1980 sonrası Türkiye tarihi, küresel sermayenin ana eğilimlerinin hayata geçirilmesinin tarihi bir bakıma.
Darbeden sonra, 1989 Bahar Eylemleri’yle toparlanan işçi sınıfı, hem darbenin ekonomik ve siyasi uygulamalarına sert bir yanıt verdi hem de hareketin içinden yenilenmiş bir Türk-İş liderliğinin ve işçi sınıfının bir parçası olduğunun ve böyle hareket etmesi gerektiğinin farkına varan kamu çalışanları mücadelesini çıkarttı.
1980’li yılların sonundan itibaren, Türkiye kapitalizmi bir kaynak krizi yaşamaya başladı. Kaynak bulmak için, küresel piyasalara borçlanmanın yanı sıra, kamu sektörüne yüklenme politikasını çok sert bir şekilde hayata geçirdi. Bu politikanın bir nedeni de işçi sınıfının darbeden sonra toparlanan gücünü tırpanlamaktı. Kaynak krizi, hızla kamunun özelleştirilmesi ve “devlet memurlarına” bir saldırı politikasıyla giderilmeye çalışıldı.
Saldırı yıllarca sürdü. Özelleştirme, bu saldırının simge adı oldu. Özelleştirme politikalarını savunan bütün hükümetler, aynı anda üç işlevi görmeye çalıştılar. Küresel kapitalizmle uyum, IMF politikalarını harfiyen uygulamak, yani kamusal tüm zenginliğin özel sermayeye aktarılması. Kaynak krizine yanıt bulmak ve üçüncüsü,işçi sınıfının örgütlenmesini zayıflatmak, başarabilirse örgütlenmelerini işlevsiz kılmak. 1990’lı yılların “küreselleşmeyle yatıp küreselleşmeyle kalkan” aklı evelleri, sendikaların ömrünü doldurduğunu, işçi sınıfının gücünü yitirdiğini savunan bütün tırnak içinde muhaliflerle beraber, dünya hükümetlerinin dünya sermaye sınıfı adına dünya emekçilerine saldırı hamlesinin bir ve aynı şekilde tekrarı anlamına gelen bu özelleştirme furyasının işçi sınıfı hareketinde yaratacağı tahribatın derinliğini göremediler.
Ama 1980 sonrası sadece zenginliğin sermayeye devri için hükümetlerin yaptığı hamlelerin değil aynı zamanda bu hamlelere karşı işçi sınıfının kelimenin tam anlamıyla şanlı mücadelelerinin de tarihidir. Kamu çalışanlarının mücadelesi, KESK’in sokakta, direne direne kurulması ve en nihayetinden Emek Platformu’nun örgütlenmesi, Emek Platformu’nun işçi sınıfının bütününü harekete geçirme yeteneği taşıması, bu birleşik özelliğinin tek tek sendika konfederasyonlarına daha da büyük bir güç vermesi 1990’lı yılların kısa özeti gibidir.
AKP hükümetleri, kendisinden önce göreve gelen hükümetlerden devraldığı özelleştirme hamlesini zirveye çıkarttı. Daha önceki hükümetlerin zaman zaman akıllarından geçirdiği ama işçi sınıfının en temel güvencesi olan, tek tek kadın ve erkek işçilerin onuru olarak gördüğü Kıdem Tazminatı hakkına yönelik saldırı ise şimdi gerçekten gündeme girdi. Sadece özelleştirmelerin değil, işçilerin çok sayıda hakkının sermaye lehine budandığı bir dönemde, Kıdem Tazminatı’yla güvence altına alınan haklara dokunulması, en önemli kazanımımızın da sermayeye devredilmesi anlamına gelir.
Bu yüzden şimdi, tüm kutuplaşmacı tezleri, yaklaşımları bir kenara bırakmanın ve Emek Platformu’nu yeni döneme uygun bir şekilde inşa etmenin zamanıdır.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)