Kapitalizmin sonucu: Otoriterizm ve yıkım

23.01.2017 - 09:37
Can Irmak Özinanır
Haberi paylaş

Başkanlığı mümkün kılan anayasa değişikliklerinin hayata geçirilmeye çalışılması, AKP’nin OHAL ile zirve noktasına varan otoriter yöneliminin anayasal güvence altına alınması anlamına geliyor.

Bu otoriterizmin neden olduğuna dair pek çok tahmin var, başkanlık hevesi, giderek yükselen savaş politikaları, dış politikada içine girilen açmaz, Gezi’nin ve 7 Haziran’ın yarattığı korku vb. Bunların hiçbirine yanlış demek mümkün değil ancak genellikle tartışmalarda bütün bu otoriterleşme politikalarının üstünde yaşandığı, üstelik bu ülkeye özgü olmayan zemini çoğunlukla unutuyoruz. Bugün dünyanın pek çok yerinde farklı veçheler ile yükselen otoriterizm, genel olarak kapitalizmin, özel olarak da kapitalizmin 1980’li yıllardan başlayarak içine girmiş olduğu neoliberal yönelimin bir sonucu.

Neoliberalizm, kapitalizmin 1970’li yılların ortalarından başlayarak girdiği krize egemen sınıfların bir yanıtıydı. Kısaca kamu sektörünün ve henüz piyasalaştırılmamış eğitim, sağlık gibi alanların piyasaya açılmasını öneriyordu. Aynı zamanda başını ABD ve SSCB’nin çektiği biri piyasa kapitalisti, diğeri devlet kapitalisti iki blok arasındaki Soğuk Savaş’ın birincisi lehine çözülmesiyle birlikte kapitalizm için tam bir zafer ilan ediliyor, işçi sınıfının örgütlenmeleri ve kazanımları birer birer budanırken buna bir özgürlük retoriği eşlik ediyordu. Türkiye’de bir askeri darbe, pek çok ülkede ise son derece otoriter yönetimler tarafından hayata geçirilse de uzun vadede neoliberalizmin masalları toplumda genel bir kabul görmeyi başarmıştı. Bugün, bu genel kabul darmadağın oluyor.  

Neoliberalizm, yükselişinde de çöküşünde de geniş kitleler için yoksulluk ve yıkım anlamına geldi. Emek rejimi tümüyle güvencesiz hâle getirildi, zenginlik giderek daha küçük bir elitin elinde toplandı, tüketim teşvik edilirken sıradan insanlar bu tüketimi yapabilecek kaynaklardan yoksun bırakıldılar ve borç içinde yaşamak zorunda kaldılar. Neoliberalizmin krize yanıtı ise bu politikaları derinleştirirken, geniş kitlelerin söz söyleyebileceği kanalları daha da daraltmak oldu.

Erdoğan’ın, Trump’ın, Putin’in farklı politik yönelimlerine rağmen otoriter politikaları “halkçı” politikalar gibi sunmaları, popüler bir desteğe sahip olmaları neoliberal uzlaşının dağıldığı, yerine kapitalizm içi veya kapitalizm dışı alternatiflerin geçmediği bir dönemde yaşıyor olmamızla mümkün hâle geldi. Bu otoriter yönelimlerden rahatsızmış gibi görünen neoliberal elitlerin de temel tartışması demokrasi değil kendilerini var ettikleri ekonomik, politik zeminin ortadan kalkıyor olması. Kısacası egemen sınıfların otoriterizmi derinleştirmek dışında sundukları bir alternatif yok.  

Çelişki şu ki otoriter politikalar ne krize çözüm olabilir, ne de bugünkü politik kaosu çözebilir. Otoriterleşme ancak krizi derinleştirebilir. Önümüzde bütün bu kaosa aşağıdan, işçi sınıfı saflarından bir alternatif üretmek dışında bir seçenek yok.

Can Irmak Özinanır

[email protected]

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol