Golü işçi sınıfı atıyor

14.06.2016 - 11:34
Meltem Oral
Haberi paylaş

Tüm dünyanın gözlerini Euro2016 futbol turnuvası için diktiği Fransa’da esas rekabet futbol takımları arasında değil, patronların ve işçilerin çıkarları arasında yaşanıyor.

Fransa işçi sınıfı egemen sınıfın unutulması için özellikle çabaladığı, ancak kapitalizm varolduğu sürece kendisini göstermeye devam edecek bir gerçeği yeniden hepimize hatırlattı: sınıf mücadelesi.

Hükümetin geçirmeye çalıştığı yeni iş yasasına karşı mücadele bir grev ve isyan dalgasına dönüşmüş durumda.

Cumhurbaşkanı Hollande, işçilerin 2 milyon taraftarın hatırına grevlerini sonlandırmaya hiç de niyetlerinin olmadığını anladığından beri panik içerisinde. Hollande’ın ‘ele güne rezil olacağız bitirin grevleri’ tavrına Air France pilotlarının yanıtı, turnuvanın ilk haftasında beş günlük greve çıkmak oldu.

İşçi sınıfını sahada bu kadar güçlü yapan şey örgütlü olması ve deneyimleri. Fransa’da mücadele Mayıs 1968’den ibaret değil. İşçi sınıfının nostalji olmadığını anlamak ve örgütlü mücadelesinin neler başarabileceğini görmek için Fransa’nın son 10 yılına bakmak bile yeterli.

Tüm dünyada antikapitalist hareketin rüzgarı eserken Fransa’da işçi sınıfının örgütlülüğünün güçlü olması rüzgardan birçok kazanımın elde edilmesini sağlamıştı. 2004’te tüm AB ülkelerinde oylanan ve esasen ‘efendilerin’ çıkarlarını kollayan AB anayasası Fransa’da reddedilmişti.  Bunu sağlayan şey ‘neoliberal anayasaya hayır’ diyen işçi sınıfının, göçmenlerin, gençlerin ortak mücadelesiydi.

2005’te göçmen gençlerin ırkçılığa ve işsizliğe karşı biriken öfkesi bir anda banliyö isyanına dönüşmüştü. Sarkozy’nin ‘sıçan’ ve ‘ayaktakımı’ dediği gençlerin Paris’te başlayan isyanı hızla diğer kentlere yayılmıştı.  Bir yıl sonra işçi sınıfı, birliğin ve direnişin kazanabileceğini tüm dünyaya göstermişti. Yine bir iş yasası çıkarılmaya çalışılmış iki buçuk aylık mücadelenin sonucunda sağ hükümet yasayı geri çekmek zorunda kalmıştı.

 Özellikle genç işçilere yönelik olan neoliberal yasaya karşı öğrenci hareketi ve işçi sınıfı birlikte mücadele etmişti. Hükümetin hareketi bölmek için gösterdiği tüm çabalara rağmen birlik bozulmadı aksine güçlendi ve birçok sektörde greve gidilirken 84 üniversite işgal edildi. 2010’da emeklilik yaşının yükseltilmesine karşı 3 milyon kişi sokağa çıktı. Yasa geçti ancak ‘grev olsa da kimsenin ruhu duymuyor’ diyen Sarkozy’nin de sonu oldu. Şimdi kumarı Hollande oynuyor.

Kısaca Fransa işçi sınıfı iktidarda sağ da olsa, adında sol olan ancak patronların çıkarlarını kollayan Hollande da olsa,  IŞİD saldırılarının ardından olağan üstü hâl ilan edilse de, kupa heyecanı yaşansa da mücadeleden vazgeçmiyor. Bu mücadelecilik gücünü örgütlülükten alıyor.

Meltem Oral 

[email protected]

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol