Bir tarafta hâlâ savaş tezkeresine ve HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ‘evet’ diyen CHP ile ittifak kurmaya çalışanlar. Öbür yanda PKK’yi taklit edip batıda “silahlı mücadele” yanlış taktiğini yeniden dayatanlar. Sosyalistler bu iki yolu da tercih edemez.
Barış Bloku’ndan geriye kalan ne varsa bugün CHP’ye adeta yalvarıyor. Oysa CHP, Esad diktasını savunmak için sızdığı bu yapıdan, Öcalan resimlerinin kaldırılmasını isteyerek kaçmıştı.
CHP, bırakın Kürt halkını, her kimlikten, inançtan-inançsızlıktan fakir ve ezilen insanların çıkarına davranan bir parti midir?
Hayır, o, devleti kurmakla övünen ve halkların hapishanesini olduğu gibi koruyup Suriyeli mültecileri kovmak isteyen sağcı bir düzen partisidir. Bu partiye yanaşmak, emekçi sınıflardan uzaklaşmak, orta sınıfların ortalığı bulandıran hezeyanlarına kapı açıp, ezilenlerin ve işçilerin acil taleplerlerine sırtını dönmektir.
1970’lerden beri CHP’nin kuyruğunda dolaşanlara, şimdi bazı pragmatik sebeplerle HDP içindeki bazı oluşumlar da eklendi. Bu yol, yol değil.
7 Haziran 2015 seçimlerinde Demirtaş’a verilen barış oyları hiç yokmuş, Türkiye devletine karşı en büyük silahlı direnişi başlatan hareketin lideri Öcalan sanki “şimdi silah değil demokratik siyasi mücadele” zamanı dememiş gibi Kobanê savaşına ve PKK’ye özenip bu hükümeti iki karakola kurşun sıkarak devireceklerini zannedenler var.
Bu çizgi, reddettiğimiz kötü mirastır. Çar’a suikast girişiminde bulunduğu için idam edilen Lenin’in ağabeyi, tıpkı yeni Türk maceracı solcuları gibiydi. Lenin, onun yolundan değil Marx’ın, yani uluslararası işçi sınıfı hareketinin yolundan gitti.
Silahlı mücadele 1960-70’lerde Türkiye solu tarafından çok denendi. Polis-asker vurmakla devrim yapacağını sananların çoğu, 12 Eylül darbesi sonrasında düşündü, tartıştı, bu çizgiyi reddetti.
Batı’da silahlı mücadele, zaten güçlü olan devleti güçlendirmekten, Erdoğan’ın korku tiyatrosunda rol yapmaktan, Giresun’da olduğu gibi ırkçı ve faşistlere zemin hazırlamaktan başka bir işe yaramaz. Daha da önemlisi bu çizgi, kendini emekçilerin yerine koyarak, emekçi sınıfların siyasi mücadelelerini engellemektedir.
İkisi de çıkmaz sokak, iki yol da düzeni sarsma yeteneğine sahip değil. Bir üçüncü yol daha var. Bu yol bizim yolumuzdur. Azınlık eylemlerini, kurtarıcıların kitlelerin kendi eylemi yerine hareket etme geleneklerini reddeden, derdi sadece iktidarı ele geçirmek olmayan aşağıdan sosyalizm. Marksizm 2016’da bu yolun önünü nasıl açacağımızı konuşacağız. Herkese çağrımızdır: Türkiye’de özgürlükçü ve antikapitalist bir sol vardır!
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)