İspanya'dan Irak'a referandum imtihanı

06.10.2017 - 14:00
Meltem Oral
Haberi paylaş

Önce Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ndeki ardından Katalonya’daki bağımsızlık referandumları ile halkların kendi kaderini tayin hakkı adeta dünyanın baş gündemine oturdu. Bağımsızlık referandumları ve karşısında verilen tepkiler, son yıllarda dünya çapında nasıl bir kriz ve istikrarsızlık ortamında yaşadığımızın en güncel örnekleri.

25 Eylül’de neredeyse tüm dünya karşı olmasına rağmen Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde bağımsızlık referandumu gerçekleşti ve 3 milyon 305 bin 925 kişinin yüzde 92,7’si evet oyu verdi. Merkezi Irak hükümeti, Suriye, İran, Türkiye gibi bölgesel güçlerin yanı sıra ABD, İngiltere, Almanya, Fransa gibi devletlerin yetkilileri de son dakikaya kadar Mesut Barzani’nin referandum kararından vazgeçmesine yönelik açıklamalar yaptı. Irak’taki Kürt halkının nasıl yaşamak istediğinin, ABD başta olmak üzere bir dizi ülkeyi neden ilgilendirdiğini anlamak için küresel emperyalist güçlerin bir asırdır Ortadoğu’daki ülkelere askeri, siyasi, ekonomik müdahalelerini hatırlamak yeterli.

Türkiye’nin referandum karşıtı ittifakı

Daha beş sene önceki AKP kongresinde kürsüye “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganlarıyla çıkan Barzani’ye karşı hükümetin yaklaşımı, dünyada kartların yeni baştan dağıtıldığı bir süreçte yaşadığımızı gösteriyor. Hükümet yetkilileri bir süredir gerilimli bir ilişkiye sahip olduğu ABD ve Almanya gibi güçlerin yanı sıra Suriye rejimiyle bile referandum karşıtlığında aynı politik zeminde buluştu. Aynı şekilde Türkiye içerisinde de bağımsızlık referandumuna karşı adeta “kutsal ittifak” oluşturuldu. İttifakı bir araya getiren şey konunun “devlet bekası” olarak görülmesi. Devletin tüm kurumlarının ve yetkililerinin, bir halkın nasıl yaşamak istediğine dair sandığa gidiyor olmasına karşı hakaretamiz yaklaşımı, referandumun bölgedeki tüm Kürtleri ve dolayısıyla da Türkiye’de yaşayan Kürtleri “ayrılıkçılık” yönünde etkileme korkusu.  Ayrıca Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin yönetimini ele geçirdikleri bölgelerin geleceğine dair Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nden ilham alma ihtimali. Yani iç ve dış siyasette son yıllarda yükselen gerilimin başat konusu olan Kürt sorunuyken, Barzani’nin hamlesi söz konusu gerilimlerde Türkiye devletini daha dezavantajlı pozisyona sokma potansiyeli taşıyor. Bu yüzden Türkiye devleti, güneydeki sınır komşularının Kürt siyasi yapılanmalarından oluşması ihtimalinden kaygı duyarak, bağımsızlık referandumunu bir varoluş meselesi, misak-ı milli sınırlarının bekası sorunu olarak görüyor.

Bu yüzden kavgalılar kolayca yan yana gelebildi, tehditler havada uçuştu, İran’la ortak askeri tatbikat düzenlenerek sürece askeri yöntemlerle müdahale edilebileceğine dair hamlelere girişildi. Hatta Gazze imalarıyla açıklamalar yapacak kadar ileri gidildi. Referandum gerçekleştikten günler sonra bile, hükümetin başyazarlarından Albülkâdir Selvi hâlâ “Erbil’de yeni Gazze olur muyuz kaygısı başladı” yazabiliyor. Belli ki Türkiye’deki referandum karşıtları Erbil yeni Gazze olacaksa, yeni İsrail’in kim olacağı sorusunun ima ettiklerinin farkında değil ki bu kadar ileri gidebiliyor. 

CHP evine döndü

Ancak petrol hattını tıkamak, askeri seçenekleri öne sürmek, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ni izole edecek yaptırımlar uygulamak gibi türlü tehditler referandum kararı alan Barzani ve sandığa giden milyonlarca Kürt açısından caydırıcı olmadı. Ama Irak’taki Kürtlerin nasıl yaşamak istediklerine dair iradelerini beyan etmesi hem hükümetin hem de Türkiye’deki muhalefetin pullarını döken tutumlara sahne oldu. Yerli-milli koalisyonun ne kadar kaygan bir zeminde yükseldiği bir kez daha ortaya çıktı. MHP lideri Bahçeli ırkçı, ayrımcı nefret siyasetini daha yüksek bir tonda yürütmek için fırsat bulmuşçasına savaş tamtamları çalarken Binali Yıldırım’la giriştiği polemik veya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomik yaptırım konusundaki açıklamalarına Ekonomi Bakanı’nın açıkça karşı çıkması hem yerli-milli koalisyonun hem de AKP’nin içindeki çelişkileri yine su yüzüne çıkardı.

Diğer yandan yerli-milli ittifakın küskünü CHP, bağımsızlık referandumuyla birlikte “saflara” geri döndü. Çözümsüzlükte ısrarcı CHP liderliği için Adalet Mitingi’nin sadece kısa bir moladan ibaret olduğu açığa çıktı. Mevzu bahis “devlet bekası” olunca CHP, savaş tezkeresi korosuna katılarak bir süredir dışına düştüğü yerli-milli koalisyona balıklama daldı. Böylece koalisyondaki çatlak görüntüsü liderlik düzeyinde giderilmiş oldu.

Belli ki CHP liderliği için adalet, Türkiye’de, bölgede ve tüm dünyada, kaderini tayin etmek isteyen halkları kapsamıyor.  CHP, halkların eşit koşullarda kardeşliği temasını tüm düzeylerde işlemek yerine devletin beka kaygısının pekiştirdiği milliyetçi-militarist atmosfere kapılarak çatlakları onarma yönünde adım attı.

Kimin bekası?

Referandum sürecinde dökülen pullar sadece CHP’ninkiler değildi. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık için sandığa gitmesi Türkiye solu için tam bir turnusol kağıdı, özgürlük, eşitlik ve en basit sosyalist ilkelerin ne anlama geldiğinin imtihanı oldu. Ezilen halkların taleplerine nasıl yaklaşıldığı, Türkiye’de özgürlükçü antikapitalist bir solun inşasında kimlerin aktör olup olamayacağının da belirleyicisidir.

Örgütlü solun bir kısmı Irak sınırları içinde referandum yapan ezilen bir halka karşı tutum aldı. Dahası İspanya’da Katalanların bağımsızlık istemesine de İspanya devletinin argümanı olan ve Katalanların merkezi devlete verdiği kaynaklardan bir haber olunduğunu gösteren “refah şovenizmi” gerekçesiyle karşı çıktı.

Milliyetçiliğe ve militarizme prim veren her türlü yaklaşımın kılıfı olarak yine anti-emperyalizm gerekçesi öne sürüldü. Oysa yapılması gereken devletin bekasını değil ezilenlerin ve işçi sınıfının bekasını savunmak. Irkçı, milliyetçi, savaşçı koronun sesini gürleştirdiği bir siyasi iklimde koroya payanda olmak değil, başka bir ulusu ezen ulusun özgür olamayacağını anlatmak gerekir. Barış içinde eşit ve özgür bir dünya için mücadelede, halklar arasında düşmanlığı pekiştiren, egemen sınıfın milliyetçiliğine olur veren, ezilen ulusların kendi kaderlerini belirleme haklarını yok sayan görüşlerin yeri yoktur. Halklar nasıl yaşamak istiyorlarsa öyle yaşamalıdır.

Sol ne yapmalı?

Irak’taki Kürt halkının referandum iradesi, barıştan ve özgürlükten yana tutum alanların önünde çok önemli görevlerin olduğunu bir kez daha kanıtladı. Devletin beka kaygısıyla yürüttüğü siyasetin toplumda yükselttiği çatışmacılığa, nefrete karşı kolları sıvamak zorundayız. Barış, Kürt halkıyla eşit koşullarda kardeşlik, diyalog ve çözüm politikalarının hayat bulması için daha fazla tartışmak, ses çıkarmak ve savaş karşıtı bir hareket inşa etmek çok önemli. Devletin rotasını beka kaygısıyla yürütülen savaşçı siyasetten, çözüme ve diyaloğa doğru çevirmeye zorlayacak bir hareket ancak Kürt halkına akıl vermeyen, milliyetçiliğin yükselmesine katkıda bulunmayan, halklara düşman olanlarla herhangi bir zeminde buluşmayı reddeden bir sol ile mümkün olabilir.

Meltem Oral

[email protected]

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol