Erdoğan 16 Nisan referandumunun ardından, AKP açısından çıtanın yükseldiğini, önceden yüzde 40 oyla tek başına iktidar olmak mümkünken, 16 Nisan’dan sonra yüzde 50 artı 1 almanın zorunlu olduğunu söylemeye başladı. Bu düzeyde oy almanın ise çantada keklik olmadığı yine 16 Nisan referandumunda açığa çıkmıştı. AKP’nin kendisine oy veren yoksul ve işçi kitleleriyle rabıtasının bozulduğu, AKP’nin sarsılmaz kaleleri olarak görülen illerde ve ilçelerde “Hayır” oyunun “Evet” oylarını geçtiği ya da çok zorladığı 16 Nisan’da görüldü.
Eğer, normal süresinde yapılırsa 2019’da gerçekleşecek seçimlerde Erdoğan partili cumhurbaşkanı olmak istiyorsa, görüldü ki 16 Nisan referandumundan bambaşka bir performansın sergilenmesi gerekiyordu. Fakat bırakalım 16 Nisan kampanyasındaki performansı aşmayı, AKP, bizzat Erdoğan tarafından parti çalışanlarını, gönüllülerini sarsan ve kıran bir şekilde eleştiriye tabi tutuluyor. Eleştiri, en çok “metal yorgunluğu” kavramıyla dile getirildi. Erdoğan Haziran ayının başında “Teşkilatlarımızın tamamını güncelleyeceğiz. Çünkü ortada bir metal yorgunluğu var” dedi.
Erdoğan’ın metal yorgunluğuyla kastettiğinin ne olduğu belli değil ama AKP’nin sorunu çok açık ki metal yorgunluğu değil. Politik partilerde belirgin ve kırılma yaratan tüm sorunların kökeninde politik sorunlar yatar ve AKP’nin sorunu da ne metal yorgunluğu yani her düzeyde liderlik yapan AKP kadrolarının eskimişliği, ne de iktidar yorgunluğu. Bunlar, suçu zamanın akıp gitmesine atan, kadroların hatasız ama yaşlı olmasından yola çıkarak bir yenilenmeyle sorunu çözmeyi hedefleyen hamleler. Oysa AKP’de sorun, Erdoğan’ın partiyi yönetme tarzında, yerli-milli devlet koalisyonunun AKP liderliğinin geniş kesimlerince ikna edici olmamasında.
Sorun, devletin beka kaygısının inandırıcı bulunmamasında, bu beka kaygısını gidermek için devlet güçlerinin aşırı merkezileşmesi anlamına gelen başkanlık ya da partili cumhurbaşkanlığı sistemine 16 Nisan referandumunun da gösterdiği gibi AKP’lilerin ikna olmamasında.
Sadece 16 Nisan referandumu değil Adalet Yürüyüşü de gösterdi ki Erdoğan’ın geleneksel devlet yapısı, MHP ve bir dizi ulusalcı güçle kurduğu koalisyon, sadece ikna edici olmamakla kalmıyor, AKP saflarında hem de bu safların en merkezinde bir dizi konuda farklı fikirler, farklı siyasetler ve farklı üsluplar ortaya çıkıyor. Motorlu Taşıt Vergisi konusunda, Kürdistan referandumu konusunda, bu bölgeye yaptırım uygulanıp uygulanmayacağı konusunda, askeri müdahalenin olup olmayacağı konusunda, faiz oranları konusunda, dış siyasette tercih edilen üslup konusunda, OHAL’in süresi konusunda, Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’in görevden alınıp alınmayacağı, Kadir Toptaş’tan sonra hangi belediye başkanlarının istifa edeceği konusunda AKP saflarında derin tartışmalar sürüyor.
Bu derin tartışmaların ne düzeyde bir bölünmüşlüğün ürünü olduğu önümüzdeki dönemde daha net görülecek.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)
(Not: Yazarımızın "Bir sosyal şovenistle tartışmanın zorluğu ya da Kürdistan bağımsızlık referandumuna dair" yazısının üçüncü bölümü Pazartesi günü yayınlanacaktır)