Kafa karışıklığı, akademik bilinemezcilik... “Reel sosyalizm” adı altında uzlaşmaz iki akımın (yukarıdan sosyalizm ve aşağıdan sosyalizm) imkansız bulamacından çıkan bulanık fikirlerle dünya değiştirilemez.
Karl Marx diye bir devrimci, 19. yüzyılda dünyayı anlamak ve değiştirmek için bir yöntem sundu.
Rosa Luxemburg, V. I. Lenin, Leon Troçki, Antonio Gramsci gibi devrimciler, geçen yüzyılın başında - sonradan sosyal demokrasiye dönüşecek - “ortodoks marksizme” meydan okuyan 20. yüzyılın yeni solcularıydı.
Stalinist rejim ve gelenek, Lenin’i kült yapıp içini boşalttı. Ki aynı Lenin, Devlet ve Devrim adlı müthiş kitabında Marx’ın içinin nasıl boşaltığını, bunun sosyalizme yapılabilecek en büyük kötülük olduğunu anlatmıştı.
Rosa Luxemburg’u ‘o bir kartaldı’ diyerek hakkını veren Lenin’in sözünü cımbızladı. Rosa’nın işçi sınıfının kendiliğinden eyleminin gücüne dikkat çeken ve her türden bürokrasiye/şef’e/yanılmaz merkez komitelere karşı çıkan fikirlerini gizledi.
1917 Ekim devriminin kazanımlarının nasıl gasp edildiğini ve dünya devrimine nasıl ihanet edildiğini yazdığı için devrimin belki de seçilmiş tek lideri olan Troçki’yi hain ilan edip katletti.
İtalya’da işçi konseylerinin yani devrimin sesi olan Gramsci’ye ise eski stalinistler sahip çıktı ve ondan reformist bir hayalet yarattı.
Peki insanların kafasını karıştıran, bilinemezcilik ve doğal sonucu olan örgütsüzlük/müdahalesizlik savuncusu olan; sosyal demokrat, anarşist, sosyal liberal ve stalinist fikirlerden oluşan bulamaç, hangi zihinlerin ürünüdür?
Eski stalinistlerin, kemalizmden hiç kopmayan solcuların, Marx’ın tarihsel materyalizmini Politzer gibi düzeysiz bürokratlardan öğrenenlerin... Lenin’i Stalin’le aynı kefeye koyu çöpe atanlardan. Akademik bilinemezcilik ve bulanık fikirlerin kaynağı, gerçek marksist gelenekten bir haber olanlar ya da stalinizmle vb ile hesaplaşmaktan tembelce kaçıp ‘Lenin de, Stalin de, Mao da, şu da bu da herkes bizdendir’ kolaycılığına düşenlerin...
Evet, 100 yıl geçti. Birçok şey değişti, sahne değişti. Fakat kapitalizm ve egemenlik/tahakküm ilişkileri sadece biçim değiştirerek varlıklarını sürdürdü.
Marksist geleneği hiçe sayan ya herhangi bir parçasından kopan sadece sağa kayar veya yapabileceği tek şey kendine bir cemaat kurmak olabilir ancak. (Bkz. Monty Python’ın Holy Grail filmi)
Evet öğrenmeyi bileceğiz, esnek olacağız, fakat tarihe ve teoriye sırtımızı bir an bile dönmeden gerçek marksist geleneğe sahip çıkacağız.
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)