Geçen üç ayda, Adana, Konya, Mersin, Sivas, Ankara, Sakarya ve İzmir’de ırkçılar Suriyelilere saldırdı. Saldırılar nedeniyle yüzlerce aile evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Ölümler ve yaralanmalar meydana geldi. Temmuz ayında Sakarya’da genç hamile bir kadın, tecavüz edilerek, 10 aylık bebeğiyle birlikte öldürüldü. Birkaç gün önce Mersinli iki kadın ırkçı cinayet sonucu öldürüldü. Sakarya’da öldürülen genç kadının ardından eşinin, “onların canını ve namusunu korumak için buraya gelmiştim, artık gerek kalmadı” sözleri Suriye’li mültecilere cehennem hayatı yaşatıldığının önemli bir kanıtı.
Medya mültecileri hedef göstermekte
Irkçı cinayetlerde ve saldırılarda medyanın önemli ölçüde sorumluluğu var. Ana akım medya, ırkçı saldırıları, birbiriyle ilgisi olmayan olaylarmışçasına, asayiş meselesi olarak yansıtmakta. Oysa tüm saldırıların ortak noktasının Suriyeliler olması cinayetlerin ve saldırıların ırkçı niteliğini apaçık ortaya koyuyor. Buna rağmen ana akım medya giderek dozajı artan ırkçılığı gizlemekte. Olayları en hafifinden “tehlikeli gerginlik” olarak vermekte.
Daha da vahimi, Suriyeli mülteciler medya tarafından hedef alınmakta. Suriyelilere ilişkin ayrımcılık içeren haberler yapılmakta. Suriyeliler dilencilik, taciz gibi suçlamalar üzerinden kriminalleştirmekte. Medya, kiraların düşmesinden, işsizlik rakamlarının artmasından, esnafın kepenk kapatmasından, Suriyeli mültecileri sorumlu tutmakta. Öyle ki, mülteci statüsü bile tanınmayan Suriyelilerin seçmen yapılarak iktidar partisine oy vereceği haberleri bile medyada yer alabildi.
Siyasiler de sorumlu
Suriyelilere ilişkin ırkçı tutum medya ile sınırlı değil. İktidarından, ana muhalefet partisine siyasetçiler, Suriyelilere ilişkin ırkçı ve nefret barındıran dil kullanmaktan imtina etmemekte. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu her fırsatta Suriyelileri geri göndereceğini söylemekte. CHP’nin Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Meclis’te düzenlediği bir basın toplantısında “Bizim Mehmetimiz El Bab’da, Suriye’de şehit oluyor. Ama Türkiye’ye gelen Suriyeli erkeklerin yaş aralığına baktığımızda, 15 ila 44 arasında 819 bin 350 askere alınabilecek erkek, Türkiye’de kafelerde, pub’larda Türk kızlarıyla geziyor” demişti. Yine MHP’nin muhalif kanadında yer alan Sinan Oğan da "Mültecinin sahilde, plajda, büyükşehirde AVM'de ne işi var?” sözleriyle Suriyeli mültecileri açık hedef haline getirmişti.
Irkçılığı durdurabiliriz
Medyanın servis ettiği ırkçı fikirlere karşı mücadele etmek, ırkçı saldırılara karşı kalabalıklarla sokağa çıkmak çok önemli ve gerekli. Ancak başka işler de yapmak gerekiyor. Suriye’de sürmekte olan emperyalist savaş mevcut sorunun daha da derinleşmesine yol açmakta. Hükümet mülteciler için Avrupa’dan yeterli kaynak gelmediğinden şikâyet ederken, Suriye’ye deki savaşa milyarlarca para aktarıyor. O nedenle Avrupa ve Amerika’daki ırkçılık karşıtı hareket gibi, ekonomideki kötü gidiş, anti demokratik uygulamalar ile savaş arasında bağ kuran, savaşa ve yoksulluğa karşı Suriyeli mültecilerle dayanışan bir hareket inşa etmemiz gerekiyor.
Öte yandan işçi sınıfının ırkçılığa karşı mücadelede merkezi bir önemi var. Altıncı yılında, Suriyeli mültecilerin sayısın neredeyse 4 milyona ulaştı. Gaziantep, Hatay, Adana, Urfa, Mersin gibi bölgelerin demografik yapılarının dönüşmesine yol açtı. Patronlar mevcut durumu istismar ederek, işçiler arasında rekabet ortamı yaratmaktalar. Suriyeli mülteciler, güvencesiz, ağır koşullarda, düşük ücretlerle çalıştırırken, Kürt ve Türk işçiler üzerinde basınç oluşturmaktalar. Bu nedenle işçi sınıfı içinde Kürt, Türk ve Arap işçilerin ortak çıkarları olduğunu anlatmak, “eşit iş ve eşit ücret” talebi üzerinden bir mücadele yükseltmek ırkçılığa karşı mücadelede önemli bir adım olacaktır.
Çağla Oflas