1 Kasım seçimlerinden sonra, “bu halktan hiçbir şey olmaz” diyenler, Türkiye’yi terk etmek gerektiğini anlatmaya başlamışlardı.
Dokunulmazlıkların kaldırılmasının ardından da, bazı köşe yazarları, yine “her halkın hak ettiği gibi yönetildiği” veciz yaklaşımıyla yazılar yazdılar.
Müphem bir kalabalık olan halkı aşağılamak, AKP’nin sağcı, yasaları çiğneyen her adımında gündeme geliyor.
“Halkın yüzde 60’ının” zekâ seviyesiyle ilgili Aziz Nesin’e atıf yapan espriler, halkın hak ettiği gibi yönetildiği vurguları, AKP’li vekillerin fotoğraflarından yola çıkarak bu adam ve kadınların tam da bu halka layık olan tipler olduğu esprileri ortalığa daha fazla saçılıyor. Bu, özünde AKP’ye oy veren kitleleri “bidon kafalı” olmakla suçlayan eleştiriler AKP’yi geriletmek ve yenmek açısından hiçbir işleve sahip değil. Olsa olsa AKP liderliğinin elini güçlendiren farkında olmadan yapılan AKP propagandası olabilir bu yaklaşım.
Bu yaklaşımın en tehlikeli yanı, AKP’ye karşı mücadele etmek isteyen insanlarda çaresizlik yaratan bir kibirle yüklü olması.
AKP döneminde artan iş cinayetleri. Olsun, her halk layığını bulur!
AKP döneminde artan kadın cinayetleri ve kadın düşmanı yargının utanmazlığı. Olsun, bu halk layık olduğu şekilde yönetiliyor!
AKP döneminde ekosistemin yıkıma uğratılması! Hak ediyorsunuz!
AKP döneminde Kürt sorununda savaş politikalarının bir kez daha devreye girmesi, AKP döneminde cumhurbaşkanının başkan olmak için yasaları çiğnemesi, anayasa aykırı işlerin yapılması, askerlerle uzlaşılması, Ergenekon’un aklanması, Kürt gazetecilerin arka arkaya tutuklanması, yolsuzlukların üstünün örtülmesi…olsun, bir halk hak ettiğinden fazlasını bulamaz!
Halkın yarısından fazlasını aptal ilan eden kibirli eğilimin ikinci hatası ise insanları oy vermeye iten nedenlerle insanları mücadeleye iten nedenler arasında ayrım yapamaması ve AKP’ye oy veren insanları AKP liderliğiyle özdeşleştirmesi. Bu yaklaşım, AKP liderliğine arayıp da bulamadığı meşruluğu ve çatlaklarını gizleme şansını veriyor.
Her halk hak ettiği gibi yönetilir iddiası, işçi sınıfı hak ettiği üretim koşullarında yaşar iddiası kadar saçmadır. Sadece saçma değil, mücadele etmek isteyenler açısından zararlıdır. İşçilerin ve yoksulların değişim isteğini değil sadece, mücadele içinde etkilenme, değişme ve dönüştürme yeteneğini de görünmez kılmaktadır. AKP’ye oy veren yoksullar, Erdoğan’ın mesajını ayakta okuyan ve dinleyen AKP delegelerinin sorumlusu değildir. Tıpkı CHP’ye oy veren az sayıda işçinin CHP liderliğinin her milliyetçi-devletçi saçmalığının sorumlusu olmaması gibi.
AKP tabanındaki yoksullar, Sümeyye Erdoğan’ın düğün alanıyla kendi yoksullukları arasına çekilen beyaz çarşafların ya farkındalar ya da çok hızla farkına varacakları bir öfkeyi biriktiriyorlar. Büyük kitleler, ani değişim ve eylemleriyle, sadece muktedirleri beklemedikleri anda hazırlıksız yakalamalarıyla meşhur değildir, eylem içinde değişim yetenekleriyle “Her halk layığını bulur” diyen “aydınları”, “böyle aydınlara da mahkum değiliz” diyerek şaşırtma beceriyle de bilinirler.
Yıkılmaz sanılanların birkaç haftada yıkılmalarının tarihi olan sınıf mücadelesi tarihi buna şahittir. Yeter ki gölge etmeyin!
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)