Rusya’yı tarihte 1400’lerin sonu ile beraber Moğolların egemenliğinden dönemin Rus Çarı Büyük İvan kurtarmıştır ve Rusya’yı bağımsız bir ülke hâline getirmiştir.
Rus edebiyatına da konu olan Korkunç İvan dönemi Rusların, Ekim Devrimi'nden sonraki en şaşalı ve parlak dönemlerinden biridir. Rus Çarı Büyük İvan’a Korkunç İvan ismi ise Asyatik Üretim Tarzı'nın merkezi yapısı, ademi merkezi yapılara müsaade etmeyip baskı uygulaması nedeniyle koyulmuştur. Asya tipi üretim tarzının temel özelliğine sahip olması, Korkunç İvan döneminin karakteristik özelliğidir. Asya tipi üretim tarzının temel özellikleri ise şunlardır:
1) Nüfus kırsal kesimlerdedir. Batı Avrupa’daki gibi Cenevre, Venedik gibi burjuvazinin yetiştiği devletten bağımsız gelişen sınıflar ve böyle şehirler yoktur.
2) Batı Avrupa’da toplumsal artığın birikmesi burjuvaziyi yarattı. Geçen gün konuşmacısı olduğum panelde de bahsettiğim gibi doğuda asyatik üretim tarzına sahip olan devletlerde toplumsal artığa devlet el koymaktaydı. Devlet toplumsal artığa el koyduğu için dolaşıma sokulacak bir sermaye oluşmuyordu. Değişim ancak dışarıdan gelen baskı sonucu oluyordu, Rusya, Osmanlı ve diğer doğu toplumlarında…
3) Bu değişim biraz da aydınlanmış despotlar sayesinde Rusya’da Katerina, Osmanlı’da ise Jön Türkler ve gayrimüslimler eliyle oldu.
4) Rusya’da toparlamak gerekirse bu üretim tarzının egemen olması Korkunç İvan dönemidir.
Özellikle Putin’in devlet başkanlığına seçilmesinden sonra, Rusya, Boris Yeltsin dönemindeki dağınıklığı bir kenara atarak tekrardan bölgede ve dünyada söz sahibi olabilmek için siyasi, askeri ve politik hamleler yapmaya başladı. Rusya, Putin dönemi ile birlikte Ortadoğu ve dünyada tıpkı Korkunç İvan ve 1917 Ekim Devrimi sonrası gibi tekrardan tanınmak ve söz sahibi olmak istiyor. Putin dönemi ile birlikte dış politikada genişleme ve Sovyetler Birliği'nden kalma nüfuz alanlarını koruma politikası izleyen Rusya, diğer emperyal ülkeler gibi oyunu kendi sahasına değil, rakip sahada kurmak istiyor. Yeltsin döneminde daha çok oyunu kendi sahasında kuran ve içe dönük bir siyaset izleyen Rusya, Putin dönemi ile birlikte savunma değil, saldırı stratejisi izlemektedir.
Rusya, Sovyetlerde bürokrasinin, Stalinizmin iktidarlaşmasından sonra özellikle Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde ideolojik bir yaklaşımdan öte pragmatik bir tutum sergileyerek Baas Partisi gibi siyasetler ile ittifaklar kurmuş, bir nevi emperyal bir ulus devletin dış politikasının çıkarı doğrultusunda siyasi ve politik süreçlere dahil olmuştur. Rusya, Putin dönemi ile birlikte Sovyetler Birliği döneminde hakim olduğu nüfuz alanlarını tekrardan korumak ve buralara doğru genişletmek istiyor. Özellikle NATO'nun Rusya’nın nüfuz alanı olan bölgelere yaptığı taciz, yine ABD’nin Sovyetlerin dağılmasından sonra belli bir dönem Ortadoğu ve diğer bölgelerde değneksiz, rahat bir şekilde gezme dönemi sona erdi diyebiliriz.
Rusların Sovyetlerin dağılması ile birlikte dünya sahnesinden çekilmesi ve tekrardan geri dönmesi fazla uzun sürmedi. Uluslararası arenada Sovyet’in dağılmasından sonra gücü zayıflayan Rusya, Putin dönemi ile birlikte yazının diğer bölümlerinde de bahsettiğim gibi bir toparlanma sürecine girerek "bu oyunda ben de varım" dedi. Sovyetlerden kalma nüfuz alanlarında Batı’nın, NATO’nun ve ABD’nin gücünü sınırlandırması, etkilerini azaltması temel hedeflerinden biri oldu. Özellikle Doğu Avrupa, Ukranya, Gürcistan vs başta olmak üzere Karadeniz ve daha sonra hepimizin bildiği gibi Suriye'de oyuna dahil olarak, buraların kendisinin dışında şekillenmesine izin vermedi. Suriye’de IŞİD olgusunun ortaya çıkması ve IŞİD’in ortaçağ yöntemleri ile bir savaş yürütmesi, diğer emperyal ülkeler gibi Rusya’nın da Suriye’ye girmesini meşrulaştırmış, Rusya’ya Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’ya müdahale için geniş müdahale alanları açmıştır. Suriye’de Rusya, Hafız Esad döneminden kalma iki devlet arasında yapılan ikili anlaşmalara dayanarak, kendisinin Suriye’de olan kalelerini mevzilerini korumaya gitmiştir. Karadeniz’den Putin dönemi ile birlikte Orta Asya ve Ortadoğu'ya açılma politikası, başta NATO olmak üzere, ABD’yi rahatsız etmiştir. NATO'nun Varşova Paktı dağılmasına rağmen hâlen varlığını sürdürüp dünyanın birçok yerine askeri müdahaleler gerçekleştirmesi ve kendi nüfuz alanını genişletmesi, Rusya’nın Putin dönemi ile birlikte bu genişlemeye bir set çekmesi diye okuyabiliriz.
Rusya, Türkiye gibi "kimse gücümüzü test etmesin" demiyor. Gücünü test edene pratikte askeri olarak hemen karşılık veriyor. Özellikle 2000’li yılların başında Gürcistan ve Ukranya’nın Rusya’nın güdümünden çıkma istekleri, bunu turuncu devrimler gibi ‘’devrimler’’ ile gerçekleştirmeye çalışmaları, yani batı ittifakına dahil olma tutumlarına karşı, Rusya bu durumu kendisine karşı bir meydan okuma sayarak kendi egemenlik alanı olarak gördüğü Gürcistan ve Ukranya’ya müdahale ederek tekrardan sürecin kendi lehlerine dönmesini sağladı.
Kırım sorunu başta olmak üzere Batı tarafından sıkıştırılan Rusya, buradaki varlığının garanti altına alınması karşılığında Suriye politikasında bir hız kesmeye, bu konuda biraz daha yumuşak bir politika izlemeye gidebilir. Tabii bu bir varsayım, ama gerçek olan bir şey var ki, Rusya’nın Putin dönemi ile birlikte sahaya inmesi ve Sovyetten kalma alışkanlığının tekrardan nüksetmesi, yani tekrardan Rusya dışındaki bölgelerde askeri müdahaleler, askeri üsler vs kurması bir varsayım değil hakikatin ta kendisi. Rusya’nın emperyal paylaşım savaşına girmesi, kendi sınırlarının dışına çıkması Ortadoğu başta olmak üzere dünyada kartların yeniden karılmasına, dağıtılmasına ve yeni siyasi, politik süreçlerin bu yeni durum ile birlikte yeniden şekillenmesine neden olacaktır.
Mehmet Can