Devleti egemen sınıfın tahakküm aygıtı, anayasaları bu azınlığın çoğunluk üzerindeki hakimiyetinin hukuki belgesi olarak gören sosyalistler için yönetim biçiminin ne olacağı tali bir sorundur. Parlamenter sistem ya da başkanlık, her durumda kapitalist sınıfın egemenliğine karşı üretenlerin doğrudan demokrasisi için mücadele ederiz.
Tam demokrasi çoğunluğun kendi mücadelesi ile kurulabilir. Yönetim biçim, rejim tartışmaları bizim burada dahil olduğumuz yerdir. Getirilmek istenen şey, işçi sınıfının, ezilenlerin, halkın çoğunluğunun mücadelesi önünde bir engel midir? Acil taleplerimizi içeriyor mu? Yeni koşullarda, tek sigortamız olan mücadelenin gelişmesi için, örgütlenme, düşünce, ifade özgürlüğü ne olacak?
15 Temmuz ordunun beşinci darbenin girişimiydi. Cumhuriyetin kurucusu olan askerler, ister sıkıyönetimle doğrudan ister savaştaki vazgeçilmezlikleriyle dolaylı olarak hep belirleyici oldular.
Ak Parti-MHP ittifakının anayasa değişikliği 1925’te (?) askerler tarafından yazılmış, her anayasada korunmuş, 12 Eylül darbe anayasasının özü olan ilk dört maddeyi değiştirilemez olarak kabul etmektedir.
Milyonlarca insan sivil-demokratik-özgürlükçü anayasa talebinde anlaşmış, 12 Eylül referandumuyla bu sonuçlanmışken, Erdoğan ve bütün siyasiler söz vermişken önümüze getirilen maddelerle kemalist devletin deli gömleği yeniden üzerimize giydirilmek isteniyor.
Hayır, çünkü 100 yıllık ceberut rejim ve resmi ideolojisin artık değişmelidir. Bu teklif ise 12 Eylül anayasasının üstüne başkanlığın eklenmesidir.
Evetçi Ak Parti ve MHP, Hayırcı CHP ve MHP muhaliflerinin değiştirilmez dediği şeyler en büyük sorunların kaynağıdır.
Kürt sorununda siyasi çözüm ve eşitlik kabul görmüşken, kemalist devletin hışmına uğramış Türk olmayan halkların tanınması yönünde büyük toplumsal adımlar atılmışken milliyetçi cephe karşımıza çok eskimiş bir fikri koymaktadır: Türkiye’de yaşayan ve Türk olmayan milyonlarca insanın varlığının reddi.
Şovenizme ve ırkçılığa hayır! Çözümsüzlüğe, çatışmaya, savaşa hayır! 100 yıllık baskı yöntemleriyle geleceğimizin çalınmasına hayır!
İlk dört madde resmi ideolojinin tarifidir. 15 Temmuz darbe girişimi, baskıcı laiklik politikalarının yerini özgürlükçü bir anlayışa bırakmasının gerektiğini gösterdi. Anayasa teklifinde, devletin resmi yaklaşımı “Türk-Hanefi-Sünni” tanımı olduğu gibi durmaktadır. Bu tarifteki baskıcı laikliğin yeniden hortlatılmasına, devletin dini kullanmasına ve kontrol etmesine hayır!
15 Temmuz’un ardından milyonlarca insanın talebi eksiksiz bir demokrasidir. Ak Parti-MHP ittifakı ise devletin sopasının güçlendirildiği, muhaliflerin zorbalıkla sindirildiği, ırkçılık ve şovenizmle işçi sınıfının bölündüğü ve kapitalist sınıfın saldırılarına karşı zayıflatıldığı bir düzen istiyor.
Sandıktan ne çıkarsa çıksın geleceği belirleyecek olan sosyal mücadelelerdir.
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)