TSK’dan yapılan açıklamalara göre, Türkiye’nin sınır koridoru IŞİD tehlikesinden tamamen temizlenmiş. Bu böyleyse, Türkiye, Suriye’deki askeri varlığına derhal son vermelidir. Askerlerini ve zırhlı araçlarını Türkiye sınırına yeniden çekmelidir.
22 Temmuz 2015’te önce ABD koalisyonuna İncirlik’i verip ardından "IŞİD’e müdahaleye başlayacağım" diyerek giriştiği Suriye operasyonuna çok hızla Kandil’i de katan Türkiye, 14 gün önceki müdahalesinde de IŞİD’in yanı sıra çok net bir şekilde müdahalenin esas amaçlarından birisinin PYD’nin sınırda oluşturduğu koridoru engellemek oduğunu açıklamıştı.
Devletten bu konuda sürekli çelişkili beyanlar geliyor. Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı’nın danışmanları, esas meselenin IŞİD’in yanı sıra Kürt koridorunun oluşmasını engellemek olduğunu söylerken, başka bazı yetkililer, Başbakanlık kaynakları ise IŞİD’den Türkiye’ye sızmaları engellemek üzere ÖSO merkezli bir hareket içinde olunduğunu açıklıyorlar. Biz en baştan beri Türkiye’nin bölgeye müdahalesinin çok bilinmeyenli bir denklem alanına müdahale olduğunu düşünüyoruz.
Antimilitaristler ve savaş karşıtları açısından, kendi egemen sınıflarının başka ülkelerin topraklarına ve egemenlik haklarına yönelik müdahalesine karşı çıkmak, zaten bu soruna yaklaşımın ABC’sidir. Üstelik Türkiye’nin Suriye politikasında, Suriye’deki Kürtlerin elde ettiği kazanımlara yönelik müdahalenin hedeflendiği çok açık.
Türkiye, bir yandan müdahaleye son vermeli ve çok bilinmeyenli denklemde yoksulları daha kötü tahrip eden koşullara sokabilecek çelişkilere yuvarlanma ihtimaline derhal son vermeli, geri çekilmeli. Diğer yandan Suriye sınırındaki güvenliği sağlayacak temel politikanın Suriye’deki Kürtlerle dostane ilişkiler geliştirmekten geçtiğinin farkına varmalı.
2014’ün sonlarında dile getirilmeye başlanan, Dolmabahçe Mutabakatı denilen süreçten sonra daha net ifade edilen ‘yerli milli’ devlet politikası, 15 Temmuz’dan sonra zedelenmiş görünse de, yeniden şekillenmeye ve bu devlet politikası etrafında oluşan koalisyonun kimlerden oluştuğu daha net görülmeye başlandı. Bu yeni eksen hem içeride ve dışarıda, yani Suriye sınırında, Irak sınırında Kürtlerle çözümü, diyaloğu, kardeşliği bir kenara bırakan, Kürtlerin kazanım elde etmesinin Türkiye’yi ölümcül biçimde zarara uğratacağını yorumlayan eksene bürünmüş durumda. Yerli milli politikası içeride çözümsüzlüğün derinleşmesiyle el ele gidiyor. Binali Yıldırım’ın ‘çözüm mözüm yok’ demesini, bir önceki çözüm sürecinin muhataplarının artık muhatap alınmayacağının söylenmesini, 6 milyon kişinin oyunu alan HDP’yi marjinal bir parti gibi gösterme çabalarını da yerli milli politik eksenin uzantısı olarak ele almak gerekiyor.
Barış ve eşit koşullarda kardeşlik isteyenlerin, Kürtlerin temel haklarının tanınmasını ve anayasa tarafından güvenceye alınmasını istyenelerin, sınır ötesi operasyonların tehlikeli maceralara gebe olduğunu görerek derhal son verilmesini isteyenlerin; yerli ve milli politik koalisyonun bileşenleriyle ciddi bir tartışmaya girmesi ve bu politikaya son verilmesi için barış, kardeşlik, demokrasi ve özgürlükler merkezli ciddi bir kampanyayı başlatması, kampanyanın yaygınlık kazanması için kolları sıvaması çok önemli.
Sadece sınır ötesinde ve Türkiye içinde Kürt sorunu merkezli yerli milli eksenden bahsetmiyoruz. KHK’larla on binlerce insanın bir çırpıda işten atılmasını, akademisyenlerin, bugüne kadar barıştan başka bir şey istemeyenlerin hemen tutuklanmasını, ihraç edilmesini sağlayan KHK’larla içerde de yerli milli eksenin etrafında sürecin işlediğini görüyoruz.
15 Temmuz’da darbeye karşı kahramanca direnen kitlelerin, halk inisiyatifinin üzerinden bu darbe karşıtlığını demokratik mekanizmaların geliştirilmesi için kullanmak mümkündü. Darbeyi püskürten hareketin barışı kazanması için, eşit koşullarda kardeşlik için, halkların kardeşliği için değerlendirilmesi mümkündü.
Fakat hükümetin tercihini bu yönde kullanmadığını söylemek mümkün. Akademisyenlerin atılması, Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay gibi isimlerin tutuklanması, her taşın altından FETÖ’nün çıkartılması, muhbirliğin işlevsel hâle getirilmesi, insanların ve kurumların FETÖ’cü diye damgalanarak cadı avına muhatap kılınmak istenmesi, hukukun kullanılmaması, herkesin erişebileceği evrensel değer olmaktan çıkartılması yönündeki eğilimlerin hakim hâle gelmesi, 15 Temmuz darbe karışıtı direnişin yarattığı özgürlükçü ihtimallerin tüketilmeye başlandığını gösteriyor.
Biz OHAL’e en başından karşıydık. Darbeyi durduran 15 Temmuz hareketinin, yeni darbe girişimlerini de engelleyecek şekilde sürekli kılınmasının yolunun demokrasinin sınırlarının sonuna kadar açılmasından geçtiğini en baştan beri vurguluyoruz. Yerli milli dış politikanın iç politika hâline geldiği koşullarda, eşitlikçi, özgürlükçü, hukukun herkesin haklarını koruyan bir içeriğe büründürüldüğü demokratik yeniden yapılandırma sürecinin başlangıcı hâline getirilmesi için mücadele vermek durumundayız. Bu yüzden yerli milli değil barış ve kardeşlik, bu yüzden yerli ve milli değil hukuk ve demokrasi, bu yüzden özgürlük ve adalet sloganlarını önce çıkartmalıyız. Önümüzdeki dönemin en kritik sorununun Kürt sorununda diyaloğu, çözüm ihtimallerini öteleyen, HDP’yi yani 6 milyonun oyunu almış partiyi kriminalize etmeye çalışan, dolayısıyla sürekli bir çatışma ortamına tüm toplumu mecbur bırakan bu eğilime karşı diyaloğu, çözümü, barışı, eşit koşullarda kardeşliği, demokratik anayasayı, darbeleri bir daha mümkün kılmayacak bir siyasal düzenlemeyi hedefleyen mücadele hattını hakim hâle getirmeliyiz.
Şenol Karakaş