Bizim toplumsal hallerimiz

20.09.2016 - 10:40
Sennur Baybuğa
Haberi paylaş

Esas olarak derdimiz bu, inanılmaz bir körleşme, ruhunu boşaltma ve artık iflah olmaz bir biçimde o insanlıksızlık uçurumunun tam da ucunda her an düşmeye ama önce diğerini itmeye hazır olma durumundayız. Neşesiz, öfkeli, kindar, hafızasız ve sadece kendini iyi şeylere layık gören bir tür canlılar topluluğuyuz biz. Ve ben tüm bunların nedenini biliyorum artık. Kişisel olan politiktir.

Ahmet Altan gözaltına alınıyor, tak diye kendine solcu diyenler, olmadığına ikna asla edemeyeceğin birileri, Ahmet Hakan denen, bir hafta önce küfürleri ile yüzlerini yıkadıkları bir adamın, uzun zamandır çekiştiği Altan'la ilgili bir yazısını çemkire çemkire pay ediyor seninle, utanmadan, mahcup bile olmadan. Neredeyse, gözaltına alanlardan daha sert bir yargılamaya tabi tutup çoktan mahkum edilmiş iki muhalif yazarı mahkum etmişler bile. Diyecek bir şeyim yok. Sırada bekleyen, yıllardır diş bileyen kimi 'gizli' muhalifler, fırsatı fırsat bilip, inanacağımızı zannettiği abuk sloganları ile yürüyorlar üstümüze üstümüze.

Sabah Tarık Akan'ın ölüm haberi düştü sosyal medyaya, anladığım ve ne yazık ki yine gözlediğim, kendisi gibi düşünmeyen bir sürü insanın sevinç nidaları arasında paylaşılan ölüm haberi, sevinmeyenlerin sevinenlerin lincine dönüştü yine, ya da tam tersi.

Kurban Bayramı’nın ilk sabahı büyükbaş hayvanların acı çığlıkları ile uyandım, ilk kez yaşadığım yerde duyduğum bu sesler, kurban kesimine yıllarca tanıklık etmiş ama meseleye hiç de başka bir yerden bakamamış benim için çok acı bir tecrübe oldu. Kız duymasın diye odasının kapılarını sıkıca kapatıp, seslerin geldiği bahçeyi aramaya koyuldum ve hemen karşımda bir bahçenin hayvan kesimi için kullanıldığını fark edip, ellerinde pazar arabaları yanlarında küçük çocuklarla oraya doğru giden insanları gördüm. İçimde inanılmaz, kendini sürekli kanırtan bir acı ile kulaklarımı kapatarak bu seslerin geçmesini beklemekten başka yapabileceğim bir şey yoktu. Ben kutsiyetine inanmasam bile bunu inanarak yapan insanlar vardı ve o ağlayan canlılar onlar için Tanrı tarafından gönderilmiş ve yok edilmesi ibadet kılınmış canlılardı. Ben daha çok küçük çocukların kesim ve canlının kanlar içinde ağlaması esnasında orada tutulması üzerine kafa yordum. Küçük bir çocuğa canlı katlinin normalliği gösteriliyor ve bilincine bu şifreleniyor. Akşamı ve sonra Sinop'ta Kürdlerin yaşadığı bir ilçede çoğu kadınların da ellerinde sopalarıyla sokaklarda yerlerini aldıkları toplu linç görüntülerini gördüm. Ellerindeki sopalar özel olarak bu iş için yapılmış gibi yanlarında doğurdukları çocuklar, süt verdikleri büyümüş bebekleri. Ve başka annelerin doğurdukları çocukları o büyük sopalarla yok etmeye gidiyorlardı. Ve o esmer çocukların ya da kendi çocuklarının çığlıkları da, benim iki bahçe ötemde sabah çığlığı ile uyandığım danalar gibi duyulmaz olacaktı, duyulmayacaktı, normal olacaktı. Toplumsal linç, yok etme, öldürme, kanını akıtırken oluşan körlük, öldüğüne üzülmek bir yana, ne kadar sevindiğini anlatma, işkencede, avukatı ile konuşamayan yaşlı bir yazarın gözaltına sevinme, bunu matah bir şeymiş gibi bizlerle paylaşma ve aldığı desteklere sevinme ve tüm bunlar ve tüm bu insanlığımızdan çıkış hallerimiz, tümü ama tümü bizi, hepimizi bir yere doğru götürüyor.

Biz artık ne bir toplum, ne bir ülke, ne bir anne, ne bir baba, ne bir kardeş olamayacak kadar başka bir şeye doğru evrilen 'insanlar sürüsü' olarak, artık siyasetin yüksek masalarında hakkımızda verilen tüm fermanları, masa başındakilerin istediği gibi oynayabilecek kadar hazır hale getirilmiş piyonlar sürüsü olmaya doğru hızla yol alıyoruz. Tam yüzyıldır ve tam da onların istedikleri gibi. Elinde silah olmayan ama büyük sopaları her daim evin arka odasında saklı, dili elindeki sopadan daha ağır, birbirini öldürmeleri konusunda verilecek her komuta itaatte kusur etmeyecek ve öldürmenin iyi bir şey olmadığını söyleyen kadın ve adamlara da saldırmaya hazır piyonlarız. Ve bir an önce kendimize gelmezsek, hamasetsiz gelmezsek, kim yönetirse yönetsin bu ülkeyi öleceğiz, bu kadar.

Sennur Baybuğa

(Bas Haber)

Bültene kayıt ol