Yeni milli Türkiye ve Kürd karşıtlığı

30.05.2016 - 13:09
Hakan Tahmaz
Haberi paylaş

AK Parti’nin içinde yaşananlara parti içi mesele sınırında yaklaşmanın yanlış olduğu kongre sonrasında berraklaştı. Parti’nin lideri Recep Tayyip Erdoğan tarafından Binali Yıldırım’ın genel başkan ve başbakan olarak belirlenmesi sonrasında parti yetkililerinin açıklamalarında sorun bütün yönleriyle ortaya konuldu.

Konuyu başkanlık, yarı başkanlık, partili cumhurbaşkanı sınırında tartışmak veya böyle sunulması dar alana sıkışmak/sıkıştırmaktır.
 
AK Parti ve onun lideri RTE, Ortadoğu’da son yıllarda yaşananlardan ve Gezi Direnişi sonrasında temel hedefinde köklü değişikliğe gitti. Türkiye’yi küresel dünyanın bir parçası yapma hedefinden küresel dünyadan özerk “yeni milli Türkiye” yaratma ve Hıristiyan batı nezdinde Müslüman dünyanın temsilcisi olma hedefine yöneldi. Burada iki kritik kavram var “milli” olma ve “Müslüman dünyanın temsilcisi” olma.
 
AK Parti ideologları bunu 2. milli kurtuluş savaşı, yeni Türkiye hedefi olarak tanımlıyor. Mustafa Kemal’in yüzünü Batı’ya dönerek yaptığını, RTE, Doğu’ya/Müslüman dünyaya doğru dönerek ama bunu Batı’yla bütün köprüleri atmadan yapmaya çalışıyor. Türkiye’nin ve insanlığın kazanımı olan uluslararası normlardan ve değerlerden uzaklaşarak ve bunların yerine dini öncelikler konuluyor.  
 
Son dönemde AB, BM, NATO, IMF gibi finans kurumlarının politikalarına ilişkin yapılan itirazların, eleştirilerin, temel taleplerin arka planında bu yönelimin argümanlarını görüyoruz.
 
Bu planın hayata geçmesi küresel dünyada Ortadoğu’da özerk bir Türkiye yaratma olasılığı oldukça zayıf görünüyor. Çünkü yalnızlaşmış milli Türkiye dünyanın rotasıyla jeopolitik konumu gereği çok daha şiddetli çatışma ve gerilimle karşı karşıya kalacaktır.
 
Ortadoğu için her gün büyük bir tehlike olarak belirmeye başlayan Arap Kürd çatışması bile tek başına Türkiye’de yüksek düzeyde depreme yol açacak potansiyel taşıyor. Irak’ın işgaliyle başlayan Kürd Arap geriliminin, Kobani’de derinleşmesini ciddiye almama hali Türkiye için yangına körükle gitmeye dönüşebilecek bir potansiyel taşıyor. Bunun farkında olan Abdullah Öcalan çözüm sürecinin mantığını Kürd - Türk ittifakı üzerine kurdu. Bu benimsenmedi ve çözüm süreci bitirildi.
 
Yeni milli Türkiye yolunda yeni savaşın niteliklerinde de ciddi değişiklik söz konusu. Savaş artık dağlarda değil,  kentlerde sürüyor. Rus yapımı füzelerle helikopter düşürülüyor, artık Ordu hava harekâtını sadece Kandil’e değil, Mardin’de olduğu gibi ülke içinde de gerçekleştiriyor. Savaş kentlerde Ağrı Dağı büyüklüğünde ölülerimizden oluşan enkazlar yaratarak sürdürülüyor. Keza yeniden bölücülükle mücadele söylemi hortlatıldı.  Yeni milli Türkiye yaratmanın temel argümanı yapıldı.
 
Hükümet programında, Kürd meselesine ilişkin tek bir cümle kurmadan, terör ve bölücülük vurgusunun geniş yer alması “milli yeni Türkiye” yaratmanın bir aracı olarak Kürd karşıtlığının kullanıldığının gösteriyor. Son MGK kararında PYD konusundaki vurgu ise bu karşıtlığın sınırının Türkiye’yi aşan bir konu olduğunu gösteriyor.   
 
“Yeni milli Türkiye” yolunda hükümet, Kürd sorunun çözümünü askıya alarak, PKK ile savaşı önceledi. 1990’ların hatasına düşmeden PKK’nin bastırılması politikasını bütün Kürdleri cezalandırma biçiminde sürdürülüyor. Hükümet çevresinde çok sıkça tekrarlanan PKK ile savaşın kaderini Kürdilerin tutumu belirleyecek. Kürdlerden, PKK’ye tutum almalarını beklemek ve AK Partileştirme politikası geleneksel devlet politikasına dönüşün ilanıdır. Yeni milli Türkiye böylesine Kürd karşıtı politikalarla kurulamaz.
 
AK Parti, Kürd sorununun çözüm öznesi/aktörü olmaktan bu politika nedeniyle çıkmıştır. Artık barışın adresi yoktur. Muhataplar savaşı seçmiştir. AK Parti’nin uzun süredir izlediği politika, karşı cephesini yarattı. Kürd siyaseti, AK Parti’yi çözüme zorlama rotasını değiştirip, AK Parti’yi yıkma cephesini büyütmeye yöneldi.
 
Bu nedenle, kısa sürede yeniden çözüm yoluna girileceği hayaline kapılmadan daha uzun erimli ve çetin bir yolun başında olduğumuz gerçeği ile yüzleşmeliyiz. Çözüme yeni bir yol bulmak AK Parti’ye oy vermiş muhafazakâr kitlenin, CHP’ye oy veren cumhuriyetçi seçmenin Türkiye’nin geleceğinin millileşme politikalarında olmadığı ve kent savaşına son verilmesi için barış cephesinin güçlendirilmesine ikna edilmesi şart. Barışın olanakları ve potansiyeli muhafazakâr ve cumhuriyetçi demokratların güçlenmesinden geçiyor.

Hakan Tahmaz

(Bas Haber)

Bültene kayıt ol