Kemal Kılıçdaroğlu, Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasının ardından “artık yeter” diyerek Ankara’dan İstanbul’a yürümeye karar verdi. İnsanın aklına bu eylemi duyunca ilk gelen şey, “günaydın” demek oluyor. Oluyor ama dememekte fayda var.
Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasının arka planında süren MİT TIR'ları davasını da bir kenara bırakmak lazım. Halkın oyuyla seçilen vekillerin, o yasama döneminde tutuklanmasına ilke olarak karşı durmamız gerekiyor. Suç işlerken yakalanması ve yüz kızartıcı suç işlemesi gibi durumlar dışında. Bu, tüm vekilleri kapsayan bir prensip olarak benimsenmeli. Vekillikleri düşürülen ve cezaevinde olan HDP’li vekillerin, Enis Berberoğlu’nun, yasama dönemi boyunca dokunulmazlıklarına dokunulmamalı. Oysa, milletvekilliklerine dokunma sürecinde, “terör destekçisi görünme” korkusuyla CHP de başat rol oynadı. “Anayasaya aykırı ama evet” diyerek, milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasından yana tutum aldılar.
Bugün CHP’lilerin de itiraf ettiği gibi, CHP böylece bindiği dalı kesmiş oldu.
Kılıçdaroğlu, “Adaletsizliğin olduğu bir ülkede yaşamak istemiyorum” demiş Ankara yürüyüşü sırasında. Bravo. Türkiye’nin yakın dönem bütün militarist politikalarının ortağı olarak, her türden sınır ötesi tezkereyi gündeme getiren hükümetten daha ateşli bir şekilde savunarak, Selahattin Demirtaş tutuklandığından beri tavana bakıp ıslık çalarak adaletin olmadığı bir ülkede yaşanabiliyordu…
Şimdi, aslolan, İstanbul yürüyüşünden önceki tutumların eleştirisi değil, bu yürüyüşün değerlendirilmesidir. Bu yürüyüşe, yürüyüş 1. Adalet, adaletten yoksun kalan tüm kesimleri kapsadığı, 2. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” gibi milliyetçi sloganlarla yürüyüş manipüle edilmesine izin verilmediği, 3. Kutuplaştırmacı değil tüm kesimlerin ortak adalet duygusuna hitap ettiği, 4. Sadece Enis Berberoğlu için değil tüm tutuklu milletvekillerinin özgürlüğünü savunduğu ölçüde veya savunmasını sağlamak için katılmak, yürüyüşün CHP’nin gövde gösterisi değil adalet isteyen herkesin yürüyüşü hâline gelmesini sağlamak gerekir. Adaletin yanı sıra, ekmeği de talep etmek çok önemli.
Yürüyüş daha birinci gününde faşistlerin tehdidiyle karşılaştı. Faşist tehdide karşı adalet için demokratik yürüyüş hakkının yanında tutum almalıyız.
CHP liderliğinin iki temel handikapı var: Birincisi, sağcı olması. Adalet yürüyüşü sağcı sloganlarla sürdürülüp, büyük bir İstanbul mitingiyle kazasız, belasız, hareket çok da büyümeden sonlandırılmak istenecektir. İkincisi ise, son günlerde giderek moda hâline getirilen “kontrollü darbe” söyleminin yürüyüşün politik omurgasını oluşturma ihtimali. Darbe sonrası OHAL koşullarından yola çıkıp, filmi tersinden oynatıp darbenin kontrollü olduğunu iddia etmek, 15 Temmuz darbesini sulandıran, sağcı, darbecilere cesaret veren ve yürüyüşe hakim eğilim olduğu ölçüde yürüyüşü de sulandıracak olan bir politikadır. 15 Temmuz gününün karanlık noktaları var ve devletin, hükümetin bu karanlık noktaları aydınlatması için çabalamak bir şey, bir darbe koalisyonunun görülmemiş şiddette giriştiği darbeyi bir tiyatroya benzetmek bambaşka bir şey. Yürüyüşün politik olarak işlevsizleşmesinden kaçınılacaksa, darbeye amasız fakatsız karşı çıkmak çok önemli.
Şenol Karakaş