet içinde birbirlerine düşmandırlar.” (Marx ve Engels, Seçme Yapıtlar, Cilt I)
Türkiye’de hakim olan değerler üzerine yapılan araştırmalar insanı dehşete düşürür. Ermeni, Eşcinsel, ateist, Alevi komşu istemeyenler; Kadının ezilmişliğini ve şiddeti savunanlar, kendi milliyetini diğerlerinden üstün kabul edenler...
Egemen sınıfın düşman kamplara böldüğü bireyler, karşı taraftan gördükleri bireylerin kabul edilemez buldukları düşüncelerini ele alıp, onların asla iflah olmayacağını düşünürler. Hayatımızın merkezine oturan sosyal medyada, bir bireyin savunduğu tuhaf görüşleri alıntılayıp, milyonların haleti ruhiyesini buradan açıklamak gibi.
Karl Marx genç bir devrimciyken sistemin işleyişi anlamıştı: Hakim fikirler, hakim sınıfın fikirleridir. Üretim araçlarını elinde tutan sınıf, zihinsel üretim araçlarını da belirler. Sınıflı toplumların tarihinden gelen cinsiyetçilik, homofobi, ayrımcılık, ırkçılık, ezme ve ezilme ilişkileri kapitalizm tarafından yeniden organize edilip üretilir. Devlet aracılığıyla topluma pompalanır.
Kapitalist toplum rekabet üzerine kurulu. Sermayenin diğer sermayelerle rekabet ederek varolması tüm insan ilişkilerini de belirler. Dostluk değil düşmanlık, işbirliği ve kolektif darvranma değil bireycilik, diyalog değil nefret. Bu berbat toplumun en kalabalık sınıfı olan, diğer sınıfların her gün iktisadi rekabet sonucu eriyerek katıldığı işçi sınıfı da toplumun bir parçasıdır; Egemen fikirler, işçilerin arasında da yer eder. Bu döngü nasıl kırılacak? Milliyetçiliğin, cinsiyetçiliğin, dini önyargıların pençesindeki işçiler nasıl olur da devrim yapar? Marx, tek tek işçiler çok iyi bireyler olduğu için bu sınıfa devrimci bir rol yüklemiyordu. İşç sınıfı devrimci kılan üretimden gelen gücüydü. Burjuva toplumunun rekabet ve düşmanlığa dayalı yapısının tek tek işçilerin kitap okuyarak, eğitilerek kırılamayacağını da biliyordu.
İşçi sınıfının rekabet, düşmanlık, nefret ve bölünmüşlükten kurtulmasının tek yolu kapitalist sınıfa karşı ortak çıkarlar için mücadeledir. Düşük ücretlere, güvensiz çalışmaya, sendikasızlığa ve işyerindeki baskıya karşı mücadele, sınıf kavgasının olmadığı zamanlarda birbirine düşman olan işçileri birleştirir ve bir sınıf haline getirir. Tam da bu yüzden sosyalistlerin rolü, işçilerin mücadelede birleşmesine yardımcı olmak.
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)