Yılmaz Özdil, iki yıl önce HDP’yi hedef tahtasına oturtmuş ve HDP’ye verilen oyların kalaşnikofa şarjör olmak anlamına geldiğini yazmıştı. HDP lideri Demirtaş’ı ekranlara çıkartanlara liboş televizyonuclar diyordu. Geçtiğimiz günlerde, bu sefer sosyal medyada, HDP eğer referandumda hayır demekte samimiyse sesini çıkartmasın, HDP hayır diyor diye milletin evet diyeceğini yazdı.
Şimdi o da hayırcı biz de hayırcıyız!
Farkımızı koymayacak mıyız, onların “hayır”ıyla bizim “hayır”ımızın bambaşka içeriklere sahip olduğunu anlatmayacak mıyız?
Doğu Perinçek, kendilerinin AKP’ye değil AKP’nin kendi siyasi çizgilerine yakınlaştığını söylediği röportajında, AKP’yle çözüm süreci yerine askeri çözümü tercih ettiği için aynı zeminde olduklarını da ekledi. Kendilerinin Esad rejimiyle dost olduğunu bilmeyen yoktu da AKP’nin de şimdi bu çizgide olmasını memnuniyetle karşıladıklarını söylüyor Doğru Perinçek.
Ve Perinçek referandumda hayır diyecek.
Onların “hayır”ıyla bizim “hayır”ımız arasındaki farkı anlatmak zorunda değil miyiz?
Türkiye’de sorunun siyasal demokrasinin alanının bütünüyle daraltılması, özgürlükler mücadelesine açılan kapıların kapatılması ve barış sürecinin askıya alınması olduğunu değil de laikliğin gasp edilmesi olduğunu düşünenler de hayır diyor bizler de hayır diyoruz.
Bu iki “hayır” arasındaki farkı açıklamadan sadece hayır deyip geçmek, ırkçıların, ulusalcıların, hayır cephesinin suskun bir parçası olmak anlamına gelir.
Kemal Kılıçdaroğlu, referandum kampanyasına çözüm sürecine, ondan önce Oslo sürecine saldırarak başladı. AKP döneminde belki de siyaset alanında inşa edilen tek olumlu süreci milliyetçi hassasiyetleri okşayarak karalayan ve bunu hayır kampanyasının popüler bir vurgusuna dönüştüren CHP’nin “hayır”ıyla bizim “hayır”ımız arasında kuşkusuz devasa farklar var.
Bekir Coşkun arka arkaya yine AKP tabanının makarnacı, kömürcü olduğunu ilimsel bir kesinlikle kanıtlayan yazılar yazdı. Bekir Coşkun “hayır”cı ve Anıtkabir’i savunmak için her şeyini verecek bir kuşağın ve ideolojinin son neferlerinden birisi. Bizim “hayır”ımızın Coşkun’un “hayır”ıyla hiçbir ilgisi yok. Biz, AKP tabanında duran, seçimlerde AKP’ye oy veren yoksul kitlelerin “hayır” demesinin sağlanmasını, bu tabanı aşağılayan, bu taban karşısında kültürel hegemonik üstünlüğün kendisinde olduğu fikriyle hareket eden, AKP liderliğinin sağcı politikalarının sorumluluğunu önce bu tabana sonra bütün bir Müslüman kitleye mal etmeye çalışanların kibirli hayır vurgusuyla bizim hayır vurgumuzun hiçbir benzer yanı yok.
Hepimiz Ermeniyiz, Kürt halkına özgürlük diyenlerin, işçilerin her düzeyde birliğinin kurulması için çabalayanların, sadece Fethullahçı darbecilerin liderliğinde örgütlenen değil, tüm askeri darbelere karşı olanların, referandum sürecinde verilen mücadelenin referandum sonrasında verilecek mücadeleye hazırlık olduğunu kavrayanların “hayır”ının etkisinin, yaygınlaşmasının önemine bıkmadan vurgu yapmaya devam etmeliyiz.
Bu hayırcı cepheyi bölmek değildir. Zaten bölünmüş olan hayırcı cephe içinde eski rejimi de referandumla vaat ettikleri AKP-MHP rejimini de istemeyen, dayanışma içinde bir arada yaşamanın garantisi olacak aşağıdan demokrasinin kurallarının kurumsal siyasetin işleyiş mekanizmaları haline gelmesi gerektiğini savunanların güçlenmesi gerektiğinin altının çizilmesidir.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)