AB ile Türkiye arasında yapılan anlaşma uyarınca, AB sınırlarından ilk göçmen kafilesi Türkiye’ye getirildi.
İnsan hayatı üzerinden yapılan pazarlıklar tüm dünyanın gözünün önünde cereyan etti. Hükümet yetkilileri buna “Kayseri pazarlığı” adını verdiler. AB yetkilileri ve Almanya başbakanı 3 Milyar Euro’dan söz ettiler. Türkiye 3 Milyar Euro karşılığında Suriyeli göçmenlerin Türkiye sınırını terk etmesini engelleyecek ve iade anlaşmasına uyacak.
Şimdi, göçmenlerin geri dönüşü başladı. 131 göçmeni taşıyan iki gemiden ilki Midili’den Dikili’ye geldi. Dikili’ye getirilen göçmenlerin büyük çoğunluğunu Pakistanlı.
AB ve Türkiye arasında ırkçılıkla, kibirle ve utanmazlıkla sınırları çizilen bir insan pazarlığı sürüyor. Göçmenler üzerinden şantajlar, tehditler ve uzlaşmalar alıp başını gidiyor. Olan savaş, açlık, yoksulluk gibi nedenlerle yerinden yurdundan kaçmak zorunda kalan insanlara oluyor.
Daha iyi bir yaşam için AB sınırlarını zorlayan göçmenler, AB’nin ırkçılığıyla, Türkiye’nin tüccar zihniyetiyle yüz yüze kalıyor.
Ama yüz yüze kaldıkları tek sorun bu değil.
Sadece devletlerin ırkçılığı ve pazarlıkçı yaklaşımına muhatap olmuyorlar.
Utanmadan kendisini solcuyum diyerek maskeleyenlkerin, demokratım diyenlerin ve sanatçıyım diyenlerin ırkçılığıyla, mezhepçiliğiyle de yüz yüze geliyorlar. Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, her gördüğü sakallıyı IŞİD militanı ve az sonra patlayacak bir canlı bomba sanan ulusalcı ve sekter eğilimli odaklar, Midilli’den geri getirilen göçmenlere ve genel olarak göçmenlerin Türkiye’ye getirilmesine karşılar.
Dikili’de başını CHP’lilerin ve ulusalcı solcuların çektiği bir kalabalık yürüyüş yaptı. “Dikili’ye sahip çıkıyoruz” vurgusunun altına gizledikleri ırkçılıkları apaçık ortadaydı.
Ana talepleri, “Dikili’ye Mülteci kampı istemiyoruz” olan ulusalcılar, her mülteci düşmanı gibi, söze mülteci düşmanı olmadıklarını söyleyerek başlıyorlar. Mülteci kampı istememelerinin nedeninin, mültecilerin rahatı olduğunu söyleyecek kadar utanmaz olanlar, neredeyse kendilerinin ırkçılık karşıtlığında ve halkların kardeşliğinde temel bir siyasi platform olduklarını iddia edecekler.
Daha önce de gördük. Kilis’te kampların kapatılması için yürüyüş yapan “demokratları.”
Daha önce de gördük, seçim programında Suriyeli göçmenleri deport edeceğini ilan eden “sosyal demokratları.”
AKP’nin mezhepçi, göçmenlerin yaşamı üzerinden Kayseri pazarlığı yapan politikalarıyla, ellerinde Türk bayraklarıyla “Uyan dikili, yarın çok geç olabilir” pankartlarıyla gösteri yapanların mezhepçiliği arasında zerre kadar fark yok.
Hızla göçmenlerle dayanışan, savaşa, silaha değil emekçilere, yoksullara ve göçmenlere yatırım yapılması gerektiğini savunan bir harekete ihtiyacımız var.
Irkçılığı, hükümetin mezhepçi yaklaşımını, antidemokratik muhalefetin göçmen düşmanı yaklaşımını yenecek bir harekete ihtiyacımız var.
#Göçmenlerbaşımızıntacıdır. AB’nin, Türkiye’nin, sözde demokratların göçmen düşmanlığına karşı göçmenlerle dayanışmaya. Mülteci hakkı insan hakkıdır! Unutan ırkçılara hatırlatalım.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)