Meral Akşener ve arkadaşlarının kuracağı partiden medet ummak artık çaresizlik değil düpedüz sağcılıktır. Bu sağcılık, politik bir hınç duygusuyla da birleşiyor. “Olan bitenin intikamını almak” için şeytanla bile ittifak kurmak mümkün hale geliyor.
Oysa devrimci politika daha sakin bir şekilde ve sağcılıktan kesinlikle ayrışarak inşa edilmeli. Sağcılıktan, hınçtan ve kutuplaşmadan uzak bir şekilde bakılınca Meral Akşener’in partisi, bildiğimiz sağcı bir parti.
Akşener’in içinden çıkıp geldiği bir gelenek var. Bu faşist bir gelenek. Akşener bu gelenekten koptuğunu, bu geleneğin dışında bambaşka bir gelenek inşa etmeyi amaçladığını iddia etmiyor. O geleneğin asıl sahibi olmaya çalıştılar ve garip bir kongre-mahkemeler-kongre süreçleriyle MHP’de iktidar olma şansı bulamadıkları için, tasfiye edildiler. Yapabilseler, Devlet Bahçeli’yi tasfiye edip, kurt işaretiyle miting meydanlarında şov yapmaya devam edeceklerdi.
Akşener’in kuracağı parti Kürt sorununda ayrıldığı partiden farklı değil.
Akşener’in kuracağı partinin Ermeni soykırımı sorununa bakışı üç kere milliyetçileştirilmiş gelenekten farklı değil.
Özgürlük mü talep etmektedir bu kurulma aşamasındaki parti, Suriyelilere yönelik ırkçı yaklaşımlara karşı dikileceğini mi beyan etmiştir, Akşener ve arkadaşları demokratik bir dış politika mı izleyeceklerdir, askeri darbelere karşı mı çıkacaklardır, Selahattin Demirtaş ve yoldaşlarının hapishaneden çıkmasını mı savunacak bu parti, düşünce, ifade, örgütlenme ve gösteri özgürlüğünü mü genişletecektir.
Erdoğan liderliğindeki yönetim her geçen gün daha otoriter bir performans mı sergiliyor? Evet! Ama Akşener ve arkadaşlarıyla, sadece “Erdoğan gitsin de!” talebinde ortaklaştığı için faşist bir ekolü demokratik mücadelenin bir partneri gibi görenler antikapitalist, demokratik ve özgürlükçü mücadeleye zarar verirler.
Şenol Karakaş