Yıkıcı enerji politikaları, yıkıcı projeler

19.03.2017 - 11:27
Nuran Yüce
Haberi paylaş

Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın gün geçmiyor ki Türkiye’nin enerji hedefleri ve kaynaklarına ilişkin açıklamalarını duymayalım.

Birbiri ardına yapılan bu açıklamaların her birinde Türkiye’nin enerji hedefleri büyürken, bu hedeflere ulaşmanın gerekçeleri de bu hedeflere ulaşmak için kullanılacak kaynaklar da çeşitleniyor. Albayrak geçtiğimiz ay yaptığı açıklamalarda “Yeni teknoloji ile daha çevreci ve verimli hale gelen kömür santralleri için düğmeye basıldığı, bulunan yeni 7 milyar tondan fazla kömür rezervin verimliliğinin eski rezervlerin iki katı olduğu, bu durumun ithal kömür miktarını azaltacağı, geri dönüşü yüksel kazan sistemleri ile AB standartlarının bile üstünde çevresel olanaklara Türkiye’nin sahip olduğunu” söyleyerek kömür alanında Türkiye’nin atılım içinde olduğundan bahsetmişti. Kömürün 20 milyar euroluk pazar büyüklüğü olduğu da konuşmasının önemli vurguları arasındaydı.

Şimdi de petrol ve doğalgaz

Albayrak, geçtiğimiz hafta ABD’de yapılan 2017 Enerji Konferansı sırasında bu sefer de petrol ve doğalgaz aramalarına ilişkin açıklamalar da bulundu. Dünyadaki petrol ve doğalgazın yüzde 60'ından fazlasının Türkiye'ye yakın bölgede bulunduğuna dikkati çeken Albayrak, "Dört bir tarafında birçok enerji kaynağı ve zenginlikler bulunan Türkiye'nin, bölgesindeki en istikrarlı ve güçlü ülke olmasının getirdiği sorumluluk ve enerji arz güvenliğinde oynadığı rolü itibarıyla, ülkemiz gelecek dönemde de kararlı ve yoğun çalışmaya devam edecek." diye konuştu. Petrol ve doğalgaz arama çalışmalarına daha hız verdiklerini söyleyen Albayrak yine yabancı yatırımcıların Türkiye'ye ilgisinin "çok iştahlı" olduğunu söylemiş.

Kömür, petrol ve doğalgaz

AKP hükümetinin enerji yatırımları için öne sürdüğü gerekçeler “enerjiye ihtiyacımız var, enerjiyi kaynaklarını çeşitlendirmemiz gerekir, enerjide dışa bağımlılığı azaltmalıyız”. Oysa bu gerekçeleri biraz kurcalamaya başladığınızda gerçeklikle hiçbir bağlantısı olmadığı açığa çıkıyor. Enerji alanında gerçekleşen enerji talep verileri ile tahminleri karşılaştırdığımızda gerçekleşmenin en muhafazakar artışın bile çok altında kaldığını görüyoruz. Bunun anlamı ise söylendiği ya da öngörüldüğü kadar enerjiye ihtiyacımızın olmamasıdır. Özetlemek gerek,rse, Akkuyu nükleer santrali yapılmaz ise elektriksiz kalmayız.

Enerjide dışa bağımlılığı azaltacağız argümanı ise kömür ve nükleer alanındaki hamlelerele birlikte düşünüldüğünde hemen çöküyor. Çünkü ne Albayrak’ın söylediği gibi Türkiye’nin 80 kömür santralini çalıştıracak kömür rezervi ne de nükleer santralleri çalıştıracak uranyum rezervleri var. Bu iki enerji kaynağını çalıştırmak için de hammadde ithal etmek zorunda.

AKP hükümeti enerji kaynaklarını çeşitlendirmemiz gerekir derken ağırlığı fosil yakıtlara vermiş durumda. Bu ise Türkiye’nin her sene  seragazları emisyonlarının artışına yol açıyor. Türkiye’nin 2014 seragazı emisyon envanterine göre 2014 yılında toplam seragazı emisyonu 467,6 Mt CO2 eşdeğeri oldu.  2014 yılı toplam seragazı emisyonu 1990 yılına göre %125 artış gösterirken kişi başı CO2 emisyonu 3,77 ton/kişiden, 2014 yılında 6,08 ton/ kişiye ulaştı. Bu büyük artışın gündelik hayatımızda anlamı kuraklık, sel ve tabi ki tarımsal üretimde düşüş ve daha fazla yoksulluk demek.

AKP hükümetinin yıkıcı enerji politikalarını belirleyen 20 milyar euroluk kömür pazarı, petrol ve doğalgaz şirketlerinin iştahını kabarttığı söylenen Akdeniz’de arama çalışmaları. Hükümet bölgesel güç olma hedefini her daim dile getirirken, bu gücü elde etmek için daha rekabetçi bir politikaya enerji alanında yıkıcı projeler eşlik ediyor.

Nuran Yüce

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol