Başka bir dünya için mültecilerle omuz omuza

02.04.2017 - 11:19
Can Irmak Özinanır
Haberi paylaş

Mülteciler ve mültecilik, dünyanın pek çok yerinde politik tartışmaların birinci gündem maddesi. Savaşın şiddetini arttırması sonrası ülkesini terk etmek zorunda kalan Suriyeliler bu tartışmalarda ayrımcılığa en çok maruz kalan kesimi oluşturuyor.

Türkiye’de de mülteciler referandum kampanyalarından, Avrupa Birliği ülkeleri ile yaşanan krize kadar tüm sistem partilerinin dilinde. Ya istenmeyen ilan ediliyorlar ya da bir pazarlık kozu olarak görülüyorlar. 18 Mart’ta birinci yılını dolduran AB-Türkiye mülteci anlaşması bugünlerde Türkiye yetkilileri tarafından iptal edilebilir denilerek AB’ye karşı bir tehdit malzemesi olarak kullanılıyor olsa da hâlâ yürürlükte ve en büyük zararı hiçbir tartışmanın öznesi olmasına izin verilmeyen mültecilere veriyor. Son olarak Bulgaristan seçimlerinde mülteciler yine seçim malzemesi yapıldı. Son seçimde barajı aşmaya başaran Vatanseverler İttifakı, Bulgaristan’ı mültecilere karşı “Hıristiyanların cephe devleti” olarak anlatırken sınırlarda “mülteci avına” çıkan gazi askerlerden oluşan bir birliğin ve bir güreşçinin haberleri medyada yer aldı.  Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesinin gösterdiği gibi mülteci düşmanlığı aynı zamanda otoriterizmin yükselişinin de zeminini oluşturuyor.

Mültecilerin yaşamlarını son derece yakından etkileyen bütün bu tartışmalar bir “mülteci krizi” başlığı etrafında yapılıyor oysa krizin sorumlusu mülteciler değil kapitalizm! Kapitalizmin 1970’lerde girdiği kriz, “Refah devleti” olarak anılan uzlaşının sonu olmuş ve yerine kamusal hizmetlerin tamamen piyasalaşmasının hedeflendiği bir birikim rejimi olarak neoliberalizm devreye sokulmuştu. Her birikim rejimi bir takım kültürel ve ideolojik uzlaşılara yaslanır, toplumu bütün düzeylerde dönüştürmeyi hedefler. Neoliberalizm etrafında oluşan uzlaşı 2008 yılındaki ekonomik bunalım ile dağılmaya başladı. 2010’lu yılların başından beri ise bu uzlaşının dağılması kendisini politik bir kriz ile ifade ediyor. Bu kriz hâli geleceğin sadece işçi sınıfı ve ezilenler açısından değil egemen sınıflar açısından da öngörülemez olması anlamına geliyor. Bu tür durumlarda Lev Troçki’nin faşizmin yükselişi ile ilgili verdiği sarkaç örneğini (elbette tarihsel bağlamını unutmadan ve mutlaklaştırmadan) hatırlamak gerekir. Troçki’ye göre: “Geç kapitalist toplum derinden sarsıldığı zaman, sarkaç daima önce sola gider, ancak işçi sınıfı hareketi başarısızlığa uğradıktan sonra sağın vakti gelir”.

Arap devrimlerinden, İspanya, Yunanistan, ABD başta olmak üzere pek çok yerdeki kitle hareketlerine sarkacın sola vurduğu evreyi, mülteci düşmanı popülist sağın yükseldiği bir evre izledi. Ancak mücadele bitmiş değil. Mülteci düşmanlığı sarkacı sağda tutmanın, işçi sınıfının tümüne dönük saldırıyı arttırmanın en temel ayaklarından biri. Kapitalizmin krizinin işçi sınıfına çıkarılmasını engellemek isteyenlerin ırkçılığa karşı mültecilerle omuz omuza mücadele etmesi bugünkü kriz ortamında küresel olarak sarkacın tekrar sola vurmasını sağlayacak en önemli adımlardan biri.

Can Irmak Özinanır

[email protected]

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol