İstediğiniz ne zaferdi ne gözyaşı
Ne hüzünlü org ne papazın son duası
On bir yıl nedir ki on bir yıl
Yaptığınız kullanmaktı silahlarınızı
Ölüm gözünü kamaştırmaz partizanın
Asıldı yüzleriniz kentlerimizin duvarlarına
Gece ve sabah karasıydınız, korkutucu, süzgün
Bir afiştiniz, kızıl bir kan lekesi gibi
Adlarınızı bile söylemek öylesine güçtü ki
Gelip geçende dehşet etkisi yaratın istediler
Sizi kimse Fransız olarak görmez gibiydi
Gün boyu bakmadan geçti gitti insanlar
Kimi parmaklar durmadı ama karatmada
“FRANSA İÇİN ÖLDÜLER” yazdı resimlerinizin altına.
Louis Aragon
Komünist şair Louis Aragon, ‘Kızıl Afiş’ adını taşıyan bu şiirini Nazi işgali ile birlikte Adıyamanlı sosyalist devrimci Misak Manuşyan’ın da içlerinde bulunduğu Nazilerin Fransa’yı işgaline karşı destansı bir direniş sergileyen ve Nazilerin Fransa’yı işgal etmesinden sonra idam edilen 23 enternasyonalist devrimci anısına yazmıştır. Sol deyince, sosyalizm deyince nedense bu topraklarda sadece Türk olan sosyalistler hatırlanır, oysa bu toprakların sınırlarını aşan devrimcileri, sosyalistleri vardı ve bundan sonrada var olacaktır. Bu eksikliği bir nebze de olsa gidermek için Manuşyan’ın hikâyesini anlatmak istedim. Solun resmi ideolojisi ayrı bir yazıyı başlı başına hak ederken biz asıl konumuz olan Misak ve onun hikâyesine dönelim.
Misak Manuşyan 1906 Adıyaman doğumlu köylü ve Ermeni bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası 1.Dünya Savaşı aşamasında Adıyaman‘daki çatışmalarda yaşamını yitirmiş, annesi ise aynı savaşın ortaya çıkardığı kıtlık ve yoksulluğa daha fazla dayanamayarak hayata veda etmişti. Misak Manuşyan annesiz ve babasız kalınca Kürt bir aile onu yanına alarak Osmanlı Devleti’nden ve yerel Kürt feodallerinden korumuştur. Bu şekilde katliamlardan kurtulmuş ve zaman içerisinde Ermeni kiliseleri aracılığıyla Suriye’de bir yetimhaneye yerleştirilerek burada büyümüştür.
Misak ve onun gibi Anadolu’nun kadim ve yerli halkı olan Ermeniler, daha doğrusu soykırımdan sağ çıkmayı başarabilmiş olan Ermenilerin çoğu Der Zor çölü başta olmak üzere, Lübnan, Beyrut ve Fransa’ya dünyanın değişik ülkelerine göç etmek zorunda kalmışlardır. Buralarda büyük yoksulluklar ve acılar çekerek yaşamlarını idame etmeye çalışan Ermeni yetimleri ulusal bilinçlerini kaybetmemiş, geniş örgütlenme ağları ve dayanışma birimleri kurmuşlardır.
Misak Manuşyan’ın hikâyesi diğer Ermenilere bezemekle birlikte, Misak’ı diğerlerinden farklı kılan enternasyonal bir bilince sahip olmasıdır. Yani sadece kendi halkının özgürlüğü için değil, ezilen tüm halkların özgürlükleri için de bir mücadele vermesidir. Anadolu’daki bu soykırımdan sağ çıkmayı başaran Misak Manuşyan 1925 yılında Suriye’den Fransa ya geçerek Nazilerin, Hitlerin Fransa’ya saldırmasına kadar, yani 1944 yılına kadar, bu topraklarda yaşamını sürdürecektir. Fransa’dan başka bir yere göç etmeyecektir artık Misak Manuşyan. Naziler tarafından kurşuna dizilene dek yaşamını yitireceği 1944 Şubatına kadar burada yaşayacaktır.
Misak Manuşyan Fransa’da çalışma hayatına bir otomobil fabrikasında işçi olarak başlar. 1929 büyük kapitalist ekonomik krizinde Fransa’da göçmen olması nedeniyle ilk işten atılanlardan biri olur. Manuşyan bu süre zarfında emekçi kesimler ile yakın temaslar kurmaya başlayarak, onların ruh hallerini, dertlerini, sıkıntılarını, umutlarını, hayallerini öğrenmeye başlar.
Bu durum Misak Manuşyan’ın olaylar ve olgulara daha sınıfsal bir tarz ile bakmasına neden olur; halkların kurtuluşunu temel alan ve toplumsal kurtuluşu hedefleyen bir dünya görüşünün, sosyalist bir bakış açısının yerleşmesine neden olur. İşçi direniş komitelerinde yer alarak Fransa burjuvazisine karşı, Fransız kapitalistlerine karşı mücadele ağlarının örgütleyicisi, bu ağların öncüsü bir pozisyona gelir zaman içerisinde. Fransa’da yaşayan göçmen Ermenilerin kurduğu örgütün üst düzey yöneticilerinden biridir artık Misak Manuşyan. Örgütün kendisini daha sonra fes etmesinden sonra da mücadeleyi ve direnişi bırakmayan Misak Manuşyan Fransız Komünist partisi saflarına geçer.
Nazi Almanya’sının 2. Sanayi Devrimi’ni yapması, ağır sanayinin Almanya’da giderek gelişmesi, Hitlerin 1.Dünya Savaşı’nda emperyalist ülkeler arasında paylaşılan dünya pazarından payını istemesi ve Almanya’da gelişen dev sanayiden kaynaklı olan aşırı birikimin dünya pazarında değerlendirilmek istenmesi, kısacası Alman kapitalizminin dünya pazarına ortak olmak istemesi 2.Dünya Savaşı’na neden olur. Almanya’nın ve Hitlerin oluşturduğu savaş makinesi Fransa’ya da saldırarak, Fransa’yı da kendi denetimi ve kontrolü altına almak istemiştir. Alman kapitalizmi ve onun savaş makinesi olan Nazilerin üretim ilişkilerindeki bu genişlemesi, böyle bir hamle yapmasının önünü açmıştır.
Fransa’da Nazilerin bu işgaline karşı direniş komiteleri ve komünistlerin örgütlediği partizan birlikleri kuruldu. Misak Manuşyan da Fransız komünist partisi üyesi olarak Nazilere karşı oluşturulmuş olan direniş komiteleri içinde yer aldı.
Manuşyan, Nazilerin çıkardığı ve Fransa’nın her köşesine astığı Kızıl afişte ‘’Ermeni elebaşı, 56 suikast, 150 öldürme, 600 yaralama’’ ifadeleriyle yer aldı. Askeri komiser Misak Manuşyan ve 22 yoldaşı Nazilere karşı kurtuluş ve özgürlük mücadelesi verdiler. Ancak 21 Şubat 1944 yılında kurşuna dizilerek yaşamlarını yitirdiler. Anadolu’daki soykırımından ve tehcirden kurtulan Misak Manuşyan, Faşizmin kurşunlarından kurtulamadı. Anadolu’nun ve Ermeni halkının, tüm dünya halklarının bu yiğit evladını özgürlük, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesi veren bütün halklar her zaman hatırlayacaktır.
Hayat arkadaşı ve aynı zamanda yoldaşı olan Meline Manuşyan, Misak Manuşyan için şunları söyler.
‘’Bitmemiş bir senfoni, bazen birkaç yanlış notayla, bazen bir orkestrayla birlikte; kâh Mozart’ın yumuşaklığı, saflığı, kâh Beethoven’in gücü, uğultusu… Bu senfonin nasıl biteceğini kimse söyleyemez.’’
Mehmet Can