AKP liderliği “Evet” kampanyasını başlattı. Referandumdan “anlamlı bir evet” sonucunun çıkması için çalışacaklarını ilan ettiler. “Anlamlı”, yani “Hayır” oylarına açık bir fark atan, kitle desteği tartışılmaz olan, diyelim ki, en az yüzde 55’lik bir oran anlamına geliyor.
Bu mümkün mü? AKP ve MHP’nin 1 Kasım seçimlerinde aldığı oy toplamı yaklaşık yüzde 61. Ne var ki MHP’nin saflarında ciddi bir kan kaybı var. Yüzde 12’lik oy kitlesinin en az yarısının “hayır” oyu vereceği tahmin ediliyor. AKP saflarında ise kararsız seçmen kitlesinin oranının yüksek olduğunu bir dizi anket açığa çıkartıyor. Bu durum, bu referandumdan “Hayır”ın kazanarak çıkmasını isteyenlerin aklına, hızla 7 Haziran seçimlerinde AKP seçmeninin neredeyse beşte birinin AKP’ye oy vermemesinin gelmesine neden oluyor.
Bu, “Hayır” oyu vereceğini açıklayan ve kendi içinde karmakarışık gruplara sahip olan, içinde bizim de olduğumuz siyasi tarafın AKP tabanı hakkında güzellemeler yapmaya başlamasına neden oldu. Çok hızlı bir keşif yaşandı ve bu partinin tabanında halkımızın yoksul, ezilen, Kürt ve proleter kesimlerinin de yaşadığı keşfedildi!
Bekir Coşkun gibi en ağır küfürleri edenler dışında hemen herkes, referandumdan “Hayır” oyunun zaferle çıkması için bu seçmen kitlesinin en azından 7 Haziran’da AKP’ye oy vermeyen oranda bir kesiminin “Hayır” oyu vermesi gerektiğini kavramış durumda. Ama bu adımın atılabilmesi, aynı anda 10 topu birden çevirme yeteneğini göstermemize bağlı. Bu, aynı zamanda, “Hayır” kampanyası yaparken, “özgürlükçü bir hayır” kampanyasının ne kadar güçleneceğiyle de bağlantılı:
1. Kategorik karşıtlık içeren hiçbir slogana yönelmemek,
2. Başkanlığa karşı çıkarken eski sistemi savunmamak ama eski sistemde belirgin olan aşırı merkezileşmiş yönetim anlayışının bu sistemle devam ettirildiğini anlatmak,
3. Halkın demokratik katılımının siyasi iradenin tek kişinin elinde yoğunlaşmasıyla alakalı olmadığını anlatmak,
4. 15 Temmuz darbesine karşı direnişi sahiplenmek, başkanlığın bu direnişin doğal bir sonucu değil, direnişten fırsatçı bir yararlanma şekli olduğunu iyi anlatmak,
5. “Aman hayır oyuna zeval gelmesin” diyerek, “Hayır” kampanyası yaparken halkların eşit koşullarda kardeşliğini savunmaktan imtina etmemek.
Bir örnek: Karargah rahatsız haberi
“Hayır” kampanyasının bu siyasi hattı izlemesi açısından son üç gündür çok önemli gelişmeler yaşanıyor. 15 Temmuz darbe gecesi Cumhurbaşkanını telefona bağlayan ve Erdoğan’ın halkı meydanlara çağırdığı konuşmayı sunan Hande Fırat, orduda yaşanan son gelişmelerle ilgili bir haber yaptı. Her nedense, Hürriyet yöneticileri, bu haberi “Karargah rahatsız” diyerek sundu.
Ortalık çalkalandı. Öncelikle, bu manşet akıllara “Genç subaylar rahatsız” manşetini getirdi. Ama ortalığın çalkalanmasının ve savcılığın haber hakkında soruşturma başlatmasının nedeni, 15 Temmuz darbe girişiminden beri, ayda bir kez, özellikle eski Ergenekoncuların çıkıp yeni dalga darbeden, ikinci bir darbe girişiminin gelmekte olduğundan söz edip durmaları.
Fakat yakın tarihi hatırlayanlar, Hürriyet’in 10 Şubat 2008 günü attığı, “411 el kaosa kalktı” manşetini de hatırlayacaktır. Başörtüsünü serbest bırakan anayasal düzenlemeye karşı bir manşetti bu. Şimdi de karargahın 7 konuda rahatsız olduğunu haberleştirirken esas olarak TSK’da başörtülülerin de görev yapabileceğine ilişkin düzenleme, rahatsılzığın özünü oluşturuyordu. Diğer rahatsızlık maddeleri, bu esas sorunun tek sorun olarak öne çıkmaması için, dolgu malzemesi olarak kullanılmıştı.
Bu habere karşı ilk tepkiyi, özgürlükçü hayır cephesi vermeli. Karargah, ister iktidar isterse muhalefet politikaları olsun, siyaset alanına müdahale etme hakkına sahip değildir. Başörtüsü her alanda özgür olmalı, herkes istediği gibi giyinme hakkına sahiptir. Ama sorun bununla sınırlı değildir; darbe ihtimalini bütünüyle ortadan kaldıracak olan, önerilen anayasa değişikliği değil, siyasal demokrasinin sınırlarının genişletilmesi, OHAL’in sona erdirilmesi, yani “başkanlık değil demokrasi”dir.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)