Sosyal medya ve sanal kimliklerimiz artık hayatımızın parçası olan bir olgu. Bu alanın sahibinin egemen sınıf, yabancılaşmanın sonucu ve piyasa tarafından belirlenen bir kapitalist bir sektör olduğunu gözden kaçırmamalıyız.
İnternet kuşkusuz bir devrimdi. Birçok teknolojik buluş gibi militarizmin ürünü olarak gelişse de dünyanın dört bir yanında sınırlara hapsedilmiş insanların doğrudan iletişimini sağlayarak bize müthiş bir imkan ve bakış açısı verdi.
Küreselleşme adı altında dünyanın her yerinin tekellerin belirlediği bir piyasada birleştirilmesi, her şeyin özelleştirip, alınıp satılır hâle getirmesi ile internet büyük bir ticari mecra olarak yükseldi.
Evet, bireysel olarak kendimizi, politik görüşlerimizi ifade edip olaylara hakim medyanın gizlediği yerlerden bakabiliyoruz. Baskının hüküm sürdüğü yerlerde, 2011’de Mısır’daki ayaklanmada olduğu gibi, birleşebiliyor ve harekete geçebiliyoruz.
Sosyal medyanın gücü bu yönden çok abartıldı. Ama bazı gerçekler var ki gözden kaçırılmamalı.Karl Marx, üretim araçlarına sahip olan sınıfın, entelektüel üretim araçlarının da sahibi olduğunu söyler. Egemen fikirler, egemen sınıfın fikirleridir. Tıpkı eski basılı ve görsel medyada olduğu gibi sosyal medyada da son tahlilde bu fikirler hakimiyetini kurar.
İstediğiniz kadar karşıt görüşle tartışın, argümanlar ileri sürün, bugün Türkiye’de olduğu gibi kendi gettonuzda benzerlerinize aynı şeyleri anlatıp durmaktan kaçamazsınız. Çünkü hakim fikirler sadece facebook ve twiitter’dan değil, hayatın her alanından, sizin 24 saat içinde yazacağınız devrimci fikirlere karşı milyonlarca gelir.
Kaldı ki sosyal medyayı özgürlük, farklılık, bireysel, doğrudan iletişim (ve demokrasi imkanı) değil kapitalist ekonomi (reklam/satış/pazarlama) belirliyor. Şirketler, büyük paralar! Ve bu insanın önce doğaya sonra kendisine yabancılaştığı bir toplumda gerçekleşiyor bu. Tüm yaşam alanlarımıza sermayenin nüfus ettiği, bunun sonucu olarak yalnız, depresyonda, bazen delirerek ama tümden mutsuz yaşadığımız bir dünyanın parçası sosyal medya.
Zorunlu çalışma ve hayatın yükü karşısında, doğrudan insan ilişkilerinin yeri şimdi sosyal medya oluyor. Keskin rekabetin, Freud’un işaret ettiği asli mekanizmanın, suni saflaşmaların belirlediği bir alanda dünya değiştirilemez.
Sosyal medya sadece bir araçtır. Kapitalizmden kurtulmak gerçek hayattaki mücadelelerle mümkün. Bu ise insanlarla oturup yüzyüze konuşmaktan, dinlemekten, anlamaktan, anlatmaktan, ikna etmekten geçiyor. Ekrana takılmayalım, hayatın içinde örgütlenmeye bakalım.
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)