AKP kongresiyle birlikte, AKP genel başkanı ve cumhurbaşkanı aynı kişi oldu. Tayyip Erdoğan hem hükümet partisinin genel başkanı hem de cumhurbaşkanı. Sadece bu gelişme değil, Erdoğan’ın kongrede yaptığı uzun konuşma da gösteriyor ki, AKP liderliğinin yaşadığı politik dönüşüm süreci tamamlanmakta. Bu, aynı zamanda AKP liderliğinin de geleneksel devlet bürokrasisiyle aynı kaygıları taşıyarak, devlet bürokrasisiyle politik olarak örtüştüğü bir değişime tekabül ediyor.
AKP’nin tüzüğü değiştirmesi ve “tek” ile başlayan dört ilkeyi tüzüğüne yerleştirmesi, bir hikayenin sonunun tüzük değişikliğiyle de tescillenmesi anlamına geliyor. İki buçuk sene önce anayasa değişikliği tartışmalarında anayasanın ilk dört maddesinin değişebileceğini açıklayan aynı liderlik, şimdi “tek”le başlayan devlet ilkelerine yönelik eleştirilerin haysiyeti hedef almak anlamına geldiğini ilan ediyor.
Devletin geleneksel bürokrasisiyle AKP liderliğini aynı politik hatta buluşturan iki öğe var: Birisi, devletin beka kaygısının her iki politik odak tarafından paylaşılması. Diğeri, özellikle 15 Temmuz darbesinden sonra yaşanan politik krizin devlet yönetiminde ağır hasar yaratmış olması ve bu hasarın acilen giderilmesinin yaşamsal önemde görülmesi. Aynı şekilde, OHAL’in süresi belirsiz bir şekilde uzatılacağının Erdoğan tarafından ilan edilmesinin nedeni de sadece OHAL’in lütuf olarak değerlendirilmesi değil, bu krizden güvenlikçi politikalar dışında bir çıkış yolu görme yeteneği sergileyememeleri.
AKP kongresi bu açıdan şu anlama geliyor: 1. Kürt sorununda hemen ve hızla bir çözüm süreci beklemek doğru değil. Özellikle hükümete yakın görünen bazı gazetecilerin yazdıkları iyimser bir beklenti yaratıyor ama yeni bir içerikle gündeme geleceği söylenen diyalog sürecinin gelişmesi için Suriye’de Kürt bölgesinde yaşanan gelişmelerin devlet açısından kaygı yaratıcı olmayan bir şekle bürünmesi, 2. Tüm süreçlerden bağımsız olarak bir barış hareketinin etkili bir toplumsal güç hâline gelmesi gerekiyor.
Trump-Erdoğan görüşmesi
Erdoğan’ın Trump’la görüşmesi, öncelikle yeni dönemde muhalefetin hangi saçma vurgulara sahip çıkmaması gerektiğini göstermesi açısından derslerle dolu. Küresel emperyalist gücün maço ve trilyoner, insanlık düşmanı olduğu çok açık olan liderliğiyle görüşmeye ilkesel olarak karşı çıkacağına, Erdoğan’ın Trump’la 23 dakika görüşmesiyle dalga geçmek, ancak her konuya AKP prizmasından bakan hatalı muhalefete özgü bir çılgınlık olabilir. “Gelme Bush”, “NATO’ya hayır” kampanyalarına katılıp tutarlı anti emperyalist politikalardan bu günlere savrulunması ‘kategorik Erdoğan düşmanlığı’nın ulaştığı boyutları gösteriyor.
Oysa, savunmamız gereken, Erdoğan’ın Trump’la görüşmemesidir, pazarlık yapmamasıdır. Trump’la neler konuşuldu? Kürt halkının kaderi hakkında hangi pazarlıklar yapıldı? Suriye politikası nasıl ele alındı?
“Trump’la değil Kürtlerle görüş, konuş, anlaş!” Sloganımız bu olmalı. Oysa Trump Türkiye’yi ziyaret etse, Trump’a yalvar yakar “Erdoğan’la görüşme” diyecek garip muhalefet anlayışının AKP’yi Kürt sorununda yeniden diyalog politikalarına yöneltme konusunda hiçbir şansı yok.
Erdoğan-Trump görüşmesinde, Suriye dışındaki Kürt meselesinde Türkiye’nin elinin serbest kaldığı çok açık. ABD şimdilik ihtiyaç duymadığı ve Kürtlerle Rakka harekâtı Esad ve Rusya açısından kabul edilebilir, Türkiye ile harekât kabul edilemez olduğu için YPG ile birlikte birlikte hareket ediyor. ABD’li yetkililer, YPG ile ilişkinin taktiksel olduğunu açıklarken sadece Türkiye’yi rahatlatmak istemiyor, aynı zamanda bir gerçeğin de altını çiziyor. Bu, ABD’nin tüm güçlerle ilişkisinin takstiksel olduğu gerçeğidir.
Bu nedenle Trump-Erdoğan görüşmesine, sanki Trump çok hayırlı bir lidermiş gibi yaklaşmanın bir barış hareketi inşa etmeye hiçbir faydası yok. Aynı Trump, Müslüman nüfusu yoğun olan 7 ülkeden ABD’ye girişleri yasaklamaya çalışırken, bölgenin birçok sorununun altında imzası bulunan Suudi Arabistan kralını ziyaretiyle sadece iki yüzlülüğünü göstermedi, 110 milyar dolarlık askeri anlaşma ile bölgedeki çatışmalarda aktif taraf olduğunu da kanıtladı. Kralın yanı sıra Mısır’da Mursi’yi deviren askeri darbenin liderini yere göğe sığdırmayan açıklamalar yapması, Trump’ın, Erdoğan’la kaç dakika görüştüğünden bağımsız olarak dünya halkları açısından tam bir tehlike olduğunu kanıtlıyor.
Trump görüşmesiyle ilgili AKP’ye yönelik muhalefet, görüşmek için bu kadar yanıp tutuşulan ABD başkanının Filistin’e karşı İsrail’i, Mısır halkına karşı Sisi’yi ve askeri darbeyi destekleyen bir figür olduğunu bıkmadan anlatmakla başarı kazanabilir. Türkiye, bu figürle kaç dakika görüştüğüyle övünmek yerine, Kürtlerin haklarının kazanılmasını yerli-milli beka sorunu olarak görmesine neden olan politik bakıştan hızla uzaklaşmalıdır.
Şenol Karakaş