Burjuvazi, unutmamak gerekir ki, ulusun ve ulus devletin kendi çıkarı çerçevesinde şekillenmesini ister. Belli zaman kesitlerinde ve tarihsel süreçlerde ulusal sınırları aşmak isterken, kimi zaman ise bu sınırların içine hapsolur, hapsedilir. Katalonya burjuvazisi diğer bölümde de yazdığım gibi yıllarca İspanya’nın bütünlüğünü savundu. İspanyadan ayrılmak istemedi, ayrılmak istememesinin nedeni sadece iktisadi olarak Katalonya iç pazarına değil, aynı zamanda İspanya iç pazarına da hâkim olmasıydı. Dolayısıyla Katalonya burjuvazisi kar oranlarındaki artış nedeniyle olası bir ayrılığa karşıydı. Oysa şimdi durum çok farklı, kapitalist üretim sürecinin günümüzde yeni bir iktisadi kriz ile karşı karşıya gelmesi ve bu durumun İspanya’ya olumsuz etkileri, krizin faturasını İspanya egemenlerinin Katalonya’ya ağırlıklı olarak ödetmek istemesi, Katalonya burjuvazinin ayrılıkçılık yönünde bir kampanya yürütmesini artık kendi açısından zorunlu kılmıştır.
Ekonomik krizin burjuvaziye bir maliyeti olurken; burjuvazi ortaya çıkan bu maliyetin faturasını emekçilere, ezilenlere keser. Kriz anında bu tartışmalar gündemleşir. Kriz anında bu krizin bir faturası olacağı kesindir ve sorun bu faturayı kimin ödeyeceğidir! Fakat şu da bir gerçek ki; bütün bu krizlere ve olumsuzluklara rağmen diğer ülkeler ile kıyaslandığında refah toplumlarıdır diyebiliriz bu toplumlara. Refah toplumu olmaları tarafların daha sağduyulu, uzlaşmacı bir tarzda sorunları ele almasına neden oluyor. Örneğin, referandumun Madrid Hükümeti tarafından engellendikten sonra bile kimse sokaklara çıkarak gösteri, eylem yapmadı. Bırakalım silaha sarılmalarını protesto eylemleri bile olmadı.
Tabi burada tekrarlamaya gerek yok. İspanya demokrasisi; her ne kadar kendi içinde yapısal sorunları da olsa, geçmişte yaşadıklarını ve bu yaşadıklarından edindikleri deneyim, demokratik bir olgunluğa erişmesini beraberinde getirdi. Birçok kez de ifade ettiğim gibi İspanya’nın, Katalonya’nın, Bask’ın çok ciddi bir sol geçmişi var. İç siyasetin oturduğu bir yer İspanya. Türkiye gibi siyasal kavramların karma karışık olduğu, siyasetçilerin tamamen devletli olduğu bir yer değil.
Avrupa’nın güney ülkelerinde unutmamak gerekir ki bir dönem AB’ye girene kadar yani 1980’lere kadar militarizm, asker çok etkilidir siyasette. Portekiz, İspanya, İtalya, Yunanistan vs. 1936 ile 1980 arası İspanya’da yeni bir kuşak yetişti ve bu kuşağın olaylara ve olgulara bakış açısı daha bir sağduyulu oldu. İspanya’da bir İspanyol çıkıp “Vay, sen Katalansın!” diye bir aşağılamaya maruz bırakmıyor Katalanları. Durum Türkiye’deki gibi değil ya da biri çıkıp Katalanlara uzaydan gelmiş muamelesi yaparak bizim de Katalan komşularımız, dostlarımız, arkadaşlarımız var demiyor. “Katalanlar bu devletten daha ne istiyor?” sorusunu sormuyor. Türkiye’de Kürde sorulan soruların esamesi okunmuyor Katalonya’da. Bütün bu nedenler Katalanlar ve İspanyolların bir araya gelip ortak bir konsensüs çerçevesinde anlaşamasalar bile, sorunların çözümü noktasında önemli eşikleri aşıp, olumlu ilerlemeler kaydetmelerini sağlayabiliyor.
Kapitalistler son dönemde İspanya’da ve Katalonya ’da yaşanan krizin bedelini emekçilere ödetmek istiyorlar. O yüzden özellikle günümüzde yaşam standartlarında ciddi düşüşler ve gerilemeler yaşanıyor. Katalonya milliyetçiliği, burjuvazisi de İspanya’dan ayrılmak isteyerek İspanya’nın içine girdiği bu krize ortak olmak istemiyor. İspanya’da eğer kriz daha da derinleşirse İspanya’nın Syriza’sı olan sosyalist Podemos partisinin de önü açılır. Podemos sadece İspanya’da aldığı oy ile dikkatleri üzerine çekmemiş, Katalonya ve Bask bölgesinde de en yüksek oyları alarak buralarda da seçimden birinci parti olarak çıkmıştır. Ancak Katalonya’da son seçimlerde her ne kadar da tercihini soldan yana vermiş olsa da 1936 yılının solculuğu yok Katalonya’da. 1936’da Katalonya’da temel sorun sınıfsaldı ve sınıf bağlamının çerçevesinde ilerliyordu. Bugünkü meselenin Katalonya’da sınıfsal bir yanı yok. Daha reformist, düzen sınırları içinde kalarak bazı demokratik talepler ve sosyal haklardaki iyileştirmeler ile ilerleyen ve anti-kapitalist bir programa sahip olmayan bir solculuk günümüzdeki solculuk. Avrupa’nın birçok yerinde egemen olan bu solculuk Avrupa’nın yıllarca dünyanın birçok yerini sömürgeleştirmesi ve sömürgelerden elde ettiği zenginlik ile içeride bir işçi aristokrasisi yaratması, kısmi de olsa bir refah seviyesine erişmesini sağlayan bir solculuk. İnsanlar gerek ulusal anlamda, gerek ise sınıfsal anlamda belli bir refah seviyesine ulaştı. Şunu da unutmamak gerekir ki Avrupa da bir kriz anında veya var olan krizin derinleşmesi durumunda kazanılmış olan bu talepleri, refah toplumu seviyesini geriletebilir ve insanların elinden kazanılmış olan bu haklarını alabilir.
Özetlemek gerekirse İspanya; İngilizlerin, İskoçlara sunduğu bağımsızlık kartını, Katalanlara gerçek anlamda sunmadı. İngilizler ekonomik olarak daha zengin oldukları için ayrılık kartını İskoçlara gösterebildi, fakat İspanya Katalonya ayrıldıktan sonra giderek yoksullaşacağı için Katalanların ayrılmasına sıcak bakmadı. Bu ayrılık gerçekleşirse İspanya, yoksul bir ülke olarak kalır. Fazla bir üretimi olmayan turizm gelirlerinin çoğunu bile Barselona gibi Katalan şehirlerinden elde eden İspanya en azından kısa vadede bu durumu göze alamaz.
Sonuç olarak, İspanya’daki ulusal sorun iki türlü çözülür: Birincisi sol bir proje ortaya koyulur ve Katalan ulusu da kendi içinde ayrışır, ciddi bir işçi hareketi açığa çıkarsa bu durumdan dolayı Katalanların sınıfsal hareketleri de şiddetlenecektir ve o sarı, kırmızı bayrak bir anlam ifade etmeyecektir Katalonya halkı için. Bu durumdan dolayı tıpkı Paris Komünün’de yaşandığı gibi; komün ilan edilmeden önce bir biriyle savaşan Alman egemenleri ile Fransız egemenleri, Paris’te devrim olunca aralarındaki savaşı sonlandırıp komüne saldırdılarsa, Madrid’deki yönetici sınıflar ile Katalonya burjuvazisi bir ortaklık hissiyatına kapılacaktır.
İkinci bir seçenek ise, ekonomik krizin derinleşmesi ve Katalonya’nın ayrılmasıdır. 21. yüzyılda artık birçok ezilen ulus Kürtler, Filistinliler, Katalanlar, Basklılar, İrlandalılar ve aklıma şuan gelemeyen birçok ulus ve halk kendi kaderini tayin etmeyi ve özgürlüklerini ellerline almayı beklemektedir. 21. yüzyıl ezilenlerin halkların yüzyılı olacak ve tarih artık Ortadoğu başta olmak üzere dünyada başka türlü yazılacaktır.
Son…
Mehmet Can